30 Kasım 2017 00:15

Esnaf siyaseti, Zarrab peçetesi

Esnaf siyaseti, Zarrab peçetesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın, Reza Zarrab’tan 700 bin dolarlık bir hediye kabul ettiğiyle ilgili iddia sonrasında piyasaya çıkarılan belgeyi hatırlar mısınız?  Bir peçeteye yazılı “Saat bedeli 240 bin Euro’yu M. Zafer Çağlayan’dan aldım- Reza Zarrab”  yazıyordu o kağıtta. Bu uyduruk fatura için ’70’li yıllarda bakkalların kullandığı veresiye defterinin arasına hesaba sonra dahil etmek üzere koyulan notlardan biri gibi, veyahut sigara üstüne kaydedilen adres gibi az nüfuslu bir kasabadaki esnaf ticaretinin kültüründen kopya çekilmişti. Aldım verdim hesabını bakkalla müşterisi arasındaki üç yumurta bir ekmek alacağıyla eşitleyen bu kasaba kurnazlığı, şimdi bütün dünyanın gözünün önünde milli itibarı zedeleyen bir davanın sayısız kalemlerinden biridir. 

Bu kasaba tüccarlığı İran’a uygulanan ambargo ve yaptırımlara kayda değer bir itiraz göstermeden atılan imzalara, verilen senetlere rağmen durumu idare etme, etraftan dolanma, gazı-petrolü para değil de altınla öderken bankayı bakkal dükkanı gibi yönetme yöntemlerini kolaylıkla içselleştirebildi. Zannettiler ki, dünyanın en akıllısı onlardı; bir peçeteye karalanan fiyata içeride kanacak çok insan varken, ABD mahkemelerinde, hukuki açık vermemeye özel bir özen gösterilerek düzenlenen dava müsameresinde sahneye çıkma sırası hiç gelmeyecekti. 
O halde Reza Zarrab davasında kimsenin paçasının tutuşmaması gerekir. Ne var ki bu dava sadece bir davaymış gibi görünmüyor. İç ve dış siyasette ben yaptım oldularla viraj almanın, bölge barışını önceleyen, uzun vadeli bir stratejik politika yerine, ortama zücaciye dükkanına giren fil gibi dalmanın, günü kurtaran veresiye ilişkileri kurmanın içine çökerttiği bir siyasal tabloyla karşı karşıyayız. Bütün bu süreç herkes Türk’e düşman, ama bir Türk dünyaya bedel klişesiyle örüldü. Yedi düvelin bize komplo düzenlediği, milli sınırların ve devlet bekasının tehdit altında olduğu iddia edilerek artırılan hezeyan dozu eşliğinde kotarıldı. Bir gece ansızın gelmelere, gitmelere hazır; teyakkuz halindeki milliyetçilik kışkırtılarak istimlendi. Böylece aslında komplolar ve düşmanlıklar iktidarın kendi elceğiziyle inşa edildi.

Reza Zarrab hadisesi vaktiyle “Önüne yatarım Reza, sen rahat ol” diyen içişleri bakanı olmasaydı, Türkiye hukuk sistemi hediye saatlerin hesabını sorabilseydi, iktidar, “Mahremimize komplo kuruluyor” demek yerine içinden para çıkan ayakkabı kutularıyla uğraşabilseydi böyle büyük bir pazarlık komplosuna mahal olmayabilirdi. Bu yollarda beraber yürüdükleri için yapamazlardı ama yapabilselerdi, şimdi Soçi masasında önemsiz kartlarla pazarlık masasına oturulmuşken, stratejik ortak ABD’nin kendi cephesindeki pazarlık eşiğini yükseltmek için açtığı mahkemede bu kadar ter dökülmeyecekti. 

Tam şu anda bizlerden, halktan yani, “ABD milletimizi ülkemizi hedef almıştır o yüzden ikinci kurtuluş savaşı yapıyoruz” iddiasıyla, Atatürk’ün şemsiyesini alelacele kapmış bir iktidarın etrafında kenetlenmemiz isteniyor. Reza Zarrab milli bir konu haline getirildi. İyi de saatler size peçeteler bize kaldı. Ticaretten gelen hava parası kutular içinde bakana giderken bizim önümüze komplo masalı atıldı. 

Bu hikayedeki aldı verdinin yargılandığı ABD mahkemelerinde çıkacak sonuçların bütün faturası elbette yine bu memlekette yaşayan yurttaşa kesilecek. Ödenecek borç varsa, yaşanacak kriz varsa gayet milli ve yerli bir ödeme takvimi işletilecek; peçeteye değil, defteri kebire yazılacak. Sonuçta yargılanan siyasiler ve bankacılar bu topraklardan çıkma; kimisi siyaseti kimisi iktisadı temsil ediyor. Hepimiz adına iş gördüklerini iddia ediyorlar.

Ve Reza bir zamanlar kankalık yaptığı kasaba erkanının önüne yatmayacak kadar kurnaz çıktı. Altın tepside sunulan Türkiye vatandaşlığı uğruna, paçayı kurtarmaktansa, “Hepimizin beraber yürüdüğü bu dava yolunda, kendimi feda edeyim, hapislerde yatayım” ne olacak demedi.
Başımıza bir Zarrab belası sarıldı. Bu bela buzdağının görünen yüzü elbette. Kasaba siyasetinde tutmayan dikişlerin attığı, içe çöküşün de başladığı nokta. Bu kapışmanın altında ezilmemek lazım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa