‘Muz, Avokado, Lahana Cumhuriyetleri meselesi (1)

Kirvem,

On beş yıl önce memleketimizin ufkunda kırk mumluk bir ampul misali etrafını zar zor aydınlatan, adı “adalet”, soyadı “kalkınma” olan yeni bir siyasi partiyle müşerref oluğumuz malum...

Atalarımızın buyurduğu “Ayağıma yer edim, görki sahan ne edim” deyiminden ilham alıp, böylece seçim meydanlarında özellikle din, iman, türban sosuyla harmanlanmış nutuklar eşliğinde bismillah diyerek işe başladıkları ilk günden itibaren, kısa zaman içinde gösterdikleri performanslarının ardından başlangıçtaki bu kırk mumluk “ampul” önce altmış, daha sonra yüz mumluk ışık saçıp, dolayısıyla memleket semalarını hesapça çok daha fazla parlatırken, diğer yandan da yıllar yılı eşiğinde nöbet tuta tuta gari nerdeyse bıkkınlık veren Evropa Birliği'ne girmek konusunda hafif yollu da olsa bir umut ışığı oldukları da da yine malum...

Kulaklara hoş gelen “adalet ve kalkınma” sloganıyla ülkemizin afakında Allah'ın lütfuyla yanmaya başlayan bu “ampul” sayesinde “nurlu ufuklar”a doğru “iman” gücüyle tamı tamına on beş yıldan beri ha babam de babam “durmak yok, yola devam” şiarıyla koşuşturup, şimdilerde de yani köprülerin altından akıp giden sularla birlikte mazide kalan bu yılların ardından geriye dönüp baktığımızda, vatandaşlarımızın yarısından bir gıdım, “meg parmak” daha fazlası, gavurun dölü Edison lakaplı bu keferenin ta fi tarihinde icat ettiği bu “ampul”ün ışığını sanki “nurtopu” gibi algılayıp, böylece memnuniyetlerini seçim sandıklarına yansıyan “milli ve yerli” oylarıyla belirlerken, buna mukabil geride kalan “gayrimilli” vatandaşların, namıdiğeriyle “hain”ler tayfasının  hemen hepsi de memleketin hal ve ahvalinin giderek duvara tosladığını bir ağızdan seslendirmekle meşgul...

Kirvem, ülkemizin siyaset kulvarında at koşturan “jokey”lerimizin yanı sıra, keza Cumhuriyet Dönemi’nden itibaran bu arenada boy gösteren siyaset erbabının neredeyse tümü, memleketimizin ali menfaatlerini koruyup kollamak konusunda ellerinden geleni esirgemediklerini günde beş vakit dillendirip durdukları halde, yine de hani “Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” misali, ikide bir durduk yere “muz cumhuriyeti” ya da “kabile devleti” değiliz diyerek bir taraftan feveran ederken, öte yandan da çeşitli vesilelerle en azından “bin yıllık bir devlet” geleneğimizin varlığından bahsettiklerine göre, ehh o zaman anlaşılan o ki, bu bapta kafalarımız hayli karışık!

Aslında özüme kalırsa daha ilkokula başlar başlamaz, hani neredeyse alfabeyi daha çözer çözmez, hani “tencere”yi, yanlışlıkla “pencere” okuma faslını henüz atlatır  atlatmaz sıcağı sıcağına elimize tutuşturulan tarih kitaplarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla, çağ yıkıp yeni bir çağa kapı aralamış bir ırkın mensupları olarak övünüp bununla gurur duyduğumuz o günlerin ardından, tam da şu günlerde “muz” ya da “avokado” cumhuriyeti değiliz diye tepinmemiz, hele hele bunu, bir de ülkemizin dümeninde oturan devletlularımızın ağzından zırt pırt duymak, başkalarını bilemem ama bu ülkenin “suya tirit” sıradan bir vatandaşı olarak içime sindirmek özümün “fıtrat”ına hepten terso!

Tabii ki ne idüğü belli olmayan gariban bir muz, şalgam veya kereviz cumhuriyeti asla değiliz, nitekim kurulduğu günden beri “muhafazakar, demokrat” kimliğiyle ülkemizin her yanını imar ve ihya eden böylesine bir partinin “üstün” başarıları sayesinde milletçe ayrımız gayrımız olmadan birbirimizle kardeşçe yaşayıp, halisane duygularla ekmeğimizi, ayran aşımızı eşitçe paylaşıp, dahası da düşünceleri, soyları sopları, cibiliyetleri ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızı aynı muhabbetle, aynı “kalbi duygular”la kucaklayan başımızın tacı devletlularımızın varlığı, zaten uyduruk bir kabile devleti olmadığımızın da başlıca kanıtı değil midir?

Ayrıca...memleket sathında dileyenin dilediğine canının istediğ “sıfat”ları, istediği hakaretleri yağmur misali yağdırıp, bunu da, “vatanın bölünmez bütünlüğü” adına yapmayı görev belleyen bir zihniyetin hüküm sürdüğü bir diyarda;  muz, kereviz, avokada, turp, lahana ya da maydanoz cumhuriyeti diyerek anlamsız yakıştırmalarla uğraşıp zihin bulandırmak sadece zaman öldürmekten başka ne olabilir ki!

Öyleyse? Öyleyse gerisi haftaya Kirvem!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et