03 Aralık 2017 00:15

‘Bir de kahve söyle’

‘Bir de kahve söyle’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Onlarca yıl önce, yaşı yaşıma yakın olanlar bilirler, mahallenin kavgadan hoşlanmayan veya şiddete başvurmak istemeyen ya da bireysel gücünü yeterli bulmayan çocukları kendilerine karşı haksızlık edildiğini düşündüklerinde güçlü kuvvetli, kavgacı, gözü pek sokak arkadaşlarını bir ‘otoriteye’, bu ‘otorite’ baba, anne , ağabey, öğretmen, sokağın kabadayısı olabilir, şikayet etmekle tehdit ettiklerinde haklarını aradıklarını sanırlardı. Hak arama yolundaki bu ümitsiz sözlü macera hep aynı yanıtla sonuçlanırdı: “Git söyle, bir de benden kahve söyle”.

“Bir de kahve söyle”!…

“Bir de kahve söyle” söylemini, haklı olmayı bireysel gücünün ölçüsüyle değerlendiren kabadayının şikayet edildiği otoritenin olası tutumunu umursamaz görünerek üstünlüğüne üstünlük katmaktan duyduğu hazzı açığa vuran bir ifade kalıbı olarak değerlendirir oldum, yaşım sokakta oynama çağını geçtiğinde.

Toplumsal yaşamın sokakta oynayarak büyüme deneyimini geride bıraktıkça, hukukun kendi sistematiği içinde düşünülmüş/yaşanmış/ölçülmüş/biçilmiş ilkelerin temellendirdiği, ilişkileri düzenleyen kuralların önemi daha bir kavranır. Bu kuralların tutarlılığını, içeriğini, yorumunu, uygulanışını tartışırız; kuralların tutarlılığını tartışırız ama kuralların uygulanmasındaki tutarlılığı arar hale gelmişsek, hele bu tutarsızlığı savunan görüşlerin tutarsızlığı belirginse, çocukluk yaşlarımın “Bir de kahve söyle” günlerinden de geriye gittiğimizi fark edebiliriz aniden: Güçlü olduğunu sanan, (bu kez siyasi) gücünü ilişkileri düzenliyorum diye icat ettiği keyfi emirname kurallarının bir o kadar keyfi uygulamasından alır olmuşsa ve yükselen itirazları “Bir de kahve söyle” umursamazlığıyla savuştururken üstünlüğüne üstünlük katmanın hazzını yaşıyorsa,  “Bir de kahve söyleyerek” bile olsa, başvurabileceğimiz merci kalmamış demektir.

Son haftalarda ‘güçlünün’ ve ‘güçlünün kopmaz yanlılarının’, sözünü ettiklerim hukukçu olsunlar, olmasınlar fark etmiyor, ‘Hukuki düşüncedir’ sandıkları açıklamalarını dinledikçe, duyduklarıma inanmakta güçlük çekiyor, inanırsam hukukun ardından ağıt yakmanın ötesinde, ülkedeki hukuk anlayışının sıfırlandığına hayıflanmam gerekeceğini düşünüyorum.

Amerika’da görülen davaya ilişkin olarak, hukukçu olsunlar olmasınlar,iktidar güçlerinin kendilerince ‘hukuk’ adına söyledikleri, davada sanık olsalar tamamen aleyhlerine işleyecek, onları mahkum ettirecek iddialar. Ve onlar bu durumun farkında değiller; akıllı ve hukuki şeyler söylediklerini sanıyorlar. Üstelik davayı Türkiye’ye karşı komplo girişimi olarak nitelerken söyledikleriyle, öyle olsa Türkiye’nin aleyhine verilebilecek bir kararın gerekçesini bizzat yazıyorlar, bunun da farkında değiller. 

Ülkemde, hukuki savunma yapıyorum sanarak savunduğu kişinin aleyhine savunma yapmayı, savunduğu kişiyi mahkum ettirebilme becerisi göstermeyi hukuk zanneden ‘hukuki(!) düşünce’ militanlarının yetiştiği, güçlü konumuna geçtiği, iktidar olduğu bir dönemi yaşıyoruz.
Bu ‘Hukuki(!) düşüncenin’ militanlarının yarattığı ‘hukuk(!) dünyasında’ hakkı olanlar hakları olmadığını zannediyorlar ya da haklarını dile getirmekten korkuyorlar; hakkı olmayanlar ise hak olmayan şeyi hakları zannediyorlar ya da hak olmayan şeyi kendileri için hak ilan etmekten çekinmiyor, korkmuyor aksine güçlerinin bir parçası olarak görüyorlar. 

“Bir de kahve söyle” küçük yaşların, gücü tek ‘hukuk ölçütü’ olarak üreten anlayışa militan kazandıran tekerlemesiydi. Şimdilerde, savunduğunu mahkum ettirecek söylemi aklanmanın etkin savunusu olarak kabul ettiren, etmeyeni hain olmakla suçlayan ‘hukuki (!) düşünce’ militanlarının haksızlıktan hak, haktan haksızlık yaratan gücün sihriyle kişiliklerinde küreselleştirdikleri kabadayılığı hazla yaşadıkları ama tekerlemesi bile bulunmayan bir dönemden geçiyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa