06 Aralık 2017 00:15

'İhanet' kırbacı altındaki hakikat

'İhanet' kırbacı altındaki hakikat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu topraklarda hakikati dile getirmenin, savunmanın ve yazmanın zorluklarının tarihi Cumhuriyet kadar eski. Hatta daha da eski. 

Nazım Hikmet’in anılarını okuyun, Sabahattin Ali’nin yaşadıklarını hatırlayın ve 1915’ten itibaren -çokça ihmal edilen- Ermeni aydınların, gazetecilerin başlarına gelenleri şöyle bir düşünün. 

Bugün geldiğimiz noktada da aynı hikayenin devam sayfalarını yaşıyoruz. 

Bu ülkede onlarca yıldır akan kanın durması için açık tutum alan barış akademisyenlerinin tek tek yargılandıkları dava dün Çağlayan’da başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, “Bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler oraların adresini bilemeyecek kadar karanlık ve cahilsiniz” sözleriyle hedef gösterilen barış akademisyenlerinin önemli bölümü işinden edilmiş ve aralarında intihara sürüklenenler bile olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ithamlarının Türkiye mahkemelerinde ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında sayıldığı da unutulmasın. 

Bugün de, Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat’in tutuklu, toplam 6 gazetecinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı, Bakan Berat Albayrak ile ilgili mailleri haberleştirmek suçlamasıyla yargılandıkları davanın ikinci duruşması görülecek. 

Sevgili Tunca Öğreten bu duruşma öncesi kaleme aldığı mektubunu şu cümlelerle noktalıyordu: “Valla biz yazarız, siz yargılarsınız. Tarih de yazar...” (Evrensel, 30 Kasım 2017)

Benzer cümleleri Ahmet Şık’ın, Murat Sabuncu’nun ve diğer tutuklu meslektaşlarımızın, duruşma salonlarındaki savunmalarında da duymuştuk. “İhanet” kırbacı altında hakikati savunmanın imkansız hale getirilmek istendiği günlerde bu tutumların her biri birer onur belgesi. 

Devletin resmi politikasıyla çelişen ya da devletin zirvesindeki isimlerin sorgulanması gereken ilişkilerini haberleştiren gazetecileri ‘milli çıkarlara’ ihanet etmekle suçlayan tarihsel refleksin ürettiği gazeteci tipi ise, Kardak’a Türk bayrağı diken ya da cephede Sırp vurarak gazetesine ‘Bir Sırp vurdum’ başlığıyla manşet olan, meslektaşlarını hedef gösteren, ihbar eden gazeteci tipidir.

Ülke içindeki gazeteci sınıflandırmasına dair ilişki böyle kurulunca, Türkiye’de yabancı basın kurumları için çalışan gazeteciler ve Türkiye’ye dair haber yapan yabancı gazeteciler de buna uygun kodlarla anılıyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ajanlıkla itham edilen ve şu ana kadar hakkında bu iddiayı destekleyecek tek bir kanıt gösterilemeyen Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in özgürlüğünden yoksun oluşunun 300. günü bu pazar dolacak. Ve henüz hakkında iddianame bile hazırlanmış değil.

Gerçeğe yaklaşımı ‘millilik’ söylemi aracılığıyla maniple etme üzerine kurulu refleks kendisini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan ailesinin Man Adası’nda kurulan bir şirkete milyonlarca dolar gönderdiğine dair açıkladığı belgelere ilişkin olarak da gösterdi. İktidar medyası bu belgelere karşı teyakkuza geçerken, belgelerde ifade edilen ilişkileri ilk olarak haberleştiren gazetecilik platformu ‘The Black Sea’ de itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. 

CNN’de 30 Kasım Perşembe günü Hande Fırat’ın sunduğu programın katılımcıları, ‘The Black Sea’ ve bu platformun gazetecilerini, yabancı istihbaratla çalışarak Türk devletini yok etmeye çalışan ‘karanlık güçler’ olarak itham ettiler. CHP’yi maniple etmekle ve ‘FETÖ’nün müttefiki olmakla suçladılar.

Bu tür suçmalar yapılırken genellikle ‘düşmana yöneltilen suçlamaların kanıtlanması gerekmez’ ilkesi benimsenir. Çünkü bu saçma iddiaların kanıtlanabilmesi de zaten mümkün değildir. Onlar da, böyle yaptılar ve iddialarını hiçbir somut delile dayandırmadılar.

Oysa en basit gazetecilik ilkesi, ‘The Black Sea’den gazetecilere de bu iddialar karşısında söz hakkı vermeyi gerektiriyordu. Ancak, bu temel gazetecilik ilkesi, iktidar aşkına gönüllü olarak ihmal edildi. 

Bunun üzerine, benim de köşemde paylaşmış olduğum ve Türkiye’de başka bazı haber mecralarının da yer verdiği ‘Erdoğan Ailesinin Gizli Offshore Anlaşması’ başlıklı haberi yapan gazeteci Craig Shaw, twitter hesabından haklarındaki karalamalara yanıt verdi. Haberini belgelere dayandıran ve desteklenmemiş, afaki bir iddiada bulunmamaya özen gösteren Shaw’in, haksız suçlamalar karşısında verdiği yanıtlar da, tahmin edileceği gibi bu kesimler tarafından görmezden gelindi.

Kendi mesleki konforlarını ve iktidar nezdindeki itibarlarını korumak için, hakikatin peşinde koşan meslektaşlarını kolaylıkla linç edenler, tarihin bu rezil gayretkeşliği not ettiğini unutmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa