Odisseus ülkesini tanıyamadı
Yunanistan kent krallarından Odisseus, on yıl kadar süren Troya savaşı sonrası ülkesi Yunanistan’a dönerken, Denizler Tanrısı Poseydon, onun bütün gemilerini batırdı ve azgın fırtınalarla onu savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına çırılçıplak savurup atıverdi!
FAYAKLAR ONU YOLCU ETTİLER
Fayak halkı ve yöneticileri; Prenses güzel Nausikaa’nın deniz kıyısında bulup getirdiği o perişan Odisseus’u, birkaç gün dile gelmez bir konukseverlikle ağırladılar. Sonra da titizlikle donattıkları ve doldurdukları bir barış gemisiyle onu o hasret ülkesine; çoluk çocuğuna, çok sevdiği halkına doğru yolcu ettiler.
Gemi, Odisseus’un ülkesi İtake adasına ulaşınca,geminin kaptanı ve yardımcıları, Odisseus’u öylece uyur halde, bir zeytin ağacının altına usulca yatırdılar... Sonra da geri döndüler.
Savaş ve deniz yorgunu Odisseus; uykusundan uyanınca, şaşkın şaşkın bakındı çevresine. Çünkü her yer tanrıça Atena’nın onu gizlemek için doldurduğu sislerle kaplıydı... Hiçbir şeyi tanıyamayınca, başka bir ülkeye getirildiğini düşünmeye başladı. O sırada Tanrıça Atena, genç bir çoban kılığına bürünüp onun karşısına dikildi birden! Odisseus da bir sürü soru sordu ona.
TANRIÇA ATENA ONUN YANINDAYDI HEP
Çoban kılığındaki Tanrıça Atena, birden genç bir kız kılığına bürünüp şaşkın Odisseus’un ellerinden tuttu bu kez: “Bak Odisseus, senin sorunlarınla ilgili bir şeyler söyleyeceğim” dedi ve az ötelerindeki zeytin ağacına doğru götürdü. Birlikte ağacın gölgesine oturdular... “Benim Pallas Atena olduğumu bilemezsin tabii” dedi gülümseyerek... Odisseus onu biraz daha süzdükten sonra, “Seni tanımak çok zor tanrıçam!” dedi. “Kılıktan kılığa giriyorsun! Hani o hiç anımsamak bile istemediğim Troya savaşları sırasında da, değişik kılıklarda gelip bana yardımcı olmuştun hep... Savaşın sonuna doğru Başkral Agamemnon’un buyruğuyla bizim Yunanlılar, Troya’yı yakıp yıktılar. Tabii ben de bu iğrenç suçun dışında değildim! Güzel kadınlar-kızlar devşirildi; halkın varı yoğu talanlandı. Haliyle ilkin Başkral Agamemnon’un gemileri bu çalıntı mallarla tıka basa dolduruldu! Ama deniz yoluyla ülkelerine dönerken o yağmacı vurguncuların başlarına da gelmedik kalmadı! Ben o hengamede hep seni aradım, tanrıçam...”
Bunun üzerine Tanrıça Atena; “Evet, o günleri açmasak iyi olurdu ama, madem açtın... Bak hani o kral bozuntusu Küçük Ayas vardı ya, talan sırasında Troya Kralı Priyamos’un kızı Kassandra’yı yakalayıp kötülemek istedi...
KIZCAĞIZ BENİM HEYKELİME SARILDI
Kızcağız koşa koşa tapınağıma sığındı ve gelip benim heykelime sıkı sıkıya sarıldı. Bir yandan da avaz avaz bağırıyor, benden yardım istiyordu. Ama Ayas, acılı Kassandra’yı zorla heykelimden sıyırıp aldı; benim önümde onu kirletti! Haliyle ben de Ayas’ın bütün gemilerini batırdım!” Atena biraz soluklanmak için ara verince; “Ama tanrıçam, savaş sonrası ben de çok acılar çektim” diye söze girdi yeniden. “Bütün gemilerimi ve yoldaşlarımı yitirdikten sonra ha bire denizlerde süründüm; öfkeli Tanrı Poseydon’un saldığı azgın fırtınalarla, sonunda Fayakların ülkesine savruldum... Hem de çırılçıplak! Demek orada, Fayaklar kralının sarayına giderken bana kılavuzluk eden sendin?”
Atena, Fayakların ülkesinde Odisseus’a kılavuzluk ettiğini doğruladı. Bunun üzerine Odisseus; “Ama tanrıçam, dizlerine kapanayım, bana gerçeği anlat!” diye yalvarmaya başladı. “Buralar hiç de benim ülkemmiş gibi gelmiyor bana?”
Bunun üzerine Tanrıça Atena; “Doğrusu her şeyden kuşku duyduğun için seviyorum seni, Odisseus!” dedi ve hınzırca gülümsedi.
ÜLKESİNDE OLUP BİTENLERİ ANLATTI
“Bu şaşkınlığına da hak veriyorum. Savaş yüzünden yalnızca sen böyle kırılıp dökülmedin. Yıllardır seni bekleyen halkın da, sömürgen kenelerin elinde inim inim inliyor. Bütün ürettiklerinin hepsine bu bir avuç soylu egemen el koydu! Bak daha söyleyeceklerim bitmedi... Senin yokluğunu fırsat bilen bu soylu prensler, karın Penelopeya’yla evlenebilmek için konağına yerleştiler... Neyin varsa yiyip içiyor, günlerini gün ediyorlar! Ama karın Penelopeya, gündüz ördüğü kumaşı gece çözerekten, onları yıllardır oyalıyor!” Bu sözleri duyunca birden zıpkın yemişçesine fırladı yerinden Odisseus. Tanrıça da anında elinden tutup; “Hemen paniğe kapılma Odisseus!” dedi. “Seni işte bu durumlar için şimdiye dek korudum zaten... Ben de bıktım bu iğrenç savaşlardan! Biliyorsun, dönüş yolundayken Denizler Tanrısı Poseydon’un tek gözlü canavar oğlunun gözünü kör ettin! Onun görevi denizlerin ve karaların gizemlerini öğrenmeye kalkanları çiğ çiğ yemekti. Sen de onun gözünü kör edince, Denizler Tanrısı Poseydon, seni denizlerde boğmak istedi. O benim amcam olur... Aranıza girip senin için bir şey yapamazdım. Evet Odisseus, savaş sonrası ülken, halkın ve ailen için yapacağın çok önemli şeyler var. Gel, şimdi tanıyamadığın ülkeni tanıtayım sana...”
ÜLKESİNİN TOPRAĞINI ÜST ÜSTE ÖPTÜ
Zaman içinde savaş tanrıçalığından emekçi kadınların tanrıçalığına dönüşen gök gözlü Atena, Odisseus’un elinden tutup az ötedeki Nümfalar denen emekçi kadın perilerinin mağarasına doğru götürdü... Çünkü Odisseus bu mağarayı iyi tanırdı. Sonra da karşıdaki bulutlara dolanmış yeşil Neritos Dağı’nı gösterdi... Odisseus, ülkesini tanır tanımaz çığlıklar ataraktan diz çöktü hemen! Üst üste öpmeye başladı toprağı...
Sonra da savaş denen o dile gelmez kırımların unutturamadığı baba toprağının barış ve kardeşlik kokusunu, derin derin ciğerlerine çekti yeniden...
Ve tek başına, sadık çobanının kulübesine doğru yürümeye başladı... Çünkü orda bir süre gizlenecekti...
Son yayınlanan kitabımız:
Homeros’un İzinde - İlyada Öyküleri (Yaşar Atan)
Evrensel'i Takip Et