18 Aralık 2017

Kendi toplumuna yaşamıyla örneklik edemeyen bir kurum, gelecek toplumun durumunu da öngöremez, saptayamaz, çözemez, önerilerde bulunamaz.

Her dönem kendi damgasını kente vurmuştur.

Örneğin Bizans İstanbul’unun üzerine Osmanlı yüz yıl içinde kendi siluetini yaratmıştır. Yalnızca yüz yıllık süreden sonra İstanbul’a baktığınızda Osmanlı’nın nasıl bir yönetim uyguladığını bile görürsünüz.

Yedi tepe, falan filan aslında yakıştırmadır. Osmanlının, Roma’nın, Bizans’ın forumları, agoraları üzerine yerleştirdikleri kubbeleri, minareleriyle simgeledikleri, aslında yönetim birimleridir. Daha doğrusu halkın gereksinimlerine değgin kamu kuruluşlarının toplaşma yeridir. Cami bile yalnız namaz kılınan yer değildir. Namaz kılınan yer “mihrab”ın önünde küçük bir yükseltidir. Asıl alan; vaiz kürsülerinin çevresinde toplaşılan ders yerleridir. Adı da buradan gelir: Cami (toplayan).
Toplum o alanda bir araya gelir, orada karar oluşturur.

Endüstri toplumunun simgesi fabrika bacalarıdır. Yüksek fırınlardır, şunlar-bunlardır... Siz onları daha uzaktan görürsünüz.

“Silueti öğrenmek istiyorsanız” diyor ünlü Fransız mimarı İsviçre kökenli Le Corbusier, “gidin İstanbul’a bakın.”

15-20 yıl önce İstanbul’un siluetine baktığımızda önce baskın otel yapılarını, iş kulelerini görüyorduk. Demek ki o günlerde biz tecim, para dünyasında Beyrut’un görevini üstlenmek için yola çıkmışız.

Şimdilerde her yer apartman gökdelenleri, onların yer katları da AVM...

Oysa herhalde hepimizin içinden şu geçerdi: Üniversite yapıları o silueti belirlese, kitaplıklar,  kültür yapıları o silueti belirlese diye düşünürüz. Yanlış da değildir böyle düşünmemiz... Bu söylediklerim kentle üniversite arasındaki ilişkiyi belirler. Eğer Amerikan üniversitelerine özenip, kentin şu kadar kilometre dışına bir üniversite yaparsanız, bu gettolaştırmaktır üniversiteyi...

Gettolarla Türkiye’yi düzeltemezsiniz. Bugün var olan sorunlarımızın nedenidir bu.

“Efendim kentin içinde yeterli yer yok.” denecektir. Bu sizin neye en çok önem verdiğinize bağlıdır. Ayrıca, ötekilerini bilemem ama kendi dalım için şunu söyleyebilirim: keşke 100’ü aşkın mimarlık fakültesi olmasaydı da, 10 tane doğru dürüst olsaydı. Zaten mimar yalnızca kendi yöresini tanımakla yetinemez. Bizim disiplinimize özgü bir durumdur bu. Keşke belli merkezlerde de dolaşarak (bugün örneğin benim kendi derslerimde uyguladığım gibi), sokakta yürüyerek ders yapılabilseydi. Ama söylediklerimden en önemlisi, kentin dışında, kentten, toplumdan kopuk bir üniversite yapmak sorumsuzluktur. Toplumuna karşı sorumsuzluktur.

Sürecek.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Emekçiye sosyal konut yok, zengine ‘yatırım fırsatı’ var

Emekçiye sosyal konut yok, zengine ‘yatırım fırsatı’ var

Türkiye’de ev sahipliği oranının sürekli azalmasına ve konut krizinin süreklileşmesine rağmen bir sosyal konut projesi hayata geçirilmiyor; fahiş kiralar nedeniyle halkın barınma sorunu derinleşiyor. Özelleştirilen Emlak Konut ise ‘yüksek gelir grubu’ için düşük faizli, ucuz kredili ‘yatırım fırsatı’ projesi yapıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen sendikacılık yaptığı için tutuklandı.

Evrensel'i Takip Et