İyilik bir gün elbet galip gelecek
“Bir daha asla”, insanlık adına yaşanan acıların tekrarlanmaması için dünya ölçeğinde söz birliği edilmiş en anlamlı karardı. Yirminci yüzyılda başaramadık, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğine 8 kala hâlâ yaşam hakkı ihlallerinden işkenceye bir dizi insanlık suçu ve savaşlardan nefret suçlarına, ayrımcılıktan sömürünün en ağırına kol geziyor dünyanın dört bir yanında. Değerlerimiz alabildiğine aşınmış, en temel insan hakları kavramlarının dahi üzerinde tepinir olmuş insanlar. Yaşam hakkı ihlallerinin alkışlandığı, işkencenin yöntemleri üzerine ballandıra ballandıra programlar yapıldığı bir çağda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 69. yılı nedeniyle İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak tüm inadımızla insanlık değerlerine vurgu yapan, ihlallerin önlenmesi için yol arayan bir dizi etkinlik yaptık memleket sathında. İşkence yasağının mutlak olma özelliğini, buyruk kural niteliğini bir kez daha anımsatma olanağı da verdi malum bir gazeteci, ona da teşekkür borçluyuz bu vesileyle. Son yıllarda işkenceyi meşru görme tutumunun memleketin yarısına yayıldığı düşünülecek olursa, bu yayılmada gazetecilik meslek etik ilkelerini ayaklar altına alan ve toplumu yanlış yönlendirenlerin büyük payı olduğu gibi, ciddi bir insanlık suçunun da ortağı olduklarını onlara buradan duyurmuş olalım.
Tam da bu sözlerin utanmazca dile getirildiği günlerde memleket tarihinde aşina olduğumuz üzere bir karakolun üçüncü kat penceresinden bir gencin atladığı iddiası kimi basın organlarında “iddia” kısmı üzerine çizik atılıp bir olgu olarak “atladı” fiili ile aktarılmış, bazıları tarafından “suç, örgüt vb” şüpheler de gerçek olgular düzeyine çekilip, iddianın ötesindeki “işkence” kuşkusu da alkışlarla karşılanmıştır. Araştırıldığını söylese de, İçişleri Bakanının görmezden geldiği olgu ise, atlamış olması halinde dahi bu sürecin tümüyle devletin sorumluluğunda ve en hafif haliyle de kusuru olarak değerlendirileceğidir.
Sevgili Tanıl Bora dostumun bir gelenek haline getirdiği ve her karşılaşmamızın karşılaşmaya ek armağan niteliğindeki baskıdan taze çıkmış İletişim Yayınları kitaplarından biri, Cartens Dams ve Michael Stolle’nin birlikte yazdıkları “Gestapo, Nazizm Döneminde Tahakküm ve Terör” başlıklı kitabı İnsan Hakları Hareketi Konferansımızın on dördüncüsünde kasım ayının son haftasında elime geçince pek bir denk düştü, İnsan Hakları Haftası’nda Türkiye’ye dair gözlemlerimi paylaşırken atıf yapabileceğim bir kaynak edinmiş oldum. En iyi kitap, içinden onlarca kitap çıkarma dürtüsüne yol açar, diye düşünürüm hep. Bu kitap da öyle oldu, biri edebiyat birkaçı da araştırma olmak üzere epey bir kitap edinip sıraya koymama yol açtı. Özellikle “norm devleti” ve “tedbirler devleti” tanımlamaları, bu ikilemenin bir yanının baskın hale gelişi ile tedbirlerin hayatımızı esir alışı üzerine çokça düşünmeme neden oldu, çözüm üretmek ve tedbirleri görünür kılma yöntemleri geliştirmek adına.
Her ne kadar normdan tedbire geçiş hızlanmış, değerler sistemimizdeki aşınma kurumsal düzeye ulaşmış, an itibarıyla adaletin tesisinde büyük gedikler açmış olsa da, Murat Müfettişoğlu’nun Birgün Pazar ekindeki o umudu güçlendiren güzelim yazısı “Bakiye iyinin” gizli hukuku’nda vurguladığı gibi “kötünün ve tükenişin tek başlarına var olmalarının olanağını ortadan kaldıran bir parça” olarak bakiye iyilik toplumun bağrında yerini korumaktadır. Bize düşenin bu bakiyenin bireyle arasındaki engelleri görünür kılmak, her türlü otoriteyi sorgulamak olduğu saptamasına yürekten katılıyorum. İnadımız bu bakiye iyiliğin insanlığın temelini oluşturacağı günleri kurmaya dairdir. İnsanlık suçları ile mücadeleden vazgeçmeyeceğimiz gibi iyiliğin bir gün mutlaka galip geleceğine de umudumuz tamdır.
“BİR DAHA ASLA!”, demeye, dayanışma ile iyiliği büyütmeye devam. İnsanlık onuru işkenceyi yenecektir. Kuşkumuz olmasın…
Evrensel'i Takip Et