Mihri belli
Fotoğraf: Envato
Mihri Belli, Kurtuluş Savaşı’mızın hazırlığını yapan, sonra da desteğini sürdüren örgütlerden Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucusu ve başkanı Hayreddin Belli’nin oğlu olarak 1916 yılında dünyaya gelmiş, 2011 yılında bu dünyadan ayrılmıştır. Ben onunla 1961 yılında tanıştım: Çocukluk arkadaşlarımdan futbol ve caz düşkünü Yüksel Tarı, Mihri Belli’nin eşi Sevim Tarı Belli’nin kardeşiydi. 1960 yılında ben Almanya’dan döndüğümde, Mihri Belli ile tanışmak için eski arkadaşım Yüksel Tarı’yı aradım ve ondan Belli’lerin İstanbul Göztepe’deki evinin adresini öğrenerek bir akşamüstü bu eve çıplak kafa gittim. Bu habersiz ziyaret, onlarda soru işaretleri yaratmış olabilirdi. Ancak babam Fazıl Say’ın Almanya’dan arkadaşı olan Reşad Fuad Baraner, benim bir görevli ya da kötü niyetli bir genç olamayacağım konusunda onlara bilgi verince sonraki görüşmelerimizde Mihri Belli ve eşinin hep sıcak konukseverliğiyle karşılaştım. O dönemde başlayan dostluklarımız yıllar içinde gelişti. Özellikle 1967 yılında yayımlamaya başladığımız haftalık Türk Solu dergisindeki işbirliğimiz dolayısıyla hemen her gün bir araya geliyorduk. Türk Solu’nun sahibi, bir zamanlar Akçadağ Köy Enstitüsü’nün kurucusu ve müdürü olan Şerif Tekben’di (1908-1983); sorumlu yazıişleri müdürlüğünü başlangıçta arkadaşımız Vahap Erdoğdu, daha sonra ben ve derginin yönetim yeri İstanbul’a taşınınca Bora Gözen üstlenmişti. Hemen ekleyeyim: Bora kardeşimiz, 1973 yılında Filistin’de MOSSAD’ın düzenlediği bir gece baskınında yedi arkadaşıyla birlikte öldürüldü.
Bu yazıda öncelikle şu gözlemimi belirtmek isterim: Ben hayatımda Mihri Belli kadar kendini “dâvâ”sına adamış bir insan tanımadım. Onun yaşam biçimi ve öncelikli düşüncesi, kendi deyişiyle “dâvâ”sıydı. Tanıştığımız 1961 yılında, “1951 Tevkifatı”nın son cezası olan sürgünden yeni dönmüştü. Ama sanki yedi yıllık bir hapis ve iki yıllık bir sürgün cezasından çıkmamış, başından olumsuz şeyler hiç geçmemiş gibi iyimserdi ve sanki hayata yeni atılan yirmi yaşındaki bir genç gibi dipdiriydi. Daha sonra uzun süreli olmayan birkaç tutuklama da ona olağanmış gibi gelmişti. Yaşam karşısındaki bu iyimserlikte onun hem eşi hem yoldaşı olan Dr. Sevim Belli’nin (doğ. 1925) payı olduğu açıktır. Çünkü yazar ve çevirmen Dr. Sevim Belli, yaşamın çeşitli olayları karşısında soğukkanlı davranan, iyimserliğini ve umudunu hiç yitirmeyen bir yaradılıştaydı. Sanıyorum onun bu desteği, Mihri Belli’nin doksan beş yıllık ömrünün de güvencesiydi.
Bu iki sağlam ve aydınlık insanı hep saygıyla anarım.
- Veda yazısı 01 Nisan 2019 19:40
- İki konu bir de sav söz 11 Mart 2019 20:05
- Atabaş'ın ardından 04 Mart 2019 19:30
- Ceyhun Atuf Kansu 25 Şubat 2019 23:10
- Fenerbahçe’nin Hâl-i Pür Melâli 19 Şubat 2019 01:19
- Beyin Göçü 12 Şubat 2019 00:33
- ‘Selim Ağbi’yi hatırlarken 05 Şubat 2019 00:00
- İstanbul Müzik Festivali 21 Ocak 2019 23:40
- Fiyatlar yasayla düşer mi? 08 Ocak 2019 00:24
- Ankara’da yeni bir dönem mi? 01 Ocak 2019 00:34
- Erdal Erzincan'la halk müziğimiz üzerine (2) 25 Aralık 2018 00:05
- Erdal Erzincan’la halk müziğimiz üzerine (1) 18 Aralık 2018 02:47