İstihdamın geleceği
Son açıklanan büyüme rakamları ve buna rağmen oldukça yüksek seyreden işsizlik verisi bir kez daha istihdam yaratmayan büyüme tartışmalarını tetikledi. Bu yazıda açıklanan verilerin piyasa gerçekleriyle ne oranda bağdaştığını tartışmayacaağım. Zira bu konuyu daha önceki yazılarda fazlasıyla tartıştık. Bugünkü konumuz oldukça yüksek görünen büyüme hızına karşılık süreklilik arz eden işsizlik ve gelişen teknolojiyle birlikte istihdam piyasasında yaşanan değişim.
Meselenin elbette Türkiye’ye özgü yanları var. Ama konu ilk kez Türkiye’de ortaya atılmış olmadığı gibi son 25 senedir dünya genelinde sıkça tartışılıyor.
İstihdamsız toparlanma/büyüme kavramı bilindiği kadarıyla ilk kez 1930’larda New York Times gazetesinde yer alan bir yazıda kullanıldı. O tarihlerde Amerikan ekonomisi büyük depresyonun etkilerinden yavaş yavaş sıyrılmakta, büyüme hızı toparlanmaktaydı. Ne var ki, aynı toparlanma istihdamda görülmemekteydi. Kavram 1990’ların başında benzer bir eğilimin belirginleşmesiyle bir kez daha popülarite kazandı. Bu eğilimin ardındaki temel dinamiklerinden biri olarak ise bilgisayar teknolojisinin hızla yaygınlaşarak geleneksel kimi istihdam alanlarını daraltması hatta ortadan kaldırması ön plana çıkarılmaktaydı.
Elbette gelişen teknolojinin istihdamın yapısı üzerine etkisi bugüne özel bir konu değil. İnsanlık tarihi boyunca yeni teknolojilerin evreye girmesiyle birlikte yeni istihdam alanları açıldığı gibi pek çok mesleğin de ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Değişim sancısız gerçekleşmediği gibi çoğu zaman yerleşik çıkar çevrelerinin ve ekmeğinin tehdit altında olduğunu gören halk kesimlerinin tepkisiyle karşılaşıyor. Kimi zaman geri bıraktırılıyor belki ama uzun vadede tarihin çarkını geriye çevirmek mümkün olmuyor.
1589 yılında çorap örme tezgahını icat eden William Lee’nin hikayesi buna güzel bir örnek. Lee buluşuna patent alabilmek için Londra’ya gidip kraliçe I.Elizabeth’in huzuruna çıkıyor. Ne var ki, kraliçe buluş karşısında heyecanlanmak bir yana tebaasının yoksullaşmasına yol açacağını dile getirerek tepkiyle karşılıyor. Esnaf loncalarının da büyüyen tepkisiyle karşılaşan Lee çareyi ülkeyi terk etmekte buluyor. Lee belki ülkeyi terk ediyor ama dokuma sanayinde teknolojik gelişim sürüyor.
Özellikle 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başları dokuma sektöründe yaşanan makineleşmeye dönük büyük isyan hareketlerine sahne oluyor. İsyanları en sert şekilde bastırmaktan geri kalmayan İngiliz hükümeti dönüşümün istihdam üzerindeki olumsuz etkisini kabul etmekle beraber kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Gelişen teknolojinin ülkede engellenmesi halinde makinelerin başka ülkelerde faaliyet göstereceğini ve bunun da ülkeyi çok daha zor durumda bırakacağını belirterek makinelere dönük saldırı eylemlerinin idamla cezalandırılmasına karar veriyor.
Elektronik devrim karşısında luddistler gibi organize bir kitlesel direniş bulmadı belki ama istihdam piyasasında çok daha sert bir dönüşüme yol açmakta olduğunu söylemek mümkün. Carl Benedikt Frey ve Michael A. Osborne 2013 yılında yayımlanan, “İstihdamın Geleceği” başlıklı makalelerinde bilgisayarlaşmanın istihdam piyasasında yaratacağı değişimin olası sonuçlarını değerlendiriyor. Kamuoyunda fazlasıyla ilgi gören alan bu çalışma önümüzdeki 20 yıl içerisinde bugün Amerikan ekonomisinde istihdamın yüzde 47’sini teşkil eden mesleklerin bilgisayarlaşma/otomasyon riskiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Yüksek riskli meslekler içerisinde ulaşım, lojistik, idari ve ofis hizmetlerinin yanı sıra üretici sektörlerdeki işçilerin de yer aldığı vurgulanıyor. Otomasyon riski düşük mesleklerin ortak özelliği ise rutinden uzak olmaları, yaratıcı ve sosyal zeka gerektirmeleri. Yazarlar tehdit altında olan meslek gruplarında ücret artışlarının diğer mesleklere göre sınırlı kaldığına da dikkat çekiyor. Eğitim sistemi ile yaşanan teknolojik dönüşümün gereksinimleri arasındaki uyumsuzluk ise kronik hale gelen işsizliğin başlıca nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Bizim gibi ekonomileri bekleyen başlıca tehlike ise uzmanlaşılan sektörlerin dünyada otomasyon riskiyle karşı karşıya olan başlıca sektörler olması. Türkiye’deki eğitim sisteminin dünya ekonomisinde yaşanan dönüşümle taban tabana zıt bir yönelimde olduğunu sanırım daha fazla vurgulamaya gerek yok. Ekonominin motoru sayılan imalat sanayinde istihdam artış hızı oldukça düşük, finans sektörü ise rekor büyüme hızına ulaşmasına rağmen istihdam son dört yılda daralıyor. Her iki sektör de otomasyon riskine fazlasıyla açık sektörler. Bu ortamda inşaat, gayrimenkul, konaklama ve yiyecek hizmetleri gibi alanlar istihdamı sırtlıyor. Bu alanların ortak özelliği ise konjonktürün yön değiştirmesi halinde sert daralma gösterecek olmaları. Görünen uzunca bir süre işsizlik ülke ekonomisinin temel sorunu olmaya devam edecek.
Önümüzdeki haftalarda istihdam verilerindeki değişimi daha detaylı olarak ele alacağız.
Evrensel'i Takip Et