Sessiz Ev kimde?
Fotoğraf: Envato
Gelecek bambaşka olacak hepimiz farkındayız. Geçmiş binlerce yılda ürettiğimiz datayı artık bir günde üretiyoruz. Her geçen gün aklımıza gelmeyen yeniliklerle tanışıyoruz.
İletişim kolaylaşıyor, sınırlar kalkıyor. Daha ufak makinelere sığıyoruz. Daha küçük alanlarda yaşamak da mümkün hale geliyor. İş hayatı duvarların arasından çıkıyor. Bu yeni dünya çoğunlukla heyecanlandırıyor, özgürleştiriyor ama zaman zaman da korkutuyor.
Bazı eski alışkanlıklardan vazgeçmeye direniyorum. Kitaplarım gibi. Evin en büyük yükü. Tozu tutan, çok yer tutan, taşınması hem zor hem masraflı olan kitaplar, ufacık makinelere girebiliyor artık. Tüm karşı tezlerimi çürütüyorlar. Mesela “sarımsı, grimsi sayfalardan okumayı seviyorum” diyorum. Hop aletin ayarlarından sayfa rengini değiştirip gösteriyorlar. Ben kitap sayfasının matlığını seviyorum, diyorum. Ekranı mat yapıyorlar. Üzerine not almak istiyorum diyorum, o imkan da varmış. Okurken bir yandan sözlükten bilmediğin kelimeleri aratmak da mümkün. Ama yok arkadaş, istemiyorum bir makineden okumak.
Bir bilgisayarın masa üstünü düzenlemek gibi bir iş değil çünkü kitaplık karıştırmak. Bir rehabilitasyon, en azından benim için. Kitapları bazen yayınevlerine göre ayırırım. Bazen türlerine göre. Sonra kendi içlerinde yazarları alfabetik sırasına göre. Kitaplar eklendikçe düzeni bozulur kitaplığın. Sonra dön başa, yeniden. Aklıma takılan kitabı bulmak için raflara göz gezdirirken kaybederim kendimi, gözüme çarpan bir kitabın iç kapağındaki notla geçmişe, anılara uzanırım. Oradan hatıralar aklımı alır, peşine başka sorular takılır. Durduk yere mesela “Yav bu Nilgün’ün kardeşinin adı Metin’di, babası Faruk’tu değil mi? der kalkar Sessiz Ev’i ararım. Bir derbi olmuştur lafı geçmiştir, trende deplasmana giden bir kompartıman dolusu taraftarı döven albayın hikayesini ben Can Kozanoğlu’nun kitabında mı okumuştum Tribün dergide miydi diye üşenmem, kalkar bakarım.
Hem kitaplıkta bir şey aramak ile internette aramak aynı değil ki?
Kişisel kütüphanelerimiz bizim öz geçmişlerimiz. Her bir kitap yol taşlarımız. Kitap demirbaşıdır bir evin. Benim için bazı kitaplar koltuktan değerlidir mesela. Ödünç aldığımı geri vermek, ödünç verdiğimi utanmadan geri istemek huyum da buradan gelir.
Bir de sahafta kaybolmanın baş döndürücü duygusu var. Yayımlandığı her 10 yılda bir kokusu değişiyor sanki kitapların. 1980 basımı kitapla 1970 basım aynı kokmuyor. Hele kalın ciltli 60 basımların kokusu yok mu? Parfümü yapılsa da üstümüze de sıksak dedirtiyor. İnternette bir şey aramak için aklınıza önce bir şeyin gelmesi gerekiyor. Ya da siz istemeden karşınıza çıkanların çoğu çöp oluyor. Oysa sahafta bir anda kendinizi Newyork Metrosunun altında yaşayan insanların fotoğraflarına bakarken ya da 1947 basımı Görgü Kuralları kitabında, dans ederken hanımefendilerin eldivenlerini çıkarması gerektiğini okurken bulabilirsiniz.
Galatarasay’daki Sahaflar Pasajında her hafta sonu kitap mezatı yapılır.
Çocuklarla gitmek en büyük eğlencemiz. Ellerine harçlık verip mezata katılmalarına izin veririz. Beğendikleri kitap için fiyat artırırlar, bazen ikisi parasını birleştirir bir seriye ortak girerler.
Dünyanın en etik mezatıdır orası. Bir öğrenci bir kitap için fiyatı 3 TL’ye yükseltip sonra gücü yetmediğinden çekilince, başka birinin yaklaşık 10 katına çıkan tutarı ödeyip, kitabı alıp öğrenci arkadaşa hediye etmişliğine, münadi (mezatı yöneten) beyefendinin “Arkadaşlar sizin için bir kitap çok elzem değilse fiyatı artırmayın, aramıza yeni katılan gençler var, gözleri korkmasın, onlar da alabilsinler” dediğine defalarca şahidim.
Arada yapılan ücretsiz bisküvi, kurabiye ikramları da cabası.
Çocuklar ilk mezat tecrübesinden sonra “O kitapları havaya kaldırıp anlatan adam var ya, o dünyanın en bilge insanı” demişlerdi.
“Şu elimde gördüğünüz defter, sonradan ciltletilmiş olup, kalın kaplı el dikişli muhafazaya sahiptir. İçerisinde 1932 yılı Viyana Flarmoni Orkestrası Provalarından notalar yer alıyor. Dönemin Ünlü Şefi Clemens Krauss’un da üzerinde el yazısı ile bir notu var. Bu eşsiz eser... “
Bir çocuk için; birinin sadece kitap satarak çizgi romanlardan flarmoni orkestralarına, bir yazarın yayınevi değiştirdiği tarihten, bir fotoğrafçının ölümünden önceki son eserlerine biliyor olması mucize, sihir gibi bir şey.
Bu dünyanın, bu sihrin yerini sanal bir şeyin alabileceği hissi korkutuyor beni. Bilgisayardan kitap seçmek istemiyorum. Sayfalarına bakmak, kapağına dokunmak, içinden rastgele 2 sayfayı okumak istiyorum. Bir kitapçıya girdiğimde, kitapçıdaki görevlinin münadi gibi tutkun olmasını diliyorum.
Google’nın duyguları yok, beni onu kullandığım kadar tanıyor. İşime yarayacak kitapları aratırken yüzümün ifadesini görmüyor. Hüznüme çare, neşeme ortak önermiyor. Bana, benim çapım kadar öneride bulunuyor, tanımadığım bir dünyanın kapılarını açmaya yeltenmiyor. O ikna işine, o riske girmiyor.
Google karşıma kapağında adım yazılı kitabı çıkarınca kızıyorum. Bilgisayara bakıp “Beni hiç mi tanımadın?” diyesim geliyor. Bunca big data, algoritma ama benim kitabımı bana mı öneriyorsun ey dahi geçinen mahlukat?
Oysa bir keresinde Beşiktaş Kırmızı Kedi’ de bir kitap sormuştum görevliye. “Elimizde kalmamış ama öykü arıyorsanız, Lakin İyi Yaşadık” diye bir kitap çıktı geçenlerde, bence çok seversiniz” demişti, İsmi Kemal’di.
Bu benim ömrümün en güzel anılarından biriydi. Sonuçta Kemal beni nereden bilsindi?
Beyoğlu Yapı Kredi Yayınevi harika oldu ama ben hâlâ İnsan Kitap’tan alıyorum bütün kitaplarımı. Çünkü orada Ahmet çalışıyor. Bana yeni çıkanları, yayınevlerinin yeni transferlerini, hazırlanan yeni serileri, Newyork’un en çok ne okuduğunu, Japonların farklı öykücülüğünü anlatıyor. Bana ayrı, çocuklara ayrı kitap öneriyor.
Bunları ukalalık yapmadan, cümlelerinden “naçizane” kelimesini eksik etmeden yapıyor. Her önerisi de tutuyor.
Birisi İran ve mezhepler üzerine bir kitap sorduğunda “Onun maalesef artık baskısı bulunmuyor ancak Marmara Üniversitesinden akademik bir çalışmayı yeni bir yayınevi bastı geçenlerde. Dilerseniz getireyim bir göz atın, hem daha günceldir bilgiler orada” diyebiliyor.
Kitap içine girince çıkılabilir bir tutku değil. Google’a mesela kitap yerine şu cümleyi aratabilirsiniz “Kimler kütüphane açtı?”
Çankaya Belediyesi temizlik işçilerinin çöplerden topladıkları kitaplarla kütüphane açtığını, Erzincan Cengerli köyünde yaşayan Emekli Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tahir Erdoğan Şahin’in evinin alt katında 20 bin kitaplık kütüphane oluşturduğunu, Şırnak’taki Taksi Şoförü Mevlit İnan’ın, çocuklar okuyabilsin diye evinin bir odasını kütüphaneye dönüştürdüğünü, Karaçarlı köyünde Hüseyin Ege Kök’ün annesinin vefatından sonra ondan kalan kitaplarla ahırlarını kütüphaneye çevirdiğini ve her gün 20 çocuğun buraya uğradığını anlatıversin o size.
Bir kısa film önereceğim pazar gününüz için: The Last Bookshop. Sadece 20 dakika. Geleceğimizi anlatıyor biraz da. Korkularımla yüzleştirdi beni.
Dilerim iyi kitapçılar, kütüphaneler eksik olmasın dijitalleşen dünyamızdan.
Siz de bir süredir, elinizden telefonu bırakıp kitaba yönelemiyorsanız, naçizane tavsiyem, sevdiğiniz tarz ya da okuma ihtiyacınız farklı olsa da, soluk soluğa bir macera kitabı alın elinize. Telefonu mutfakta bırakın. Sehpanızda çayınız, meyveniz, kanapenizde battaniyeniz, kendinizi bilmediğiniz bir ülkenin sokaklarına zamansızca ve yayan bırakır gibi kaptırın sayfalara. Eminim yeniden dönersiniz kitap okumanın iyileştirici dünyasına.
Keyifli okumalar, roman gibi bir pazar dilerim
Not 1: Yolunuz düşerse, Beyoğlu İnsan Kitap’ta Ahmet’e selamımı söylerseniz sevinirim.
Not 2: “İyi de yazının başlığı ne alaka?” diyenler için, Sessiz Ev Can Yayınları 1983 Baskısı kitabımı kime vermiştim hatırlayamıyorum.
Evde bulamıyorum. Belki ödünç verdiğim kişi görür, hatırlar diye…
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24
- Ben aptal mıyım bay başkan? 12 Ekim 2024 04:40
- Ottolaşmak üzerine 05 Ekim 2024 04:40
- Estetik özlem 28 Eylül 2024 05:04
- Katlanmak ya da katlanmamak 21 Eylül 2024 04:42
- Hakikat ve utanç 14 Eylül 2024 04:19
- Başka türlü, bambaşka, çok yeni, hiç denenmemiş, işe yarayacak bir şeyler… 07 Eylül 2024 04:58
- Hangi barış neyin savaşı 31 Ağustos 2024 04:26