25 Aralık 2017

Bugün yapılmış olan üniversiteler için ne düşünüyorsunuz” diye sorabilirsiniz.

Bunları yıkalım, yerlerini değiştirelim mi?

Hayır!..

O denli varsıl değiliz...

 Var olan üniversitenin kendisinin bir kent olmasına çalışmalı bence...
“Kampüs” dedikleri yerleşkelerin kendi içlerinde birer kent olmasını, kent gibi yaşamasını, demokratik, sağlıklı, altyapısı, şusu - busu tamam olmalarını sağlamalıyız.

 Yeni yapılacak üniversiteler için, coğrafyadan, jeoloji mühendisliğinden başlayarak şehircilik, kentsel tasarım, altyapı, mimarlık, peyzaj tasarımlarının tamam olmasına özen gösterilmelidir. Elbetteki bu sırayla… Altyapısı, öteki aşamaları  yapılmamış bir yerde nasıl peyzaj planlaması bitirilebilir? Diyeceksiniz ki bunların hiçbiri bundan önce böyle yapılmadı. Demek ki yanlışlık burada...
Bu çalışmalar yapılmamışsa, sıradaki hiçbir uzman işe başlamamalı.

“İstim arkadan gelsin.” diyecek denli “bilisiz” olanlara uymamalı... Yoksa biz de kendi dalımıza karşı suç işlemiş oluruz.

Birisi gelip “Tıp fakültesini şuraya koyalım” derse, soracaksınız:
“Neden?​”
Baştan yanlış ele alınmış bir işi, örneğin peyzaj mimarlığıyla, ağaç, çiçek böcekle süslemek olmamalı peyzaj mimarının işi.
Topluma karşı işlenmiş suçun bir parçasıdır bütün bu tersine davranışlar... Kimse de bunu isteyemez... Hakkı yok buna...

İkinci bir yol da, uzakta bulunan kentle üniversitenin arasını doldurmaktır. Uzun iş diye düşünmemeli.
Bugün üniversitenin toplumuyla ilişkisi en büyük sorunumuz. Sonrası ayrıntının ayrıntısı...

Üniversitenin içine gelince, o daha da önemli...
Bugün başka ülkelerde bütün üniversiteler, disiplinler arası kürsüler oluşturuyorlar. Yalnız başına fizikçinin, kendi başına matematikçinin, kimyacının; biyoloğun ayrı yapılarda birbirlerinden kopuk çalışmaları, hiçbir şey kazandırmıyor topluma, bilime... .

Sanırım önce de kimi yazılarımda da değindiğim gibi Amerika’da Michigan Üniversitesinde bir Ziya Hocamız vardı. Fizik, kimya, biyoloji bölümleri onun emekli olmasını önlüyorlardı. (Ben tanıdığımda 72 yaşındaydı.) Bırakmıyorlardı... Diyorlardı ki: Biz ondan çok etkileniyoruz. Kendi dalındaki çalışmalarla bizim yolumuzu açıyor.

Başka üniversiteler de bu nedenle biyoloji fakültesini, kimya, fizik fakültelerini kafa kafaya getiriyorlar bugün.
İsviçre’de 15 yıl rektörlük yaptıktan sonra üniversite tasarımına yalnızca danışman olarak katılan tanıdığım bir öğretim görevlisinin düşüncesi de bu... Değişik disiplinden uzmanlar, öğretim görevlileri, örneğin dört kahvesini, beş çayını birlikte içerlerse, söyleşi sırasında uslarına düşenler çok daha fazla... Onları birbirinden koparırsanız, kendi içlerine kapanıyorlar.

Bir yere ziraat fakültesi yapıyoruz, hemen sınır komşu olan tarlada toprak yanlış sürülüyor. Kimse de bir şey söylemiyor. “Toprağı akıtıp götürüyorsun, her yıl Türkiye’den Kıbrıs büyüklüğünde toprak gidiyor.” demiyor.  
Disiplinler arası ilişkiyi sağlam kurmadığınızda, bütün planlamayı ona göre yapmadığınızda her şey yok oluyor... Kendi disiplinlerini bir bütünün içinde görmeyenler, bir bütünün parçası olmayı beceremeyenler bana göre yalnızca kumda oynuyorlar, Türkiye’ye verebileceklerini veremiyorlar…
(Sürecek)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Emekçiye sosyal konut yok, zengine ‘yatırım fırsatı’ var

Emekçiye sosyal konut yok, zengine ‘yatırım fırsatı’ var

Türkiye’de ev sahipliği oranının sürekli azalmasına ve konut krizinin süreklileşmesine rağmen bir sosyal konut projesi hayata geçirilmiyor; fahiş kiralar nedeniyle halkın barınma sorunu derinleşiyor. Özelleştirilen Emlak Konut ise ‘yüksek gelir grubu’ için düşük faizli, ucuz kredili ‘yatırım fırsatı’ projesi yapıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen sendikacılık yaptığı için tutuklandı.

Evrensel'i Takip Et