NATO ile Rusya arasında antiemperyalizm ve 'millilik'!
Uzun zamandır tartışılan Rusya’dan S-400 hava savunma bataryalarının satın alınmasıyla ilgili anlaşma resmen açıklandı. Rus ve Türk yetkililerin yaptıkları açıklamalara göre Rusya’nın 2.5 milyar dolar karşılığında Türkiye’ye sattığı 4 S-400 bataryasının sevkiyatı ise 2020’de yapılacak. Bu haber iktidar medyası ve iktidarın kuyruğuna takılmış Perinçek gibi ‘Avrasyacılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı! Yetmiyor, S-400’lerin satın alınması, sanki antiemperyalist bir zafer, iktidarın yerli ve milliliğinin kanıtı gibi sunuluyor.
Peki, gerçekten öyle mi?
Bu sorunun yanıtını bulmak için anlaşmaya biraz daha yakından bakalım.
Türkiye, satın alacağı S-400 sistemine ait elektronik kodların kendisine verilmesini istemişti. Rusya bu talebi reddetti. Yani bu savunma sisteminin kurulumu ve bakımı Ruslar tarafından yapılacak. Sadece bu da değil. Türkiye’ye kurulacak bataryalar Rusların kurup denetleyeceği radarlara göre çalışacak. Yani bu savunma sistemleri Rus radarlarının tehdit olarak kodlamadığı yerlere/ülkelere karşı kullanılamayacak.
Ne büyük zafer değil mi? 2.5 milyar dolar karşılığında iktidarın eliyle Rusya’ya adeta bir ‘üs’ hediye ediyoruz!
Dahası da var.
Malum Türkiye, NATO üyesi bir ülke. Hatta ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin Sovyetlere karşı oluşturduğu askeri bir birlik olan NATO’ya üye olmak için Türk askeri 1950’de haritada yerini bile gösteremeyeceği Kore’ye savaşa gönderilmiş ve emperyalistlere ancak o zaman kendini kanıtlayan Türkiye, 1952’de NATO’ya üye olmuştu. Bugün NATO’nun Türkiye’de İncirlik ve İzmir hava üsleri, Konya Ana Jet Komutanlığı gibi bilinen 28 üssü bulunuyor ve 1952’den bu yana Türk ordusunun bütün donanımı, modernizasyonu ve savunma sistemi NATO’ya (özellikle ABD’ye) bağlı. Yani deyim yerindeyse NATO’nun en güneydeki üyesi olan Türkiye, NATO için bir ‘ileri karakol’ işlevini görüyor.
Sovyetlerin yıkılmasından sonra NATO’nun ‘tehdit’ değerlendirmesi özellikle ABD’nin önceliklerine göre zaman içinde değişti.
Peki, bugün NATO en büyük tehdit olarak kimi/hangi ülkeyi görüyor dersiniz?
NATO’nun temmuz 2016’da yaptığı ‘Varşova zirvesi’ne göre “en önemli tehdit” Rusya!
Hatta Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başını çektiği bir heyetin temsil ettiği bu zirvede Rusya’nın Suriye’deki faaliyetlerinin izlenebilmesi için NATO’nun Türkiye’ye AWACS erken uyarı sistemini yerleştirmesi kararı alınmıştı.
Bir soru daha. Ne oldu da Türkiye, NATO zirvesinde “en büyük tehdit” olarak ilan edilen Rusya ile savunma sistemi satın alacak kadar yakınlaştı?
Bu sorunun yanıtı için son iki yılda bölgede (Ortadoğu-özellikle Suriye) olup bitene bakmak gerekiyor. Rusya’nın 2015 eylülünde Suriye’ye etkin müdahalesi, o dönem Türkiye ve S. Arabistan destekli cihatçı grupların önemli oranda tasfiyesini ve Suriye rejiminin nefes almasını sağlamıştı. Aynı dönemde ABD, Suriye’de etkinliğini sürdürebilmek için dayanacağı başka bir güç kalmadığı için Kürtler (SDG-Suriye Demokratik Güçleri) ile iş birliğini arttırmaya yönelik adımlar atmıştı. Ancak Esad’ı devirme sevdası hayal haline gelince Erdoğan iktidarı için içeride de bir tasfiye politikası sürdürmeye çalıştığı Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını yok etmek bir varlık-yokluk meselesi haline geldi. Fakat Erdoğan iktidarının bu konuda (Özellikle Rakka operasyonu için) ABD’yi ikna çabaları sonuçsuz kaldı.
İşte tam da Rusya’nın en büyük tehdit ilan edildiği temmuz 2016’daki NATO zirvesinden bir ay sonra Rusya, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt kantonlarının (Kobanê ve Afrin) birleştirilmesini engellemeye yönelik Fırat Kalkanı operasyonuna ‘olur’ verdi. Rusya, NATO üyesi Türkiye’nin Kürt hassasiyetini Türkiye’yi NATO-ABD ekseninden uzaklaştırıp kendi yanına çekmek için kullandı. Erdoğan, çaresiz Putin’e sarıldı. Sonra Astana zirvesi, cihatçıların Halep’ten çıkartılması ve Türkiye’ye İdlib’de ‘gözlemci’ görevi verilmesi geldi.
Son olarak bu iş birliği S-400 anlaşması ile yeni bir boyuta taşındı.
Özetle durum şu: Türkiye NATO üyesi. NATO, en büyük tehdit olarak Rusya’yı görüyor. Ancak bütün savunma sistemi NATO’ya bağlı olan Türkiye, Rusya’dan yeni bir savunma sistemi (S-400) satın alıyor. Ama bu savunma sisteminin de kumandasını Rusya’ya bırakıyor. Ve NATO, kendi sistemiyle uyumlu olmadığı için S-400’lere karşı çıkıyor.
Anlayacağınız iktidarın ‘milli güvenlik’ politikası ve antiemperyalizmi Nasrettin Hoca’nın fil hikayesine benziyor. Bizler 65 yıldır başımızda bulunan NATO belasından kurtulalım derken iktidar yanına bir de NATO’nun en büyük rakibi olan Rusya belasını getiriyor. Ülkeyi bu iki emperyalist gücün oyun alanı haline getiriyor.
Demek ki, bugüne kadar emperyalizm iş birlikçiliği ile kendini var eden iktidarların antiemperyalizm ve milliliği de ancak bir emperyalistten başka bir emperyaliste yanaşmak oluyor.
Son söz olarak söyleyelim: Emperyalistlerden kurtulmak ve gerçek anlamda bağımsız-demokratik bir ülke olmak için önce ufku iş birlikçiliğin ötesine geçmeyen iktidarlardan kurutulmak gerekiyor!
Evrensel'i Takip Et