30 Aralık 2017 00:31

'Yeni Osmanlıcı dış politika'ya Arap tepkisi büyürken…

'Yeni Osmanlıcı dış politika'ya Arap tepkisi büyürken…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Sudan, Çad ve Tunus’u kapsayan “Afrika ziyareti”nden dönmeden, Başbakan Binali Yıldırım Suudi Arabistan’a gitmişti.

Cumhurbaşkanı, uçağında bir gazeteci ordusuyla Afrika’ya gitti. Attığı her adım, ağzından çıkan her söz anında “canlı yayınla” TV’lerin haber bültenlerine yansıtıldı; vücut dili üstüne yorumlar yapıldı. Gezi boyunca gazeteler ziyaretle ilgili manşetlerle çıktı!

Türkiye’nin hiç olmazsa protokolde “iki numarası” olan Başbakan Yıldırım, iki günden beri Suudi Arabistan’daydı (Bu yazı yazıldığında Yıldırım henüz dönmemişti) ama Suudi Arabistan’a neden gittiğine, orada kimlerle konuştuğuna dair TV ve gazetelerde ciddi sayılacak hiçbir haber yer almadı.

Bu da bir yanıyla “tek adam rejimi”nde gelinen yerin göstergesiydi.

Çünkü “tek adam rejimleri”nde “1 numara”, “tek adam”dır; “2, 3, 4 numara” yoktur! “Tek adam” dışındaki bütün “numaralar” sıfırda eşitlenmiştir! 

Bugün Erdoğan’ın Afrika ziyareti ile Yıldırım’ın Suudi Arabistan ziyaretleri “tek adam rejimi”nde nereye gelindiğini göstermiştir. Ne var ki, Yıldırım’ın ziyaretinden, kimi yorumcuların iddia ettiği gibi; ne “Erdoğan’ın Afrika ziyaretinden doğacak endişeleri yatıştırmak”  ne de “Suudi Arabistan’la Türkiye arasındaki giderek artan açıklığı azaltacak gelişmeler” beklemek doğru olur. Çünkü Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki sorunlar, “kısmi”, iki ülke ile ilgili değil; ABD-İsrail ittifakının bölge stratejisiyle; bu strateji içinde Suudi Arabistan’a biçilen rolle ilgidir. Bu yüzden de bu sorun öyle “bir ziyaret”le ya da “ikili görüşmeler”le aşılabilir değildir. 

Böyle olsaydı zaten Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan’a Yıldırım’ı göndermez; kendisi gider bir “dış politika zaferi” daha kazanırdı!

Nitekim Başbakan Yılıdırım’ın ziyaretinden sadece bir hafta önce, Suudi Arabistan’ın bölgedeki en sıkı iş birlikçisi, tabiri caizse “tetikçisi” olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed el Nahyan, Medine’deki Osmanlı Ordusu Komutanı Fahreddin Paşa’yı, “Medine’deki Kutsal emanetleri çalarak İstanbul’a götürmek”le suçlamıştı. Ama Yıldırım’ın ziyaretine yönelik tepkiler bununla da sınırlı kalmadı; BAE üstünden verilen mesaj “şedde”lendirildi!

Yıldırım’ın gezisiyle eş zamanlı olarak bu sefer  BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş sahneye çıktı; Twitter hesabından hem İran hem de Türkiye’yi hedefe koydu: “Arap dünyası bir çıkmaza girdi ve çözüm, bizi kuşatan bölgesel hırslara karşı iş birliği yapmakta yatıyor. Mezhepsel ve partizan yaklaşım kabul edilebilir bir alternatif değil. Arap dünyası Tahran ve Ankara tarafından yönetilmeyecektir!”

Suudi Arabistan ve BAE arasındaki ilişkiler düşünüldüğünde, BAE’nin en üst dış işleri sorumlularının Yıldırım’ın gezisi öncesinde, Suudi Arabistan’ın bilgisi dışında böyle açıklamalar yapması elbette olanaksızdır. 

Yıldırım’ın bu ortamda yaptığı Suudi Arabistan ziyaretinin ortadaki sorunu yok etmesi elbette ki beklenemezdir. 

Dahası “Bölgedeki İran (elbette Rusya) ilerlemesi” karşısında oluşturulan Mısır-Suudi Arabistan eksenli ittifakın, Türkiye ABD stratejisi sorunları çözülmeden Türkiye  - Suudi Arabistan ilişkilerinin “normalleşmesi”ni beklemek zaten gerçekçi değildir. 

Kuşkusuz Türkiye’nin bölgede sürüklendiği yalnızlık, bölgede giriştiği “yeni Osmanlıcı” hamlelere karşı Arap dünyasında giderek artan tepkilerle bağlantılıdır. BAE’nin yetkililerinin ve Sudan’ın ana muhalefet partisinin Osmanlı’nın uygulamalarını eleştirerek Erdoğan yönetimine tepki göstermeleri, Türkiye’nin bölge politikasına yönelik tepkilerin geldiği aşamayı göstermesi bakımından önemlidir. El Beşir gibilerle girilen ilişkilerle ya da bölgedeki Osmanlı ve Türkiye hakkında uydurulmuş efsanelerle oluşturulan dış politikayla bir yere gidilemeyeceğinin de göstergesidir.

Kendi sesinden başka bütün seslere kulağını tıkamış yeni Osmanlıcı takımı ve AKP propagandası “Bu gelişmeleri anlayabilir mi?​” denirse böyle bir beklenti aşırı hayalciliktir! Sermaye medyası ve AKP propagandası, tersini iddia etse de “yeni Osmanlıcı” dış politikaya Arap dünyasından yükselen tepkiler, resmi sözcüler tarafından artık Osmanlı dönemindeki uygulamaları da açıkça eleştiren bir çizgiye evrilmiştir. Bu, “yeni Osmanlıcılar” için yeni sorunlar demektir.

BİR UÇAK DOLUSU GAZETECİ NEYE YARIYOR?

erdoğan ve gazaeteciler

Cumhurbaşkanının uçağında çok gazeteci olması, ziyaretin her yönüyle haberinin yapıldığı anlamına gelmiyor.

Çünkü dün Cumhuriyet’te yer alan habere göre, Cumhurbaşkanının Sudan, Çad ve Tunus ziyaretleri yansıtıldığı gibi sorunsuz geçmemiş. Ama bu ziyareti “izleyen” onca gazeteci; Sudan’da ana muhalefet Milli ümmet Partisinin Erdoğan’ın Osmanlı döneminde yapılanlarla ilgili “Sudan’dan özür dilemesi” gerektiğini öne süren bir bildiri yayımlamasının yanında “Savakin’in Türkiye’ye tahsis edilmesi” konusunda da tepki göstermesinde haber değeri görmemiş.

Tıpkı Erdoğan’ın Tunus ziyaretinde, Tunuslu gazetecilerin, Erdoğan’ın ziyaretinden bir gün önce, Türkiye’deki tutuklu meslektaşlarına destek vermek amacıyla Erdoğan’ın gazeteci ve medya kurumlarına yönelik tutumunu protesto eden eylemlerinde haber değeri bulmadıkları gibi!

Çünkü uçağın mutat yolcusu gazeteciler böyle haberler yaparlarsa, uçaktaki koltuklarını kaybedeceklerini biliyorlar. Artık herkes biliyor ki bu diz dibi gazeteciler gerçeğin haberini yapmak için değil yapmamak için ülke ülke dolaştırılıyorlar. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa