31 Aralık 2017

Geçtiğimiz yıl, 2016’nın bitse de kurtulsak dediğimiz son günleriydi, Cumhuriyet’e yapılan operasyonun ardından Berat Albayrak’ın sızdırılan maillerini haber yapan arkadaşlarımızın bir kısmı da cezaevine girmişti, hapisteki gazeteci sayısı 143’ü bulmuştu. Çoğu mektup, kart alamıyordu.Toplanıp bir fotoğraf çektirelim, onlara yanlarında olduğumuzu gösterelim istemiştik. Ahmet Şık o fotoğrafta vardı, ertesi gün saat 07.56’da “Gözaltına alınıyorum. Bir tweetle ilgili olarak savcılığa götürülecekmişim” yazdı. Çağlayan’da tüm gün süren ifade sürecinde kendisine hangi örgütün uygun olduğu konusunda savcının da kafası karışıktı. Şık yılbaşı fotoğrafından önce girdi cezaevine. 

Bugün yine yılbaşı kartı niyetine bir fotoğraf gördünüz ilk sayfada. Bu yıl o kalabalığın sığabileceği mekanı sağlayan Osman Kavala da selam yollananlar yani tutuklular arasında. Bu yıl kim bilir kaç kez böyle bir araya geldik, fotoğraflar çektik, gazetecilere özgürlük demek için. En çok sabah 09.00’da Çağlayan Adliyesi önünde, kilometrelerce yol teptiğimiz Adalet Yürüyüşünde, Cumhuriyet davası duruşmaları öncesinde Kadıköy’de. Her hafta nasıl bir kampanya yapsak da sesimizi daha çok duyursak dediğimiz haftalık toplantılarda… 

Geriye dönüp baktığımda bu yıl yine en çok gazeteciliğin suç olmadığını, gazetecilerin işlerini yaptıklarını, iddianamelerin çürüklüğünü, uzun tutuklulukların hukuksuzluğunu anlatmaya çalışmışım, en çok kullandığım sözcükler adalet ve haber. Ancak bana bu yılı özetle deseniz dayanışmanın güzelliğini, gazetecilerin dik duruşlarını, gazetecilik dersi niteliğindeki savunmalarının verdiği gururu anlatmayı tercih ederim. Cumhuriyet davası tutukluları için olağanüstü kampanyalar yapan, duruşmalarda olan biteni aktarmak için canla başla mücadele eden, iktidar medyasının kirli çarpıtmaların hedefi olduğu halde hiç yılmayan “Dışarıdaki Gazeteciler”i, OHAL’de medyaya yönelik hak ihlallerini hiçbir gün aksatmadan takip eden, dayanışma organizasyonlarının yükünü çeken Ben Gazeteciyim ekibini, yazıyla, tweetle “darbe yapmak” gibi akıl almaz gerekçelerle müebbetle yargılanan gazetecilerden Hakkari’de Nedim Türfent’in duruşmalarına yeten P24’ü, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Disk Basın-İş’i, yöneticilerinin tutuklu olduğu günlerde bile gazeteci davalarına destek vermeyi sürdüren Uluslararası Af Örgütünü hatırlatmak isterim. Geçmişte en çok şikayet ettiğimiz konu gazeteciler arasındaki dayanışmanın zayıflığıydı, AKP sayesinde yeni Türkiye’de gazeteciler hep bir arada ve genelde adliyede.

Her inisiyatif her davaya aynı enerjiyi sarf edemiyor elbette, bir davayı takip etmek, kampanya organize etmek, duyurmak fiziken ve ruhen çok yorucu bir süreç, kimsenin her yere yetmeye gücü yok. Ancak bir yerden yükselen sese başka yerden destek hiçbir zaman gecikmiyor, meslek içi kavgalar da aynı şiddetle yaşanmıyor artık. Eskisinden daha yoğun baskılara maruz kalsalar da gazeteciler iktidarın karşısında eskiye oranla çok daha güçlü.

İçeride olmak ya da dışarıda olmak, Hamletvari bir şekilde bütün yıl bunu sorguladık. İçerisi bazen cezaevi oldu bazen cezaevinden farksız hissettiğimiz ülke. İçeriden de içeriye girme riski varsa dışarıda mı olmalıydık? Ülkeden ayrılmak zorunda kalanların durumlarını, yaşadıkları sıkıntıları hiç tartışamadık, içeride durumlar malum. Lakin dışarıdakiler de ne kadar dışarıda? Akılları, kalpleri burada, bilgisayar başında sanal bir içeride olma hali. Şebnem Korur Fincancı’nın geçen yılın en güzel yazılarından biri olan Tuğla’da anlattığı gibi, “Tuğla olmanın dayanılmaz ağırlığı duvarın parçası olmakla hafifler, çünkü harcımız insanlıktır bizim”

Ben 2017’yi cesaret ve dayanışma yılı olarak hatırlayacağım. 25 Aralık’taki duruşmada Ahmet Şık’ın savunma hakkının engellenmesinin ardından kendi savunmalarından vazgeçen, bizi arkadaşımızın yanına götürün diyen Murat Sabuncu ve Akın Atalay’ın gösterdikleri irade ve dayanışmayı görüp nasıl umutsuz olabiliriz ki? Durumu “Anlaşılıyor ki Kayahan’ın şarkısı gibi bizimki kırık dökük bir aşk hikayesi” diyerek espriye vuran, hangi yeni “delilleri” beklediği belirsiz tahliye yerine iki buçuk ay sonraya duruşma günü veren Mahkeme Başkanı Orkun Dağ’a ve tüm heyete biz de popüler kültürden referansla Luke Skywalker cevabı verelim “İnanılır gibi değil, kurduğunuz cümledeki her kelime yanlış”.

Bu yılın son yazısını Eduardo Galeano’nun “Korkutucu”* başlıklı hikayesiyle bitirmek istedim. Cesaretimizin hiç eksilmemesi dileğiyle, güç bizimle olsun!

1975-1976 yılları civarında, Arjantinli askeri diktatörlerin en zaliminin gerçekleştirdiği darbenin öncesinde ve sonrasında tehditler yağıyor, düşündüklerinden şüphelenilenler korku sisi içinde ortadan kayboluyordu. 

Paraguaylı sürgün Orlando Rojas, Buenos Aires’te çalan telefonu açtı. Bir ses her gün işitilen sözleri ona tekrarladı:

“Size öleceğinizi bildiriyorum”

“Siz ölmeyecek misiniz?​”

Korkutucu hemen telefonu kapattı.

*Eduardo Galeano, Hikaye Avcısı, Çeviren Süleyman Doğru, Sel Yayınları, 2017, s.75

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Suriye’de Aleviler hem katledildiler hem de “Esed artığı”, “mezhepçi fitne”, “provokatör” gibi suçlamalara maruz kaldılar.

Evrensel'i Takip Et