2018’in emek mücadelesi yılı olması sürpriz olmaz
Fotoğraf: Envato
2017’ye şöyle uzaktan bakıldığında, emek mücadelesinin “iyi bir yıl geçirmediğini” söyleyenlere pek itiraz edilemez. Ancak bu sadece mücadeleye uzaktan bakanlar ve işçi sınıfı mücadelesini, mücadele ortamını “steril” bir ortam sananlar için böyledir.
Ama, OHAL koşullarında çeşitli toplum kesimlerinin kitlesel eylemlerinin büyük ölçüde baskılandığı, emek mücadelesine yakın duran kesimlerin eylem alanlarının olağanüstü sınırlandığı dikkate alındığında, bu alandaki mücadelenin bütün diğer alanlardaki mücadelelere göre, kesintisiz ve yaygın biçimde sürdüğünü söylemek bir abartı olmaz. Çünkü yıl boyunca işçiler, bazen şu işletmede, bazen bu iş kolunda, bazen şu talep bazen bu talep etrafında bir araya gelerek, bazen sendikalarını geride bırakıp bazen önlerine katarak, bazen de sendikalarına rağmen grevlerden alanları dolduran eylemlere, mitinglerden basın açıklamalarına, işyerleri etrafındaki küçük etkinliklere kadar çeşitli eylemlerle yıl boyunca mücadelenin içinde oldular. Nitekim 2017’ye dair veriler; grevlere katılan işçi sayısının 2016’da greve katılan işçi sayısından fazla oluğunu da göstermektedir.
2017 NEYİ DEVRETTİ?
2017 yılı emek mücadelesi için de bir “OHAL yılı” oldu. İşçilerin, talepleri etrafında mücadele için girişimleri, “OHAL var” gerekçesiyle önemli ölçüde engellendi.
2017’nin Ocak ayında Hükümet, Birleşik Metal-İş’e üye 22 fabrikadaki grevi yasaklarken, Mayıs ayında da cam fabrikalarında çalışan işçilerin grevi Hükümet tarafından yasaklandı. Ama işçiler ve sendikaları grev yasağını tanımayacaklarını ilan edince, patronlar sözleşmeleri, işçilerin isteklerine yakın bir çerçevede imzalamak zorunda kaldılar.
İşçilerin “sendikalaşma girişimleri” başta olmak üzere haklarını savunmak için giriştikleri pek çok eylem, yerel idareciler ve emniyet güçleri tarafından “OHAL var” denilerek engellenmeye çalışıldı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, patronların karşısına çıkıp; “...OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz... Grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” diyerek, niyetini açıkça ortaya koydu.
Elbette OHAL baskısı, mücadelenin yayılmasını ve çeşitli eylem biçimleriyle zenginleşmesini engellemişse de, işçiler OHAL tehdidine karşın mücadele alanını terk etmemişlerdir. Tersine pek çok eylemde işçiler, OHAL’i, OHAL’in kimin için ilan edildiği konusunu da gündemlerine alarak, “OHAL kaldırılsın” diyen bir çizgiye yönelmişlerdir.
2018’DE MÜCADELENİN İLERLEMESİ İÇİN SUNDUĞU OLANAKLAR
Toplam açısından bakıldığında; emek mücadelesinin 2017’nin 2018’e, mücadelenin ilerlemesi açısından, hangi olanakları sunduğunu şöyle sıralayabiliriz:
1) ‘Taşeron yasaklansın’ mücadelesi: “Taşeron çalışmasının yasaklanması” bayrağını 2016’dan 2017’ye taşıyan her sektörden taşeron firmalarda çalışan işçiler, 2017 boyunca da iş bırakmadan mitinglere, yürüyüşlere, her biçimde “kadro” taleplerini yinelediler. Ve 2018’e “kısmi kazanımlar”la giren taşeron işçileri, 2018’in başından itibaren mücadeleye devam edeceklerini gösterdiler. Yılın sonunda 696 Sayılı KHK ile kamuda çalışan 400 bin taşeron işçisine “kadro verileceği”, belediyelerde çalışan 450 bin taşeron işçisinin ise BİT’lere alınacağı ilan edildi. Ancak, gerek “sınav ve güvenlik soruşturması”, gerekse işçilerin “önceki tüm haklarından vazgeçmesi” gibi şartlar nedeniyle taşeron mücadelesi kamuda ve belediyelerde yeni bir safhaya geçti. Özel sektördeki yüz binlerce taşeron çalışanı için ise mücadele “yeni” başlayacak! Bu da taşeron işçilerin, 2017’de verdikleri hak mücadelesinin “kısmi kazanımları”nın üstüne basarak, daha ileri bir mücadele çizisine girmeleri için yeni imkanlar anlamına gelmektedir. Yılın son günlerinde belediyelerdeki taşeron işçilerin tepkileri, 2018 için mücadelenin ip uçlarını vermiştir.
2) Metal işçilerinin mücadelesi: Metal işçileri 2017’nin ortasında itibaren MESS’le sendikaların arasındaki görüşmelerin seyrine paralel olarak, işyerlerindeki basit protestolardan iş yavaşlatmaya kadar çeşitli eylemlerle; asıl hesaplaşmayı 2018’e taşıdılar.
2015 yılındaki büyük metal direnişinden beri bütün işçi mücadelelerinde ortak tutum; “metal işçilerinden öğrenerek mücadeleye atılma” olmuştur. Elbette MESS’le Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında süren TİS görüşmelerinde, 2015 direnişinin ağırlığı “masada” da kendisini hissettirmektedir. Muhtemeldir ki, başta Türk Metal olmak üzere sendika yöneticilerinin de büyük metal direnişinin nefesini enselerinde hissettiğini söylemek yanlış olmaz. Elbette ki, patronlar da o direnişten kendilerine “ders çıkarmış” olarak masadadırlar ve işçileri bölerek ve yorarak, sendikal bürokrasiyle masada baş başa kalacakları bir sözleşme ortamı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Ancak metal işçileri, sözleşme sürecinin başından beri; büyük metal direnişinin “öznesi” olarak, “inisiyatifi ele almak ve onaylamadıkları bir sözleşmeyi asla kabul etmeyeceklerini” ilan etmişlerdir. Bu nedenle 2018’in metal işçilerinin mücadelesi ve emek mücadelesi için yeni “köşe taşları”nın konacağı yıl olacağını söylemek yanlış olmaz.
Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin, yılın ilk günlerinde, grev kararı alması için sendikalarına Gebze’den yaptıkları çağrı da, 2018’de, metal işçilerinin çetin bir mücadeleyi göze alacağının göstergesidir.
3) Kamu emekçilerinin mücadelesi: OHAL Yasasına dayanılarak çıkarılan KHK’larla kamu emekçilerinin ön cephesinde yer almış kadroların (KESK için böyle) “açığa alma”, “ihraç” ve “sürgünler”le tasfiye edilmesi, bu alandaki mücadeleyi geçmiş yıllarla kıyaslandığında hayli geriye atmıştır. Öte yandan Ağustos ayında yapılan toplu sözleşmeyle kamu emekçilerinin sefalet zammına mahkum edilmesi, kamu emekçileri arasındaki huzursuzluğu hat safhaya çıkarmıştır. Kamu emekçilerine Hükümetin, OHAL’i de arkasına alarak yönelttiği saldırı elbette ki, kamu emekçilerinin mücadelesini önemli ölçüde geriye itmiştir. Ama aynı zamanda, kamu emekçileri mücadelesinin ön cephesinde “Bize nasıl sendikalar lazım” ve “Nasıl bir mücadele yürütmeliyiz” sorularına daha ileriden yanıtlar bulunmasının yolunu açmıştır. Özellikle KESK etrafındaki mücadele içinde sınıf dışı eğilimlere karşı mücadele, kamu emekçileri alanındaki sendikal mücadelenin ve sendikaların yeniden inşasının imkanları açısından 2018’in önemli olacağı da şimdiden pek çok yanıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır.
4) Sendikalaşma mücadeleleri: 2017 yılının önceki yıllara göre sendikalaşma mücadeleleri bakımından, OHAL’in caydırcı etkisine rağmen, daha dikkat çekici bir yıl olduğunu söyleyebiliriz. Metal işkolu başta olmak üzere petro-kimya, cam-keramik, tekstil-deri, gıda, lojistik gibi iş kollarında işyerleri düzeyinde ama yaygın biçimde sendikalaşma girişimleri 2017’nin akılda kalan bir özelliği olmuştur. Bu mücadelelerden bazıları başarıyla, pek çoğu ise yenilgiye sonuçlanmıştır. Ancak, yenilgilerinden de ders alan, bir kez yenildik diye mücadeleyi bırakmayan bir sınıf olan işçi sınıfının fertleri olarak çeşitli işkolundan işçilerin, sendikalaşma mücadelelerinin süreceği de bir gerçektir. Çünkü, çalışma ve yaşama koşulları her geçen gün ağırlaşan işçilerin, örgütlenme ve mücadele etmekten başka çarelerinin olmadığını düne göre daha açık gördükleri tartışılmazdır. Bu yüzden de 2018’in sendikalaşma mücadelesinde önceki yılları aşan gelişmelere sahne olması kimse için sürpriz olmamalıdır.
5) Kıdem tazminatı ve iş güvencesi için mücadele: 2017’nin ilk yarısında “işçilerin kıdem tazminatını fona bağlama” girişimleri ile “kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırma” girişimleri, emek mücadelesinin gündeminin en üst sırasındaydı. Bu talepler yılın ikinci yarısında nispeten daha geriye düştü. Ancak, Hükümetin bu alandaki girişimlerinden vazgeçmediği dikkate alındığında, 2018’in emek mücadelesi gündeminde bu taleplerin önemini koruyacağını, hatta yeniden mücadelenin en önemli gündemi olma ihtimalinin güçlü olduğunu söylemek mümkündür.
6) ‘Ek zam’ talebinin öne çıkma ihtimali: 2017’de resmi enflasyon yüzde 11.92 iken (bu, emekçilerin enflasyonunun yüzde 20’lerde olduğu anlamına gelmektedir), asgari ücretin yüzde 14 dolayında artırılması, kamu emekçilerine ve emeklilere yapılan maaş zamlarının resmi enflasyonun bile yüzde 25 altında olması, genel olarak hoşnutsuzlukla karşılanmıştır. Bunu özellikle asgari ücretin belirlenmesi tartışmaları içinde daha açıkça gördük. Ki, bütün veriler, 2018’in Hükümet ve patronlar sınıfının, ekonomideki kötü gidişin, silahlanmanın (savaşın), israfın ve şatafatlı yatırımların faturasını emekçilere çıkaracağını göstermektedir. Bu da geçim koşullarının daha da ağırlaşacağı anlamına gelmektedir. Bugünden görülen belirtiler; artan zamlar ve enflasyonun geçen yıl yapılmış TİS’leri bile anlamsızlaştıracak bir düzeye ulaşmasıdır. Nitekim metal işçileri, görüşme masasına sendikalar tarafından getirilen yüzde 38’lik zam talebinin şimdiden anlamsızlaştığını, bunun yenilenmesi gerektiğini söylemeye başlamışlardır. Bunlar, 2018’de asgari ücretle çalışan altı milyon işçi başta olmak üzere, her kesimden işçi ve emekçinin “ek zam” talebinin gündeme gelebileceğini göstermektedir. Bu da 2018’de “ek zam” mücadelesinin önceki yıllardan daha yaygın ve daha ciddi biçimde sendikal mücadelenin konusu olacağının ifadesidir.
ASLOLAN OLANAKLARIN GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ MÜCADELESİDİR
Toplam açısından bakıldığında, 2017’nin 2018’e; 1) OHAL baskısıyla birleşen zorlukları, 2) Emek mücadelesinin zeminini genişletecek, ilerlemesini teşvik edecek olanakları devrettiğini söyleyebiliriz.
Zorlukları elbette Hükümet ve patronların sermaye yanlısı politikaları ve uygulamaları yaratmaktadır. Ve bu emek düşmanı politikalar ve uygulamalar, ancak işçi sınıfı ve kamu emekçilerinin mücadelesiyle başarısızlığa uğratılabilir. Bu yüzden de sınıf partisi, sınıftan yana odaklar, işçilerin ileri kesimleri ve mücadeleci sendikacılar; asıl dikkatlerini, dönemin sunduğu olanaklara vererek, bu olanakları gerçeğe dönüştürmeyi başarmak durumundadır.
Çünkü sınıflar mücadelesinin deneyimleri bize; zorlukları yenmenin tek yolunun, olanakların geliştirilerek gerçeğe dönüştürülmesi olduğunu; işçilerin, emekçilerin kendi talepleri etrafındaki birliğini ilerleterek, emek düşmanı girişimleri püskürtecek güçleri bir araya getirmek olduğunu göstermektedir.
Kısacası 2018, emek mücadelesinin ön cephesinde olanlara, önceki yıllara göre, daha ince taktikler uygulama; mücadelenin sunduğu hiçbir olanağı heder etmeden, en küçük güç kayıplarına bile izin vermeyen bir titizlikle hareket etme sorumluluğunu yüklemektedir.
Çünkü patronlar ve Hükümetleri, OHAL ve “tek parti tek adam rejimi” doğrultusundaki girişimlerle, en başta emek mücadelesini zapturapt altına almayı hedeflemektedir.
Bu yüzden de 2018, emek cephesinde yer alan güçler, nesnel koşulları doğru değerlendirdiği taktirde, mücadelenin ileri atılacağı bir yıl olmaya adaydır.
Burada belirleyici olan da elbette; sınıfın ileri güçlerinin bütün birikimlerini ve yeteneklerini kullanarak, üstlerine düşeni yapmasıdır.
- Metal TİS'i ve bir kez daha sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu 08 Şubat 2020 00:08
- Şimdi gözler 5 Şubat’ta başlayacak metal grevinde! 31 Ocak 2020 00:12
- Grev komiteleri etrafında örgütlenme günleri 25 Ocak 2020 00:30
- Örgütsüzlük bir işçi sağlığı sorunudur! 22 Ocak 2020 00:21
- Şimdi zaman, gerçek bir grev için birleşme zamanıdır 18 Ocak 2020 00:00
- Din ve milliyetçilik istismarcılığı artık eskisi kadar etkili değil 15 Ocak 2020 00:40
- İşçiler siyasetle uğraşmadan kazanılmış haklarını bile savunamaz! 07 Ocak 2020 23:31
- İşçiler, iki 2020’den birini tercih edebilir! 03 Ocak 2020 00:29
- 2021 asgari ücretinde de aynı oyun sahnelenmesin diyorsak... 28 Aralık 2019 00:45
- "Asgari ücret"te bu yıl da aynı oyun sahnede! 21 Aralık 2019 00:36
- Ya işçiler devreye girerek kazanacak ya da hiçbir şey! 14 Aralık 2019 00:42
- MESS’in TİS’i YHK’ye götürmesi önlenmek isteniyorsa... 11 Aralık 2019 00:45