Hava dert havası bizimki Hamlet davası
Fotoğraf: Envato
Bir haftamız daha davalar, duruşmalarla geçti. Bir süre daha da böyle geçecek gibi.
Tarihe damga vuracak, her biri hakkında ciltlerce kitap yazılası davalar bunlar. Tek acı yanı hepsinin birden aynı dönemde yaşanmasının verdiği kanıksama hissi.
Cumhuriyet davası savunmaları Leipzig davasını aratmıyor, Ethem Sarısülük’ün dava dosyasında tahribat oluşmuş, 14 dosya 9’a düşmüş, dava CD’si kırılmış. ABD’deki Zarrab davasında Hakan Atilla’nın suçlu bulunmasının siyasi ve ekonomik sonuçları yine dönüp dolaşıp bize dokunacak.
Öte yandan kadına şiddette emsal niteliğindeki bir davanın peşindeyiz, Nevin Yıldırım tahliye edilmedi. Silah zoru ile sistematik olarak cinsel saldırıya uğramış ve kurtuluşu için işlediği cinayet sonucu müebbete mahkum olmuş, Yargıtayın müebbet kararını bozması, tüm kadınlar ve Nevin için beklenti yaratmıştı. Oysa 6 yıldır cezaevindeki Nevin Yıldırım tahliye edilmedi.
Hal böyleyken böyle. Gazetecilik yargılanıyor, parti eş başkanları yargılanıyor, hayatta kalmaya çalışan şiddet mağduru kadınlar yargılanıyor, dünyanın bir ucunda madalyonun diğer yüzü ortaya çıkıyor.
Ben sizi bu mezbeleden çekip “Hamlet davasına” götürmek istiyorum.
Zira bugün 7 Ocak, Hamlet davasının yıl dönümü.
1941 yılına gidiyoruz: Muhsin Ertuğrul Hamlet’i çevirmiş, Şehir Tiyatroları da sahnelemektedir. Muhsin Ertuğrul’un kim olduğunu anlatmaya gerek yok, ülkede batılı anlamdaki tiyatronun kurucusudur, bununla da kalmaz, 1939’a kadar Türkiye’de film yapan tek kişidir. Çevirmendir, yönetmendir, oyuncudur, tiyatrocudur, yapımcıdır.
Oyunu izlemeye gelen Celaleddin Ezine ise ne çeviriyi beğenir ne sergilenişini ne de Hamlet’i oynayan oyuncunun performansını. Ezine, Heidelberg ve Leibzig Üniversitelerinde felsefe, Paris Siyasal Bilimler Yüksekokulunda iktisat okumuş olup başyazarlığını yaptığı Gün gazetesi, kendi yayını olan Hamle dergisi, Cumhuriyet gazetesi ve başkaca mecralarda da tiyatro ve edebiyat eleştirileri yazan bir aydındır.
Oyunla ilgili sert eleştiriler içeren bir yazı kaleme alır. Bu yazıda, “vaktiyle şakasını yaptığım Tepebaşı’nda Bay Shakespeare’in oğlu, Bay Hamlet katlolunmuştur! cümlesi gerçek oldu” ya vardırır eleştirisini. Tamamını izlemeye dayanamadığını, oyunu yarıda bırakıp çıktığını anlatır.
Muhsin Ertuğrul duruma çok bozulur. O da bir makale kaleme alır ve direk Ezine’yi hedefler. “Yarım yamalak tiyatro bilgisiyle, bomboş sanat dağarcığıyla, tiyatro işlerine karışmakla, ucuz malumat satmakla” suçlar. “Gösteriş yapan ve şöhret ihtirasıyla kavrulan, bilgiçlik taslayan, sanat hudutlarına destursuz giren biri” olmakla itham eder.
Oyunu erken terk etmesi sanattan anlamadığındandır, der.
Şimdi sıkı durun, bu tartışmaya daha kimler girecek biliyor musunuz? İlk taraf olan Peyami Safa’dır. “Shakespeare’in Hamlet’i son perdede ölür, Ertuğrul son perdeye kadar bekleyememiş” diye Tasvir-i Efkar gazetesine döşeniyor bir makale.
Efendim, bunu okuyan Vasfı Rıza Zobu’yu basıyor bir ateş. O dönemin en tanınan tiyatro ve film oyuncularından Vasfi Rıza Bey de Peyami Safa ile Celaleddin Ezine’ye “Siz ne anlarsınız sanattan” minvalli bir ayar verip “Çıkıp Cingöz Recai oynayın siz” demeye getiriyor.
Dönemin parlak şairlerinden Halit Fahri Ozansoy gibi ara bulmaya çalışan yazılar kaleme alanlar olsa da Hamlet meselesinde neredeyse tiyatro ve edebiyat camiasından ahkam kesmeyen kalmıyor. Hatta Refi Cevat Ulunay bir yazısında anlattığı hikayeleri ile “Ertuğrul sert adamdır, aman diyeyim”lere getirir lafı, yangına da körükle gider.
Neticede Hamlet davası açılır, Peyami Safa, Muhsin Ertuğrul ve Celaleddin Ezine başta olmak üzere açılan hakaret davası içinde bir sürü davacıklar doğurur. Neyyire Neyir de dahil olmak üzere sanat ve edebiyat camiasından neredeyse davada adı geçmeyen kalmaz.
Öyle bir dava düşünün ki konu Hamlet’in nasıl sergilendiği üzerine yazılan oyun eleştirileri. Ve düşünün ki davanın fikri sorulan bilirkişileri; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde idare hukuku alanında ordinaryüs profesör olan Sıddık Sami Onar, Edebiyat Fakültesinde profesör olan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Alman Edebiyatı Doçenti Burhanettin Batıman.
Nereden çıktı bu pazar günü Hamlet’in davası derseniz; onu da şöyle özetleyeyim:
Etramızda milyonlarca değişik insan var, sırtlarını tarihimizin yıkık imparatorluğuna dayamışlar. Ne padişahları sırasıyla sayabilirler ne de kimin hangi yüzyıla denk geldiğini tutturabilirler. Ama hamasi tavırlarla bir “asacağız, keseceğiz”ler. “Hoşafın yağı kesildi”ler, bele satır sokulmuş, elde gürz yerine çekiç, kafada gazete kağıdından bükme yeniçeri şapkası. Viyana kapılarına dayanacaklar da çıkışta Kapıkule yerine Sarp Kapısı’nı zorlamaktalar.
Biz bunlarla, bu şekil, bu tarihe sırtımızı dayayıp geleceğe umut biçemeyiz diye düşündüm.
Kendimize daha da yakın tarihten bir emsal buldum. Shakespeare uğruna, gazetelerde birbirleri için hakaretamiz kelimeler (Ki onlar da zibidi, narçın gibi kelimelerdir) kullanıp tarihimize Hamlet davası armağan eden aydınları koz çekeceğim bu dava gündemine mehteran ile dalana.
Aralık sonu ODTÜ Kolejinde bir söyleşiye katıldık Sayın Ünsal Ünlü ile. Gençlere neden okumalı, nasıl yazmalı anlatacağız diye gittik. Bize bir sürpriz yaptılar.
Bir salon dolusu seyirci önünde sahneye çıkıp kendi yazdıkları şiirleri okudu iki elin parmağı sayıda öğrenci. Ve neden yazdıklarını anlattılar.
İçine sığmadığı için, yazarken daha özgür hissettiği için, yazmadan düşüncelerini hizaya koyamadığı için, kendisi ile yazarak iletişim kurabildiği için...
Öyle güzel nedenleri vardı ki.
Bize söz kalmadı.
Daha lise çağında, kendisini sözle böyle güzel ifade eden çocuklar gördüm, satırları en az sözleri kadar güzeldi. O yaşın derdi aşk sanıyorsanız yanıldınız, dünyanın yükü var sırtlarında, damıtıp akıtmışlar satırlara.
Böyle yürek görmedim, kolay mı 600-700 kişinin önünde, ışıklar altında, kendi yazdığın bir şiiri seslendirmek daha o yaşında?
Sonra konuştuk, söyleştik de tüm salonla. Ahmet Hamdi Tanpınar okuyorlardı, Peyami Safa biliyorlardı, Sait Faik seviyorlardı. Nazlı Eray, Ahmet Ümit, Hakan Günday, Tolkien, Dan Brown, Dostoyevski...
Ben o gün bugündür biraz daha rahatım. O çocukların gözlerine bakınca rahatladım, içim aydınlık doldu.
Dibimizde dünya savaşı süregiderken kavganın; et satırıyla değil kağıttaki satırlar, çeviri, oyunculuk hakkında eleştiriler yüzünden koptuğu bir tarih yüzünüzde gülümseme, şiir yazan cesur çocuklar ise kalbinizde umut yaratsın bu pazar.
NOT: Ve merak edenler için: sahneye çıkanlar hep kız çocuklarıydı
Mevzu cesaretse eğer, kadınlar hep önden arzıendam eder.
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24
- Ben aptal mıyım bay başkan? 12 Ekim 2024 04:40
- Ottolaşmak üzerine 05 Ekim 2024 04:40
- Estetik özlem 28 Eylül 2024 05:04
- Katlanmak ya da katlanmamak 21 Eylül 2024 04:42
- Hakikat ve utanç 14 Eylül 2024 04:19
- Başka türlü, bambaşka, çok yeni, hiç denenmemiş, işe yarayacak bir şeyler… 07 Eylül 2024 04:58
- Hangi barış neyin savaşı 31 Ağustos 2024 04:26