09 Ocak 2018 00:15

Pes doğrusu, pes doğrusu, pes doğrusu!

Pes doğrusu, pes doğrusu, pes doğrusu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önceki gün, İstanbul’da “Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneğinin programında” konuştu.
Boğaziçi Üniversitesini, “milletin değerlerine yaslanmamak”la (buna yerli ve milli olmamak da diyebiliriz) suçlayan, “irfan” ve “hikmet” yoksunu olmakla aşağılayan, “Asım”lar değil “Haluk”lar (*) yetiştirmekle eleştiren Erdoğan, nasıl bir üniversite özlediğini de bu eleştiriler üstünden yinelemiş oldu.   

Erdoğan konuşmasında, ” Boğaziçi ülkemizin en prestijli yüksek öğretim kurumlarından biridir. Bu milletin değerlerine yaslanamadığı için hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. Çok seslilik ile kendi ülkesine yabancılık arasındaki çizgiyi doğru bilmeden de bunu yaşatamayız...Asıl mesele fiziken nerede olduğunuzdan ziyade zihin olarak nerede durduğunuz meselesidir...” diyerek Boğaziçi Üniversitesi’ni “zihnen millete yaslanmamakla” itham edip hedefe koymuş oldu.  

ERDOĞAN NASIL BİR ÜNİVERSİTE İSTİYOR?

Cumhurbaşkanının bu konuşmasını dinleyen yabancı biri ya da üniversitelerde ne olup bittiğini bilmeyen bir “yerli” zat şöyle düşünürdü herhalde; “Yahu bu iktidara biat eden üniversiteler almış başını yürümüşken, bir Boğaziçi adındaki şu üniversite milletin ve halkın sorunlarına sırtını dönerek Boğaza karşı yan gelip yatıyormuş”! 

Ama gerçek böyle midir?

Tam tersine; “yerli ve milli” yapılmak için 15 yıldır çeşitli operasyonlarla hizaya getirilen ve “hınk” deyici yönetimler tarafından yönetilen üniversitelerin, hem öğrenci yetiştirme hem de “araştırmalardaki”  vaziyeti yerlerde sürünmenin bile altındadır.

Nitekim bu üniversitelerdeki yerli ve milli, yani “millete sırtını dayamış” öğretim üyelerinden biri en son şunu demişti: “Nuh peygamber oğluyla cep telefonuyla konuştu; gemisinin üstünü nitelikli çelikle inşa etmişti, yakıt olarak da nükleer enerji kullanıyordu.” Öyle ya insan milli ve yerli değerlere sahip olmadan, gerekli “irfan” ve “hikmet”i yakalamadan bu “derin gerçeğe” nasıl ulaşabilirdi!

Evet, bu “uç” bir örnek olabiilir. Ama Erdoğan-AKP düzeninin üniversiteyi sürüklediği yer burasıdır. “Yerli ve milli üniversite”den başka nitelikte bilim insanlarının yetişmesi ise artık tamamen tesadüflere kalmıştır. 

GERÇEK NEDİR?

Gerçek tamamen farklıdır. Evet, Türkiye’de üniversiteler hiçbir zaman, batı normlarıyla ve “ileri” denecek bir gelişme gösteremedi. Başka bir söyleyişle Türkiye’de üniversiteler, insanlığın ileri kültür birikimini, bilim ve teknoloji bilgisini Türkiye’ye taşıyan kurumlar olamadıkları gibi yaptıkları araştırmalarla insanlık kültürüne önemli katkılar yapan, dünya ve ülke geçeklerini bilimin gözüyle halkın görmesini sağlayan kurumlar da olamamışlardır. Çünkü gelmiş geçmiş iktidarlar buna izin vermemişlerdir. Tersine üniversiteler, İdari olarak az çok “özerk” oldukları yıllarda bile, gerici iktidarlar tarafından baskı altına alınmışlardır. Buna mali baskılarla birlikte iktidarın üniversitedeki uzantılarının yaptığı baskılar da eklenmiştir. Az çok kişisel gayretleriyle iktidarın çizdiği sınırları aşan öğretim üyeleri de; sıkça ilan edilen sıkıyönetimlerle, kovuşturmalara uğrayarak ya da cezaevlerine atılarak engellenmişlerdir.

Boğaziçi Üniversitesine gelince... Uluslararası üniversite normlar açısından Türkiye’de birkaç üniversitenin bu normlara -az çok- uygun olduğu görülmektedir. Ki; Erdoğan’ın yaptığı konuşmadan hemen sonra Rektörlüğün yaptığı açıklamaya göre, Boğaziçi Üniversitesi dünyadaki “ilk 500 üniversite” sıralamasında 192. sıradadır. Türkiye’deki üniversiteler içinde ise Boğaziçi birinci sıradadır. Yani eğer üniversiteler “yetersizdir” diye eleştirilecekse, en son eleştirilecek üniversite Boğaziçi Üniversitesi’dir.

AKP ÜNİVERSİTEYİ PARTİZANLAŞTIRIYOR  

Sınıflı toplumlarda üniversiteler, egemen sınıf ideolojisinin oluşturulduğu ve onun ihtiyaçlarının toplumun ihtiyacı olarak görülmesini sağlayan “araştırmaların” yapıldığı kurumlardır. Bunu aşan, halkın, işçi sınıfının ihtiyaçlarını esas alan çalışmalar ise, bu genel çerçeve içende, rastlantısal, egemenler arısandaki çatışmanın çatlaklarında gelişebilen, kişisel gayretlerin de etkili olduğu bir durumdur.  

AKP’nin son 15 yıllık iktidarında ise üniversiteler; cunta dönemlerinde olduğu gibi sadece AKP iktidarını ihtiyaçlarını esas alan; onu ideolojik doğrultusunda araştırmalar yapan, onun istediği gençliği yetiştiren kurumlar olmaya zorlanmaktadır. Bunun için üniversitelerde OHAL durumu da kullanılarak büyük bir tasfiye yapılmaktadır.

Dahası yıllardır, AKP’den ve Hükümetin “güvenlik soruşturması”ndan geçemeyenler asistan olarak üniversiteye alınmamaktadır. “Yanlışlık”la alınmış olanlar da bir bahaneyle çıkarılmaktadırlar.
Yani karşı karşıya olduğumuz durum;

-    Üniversitenin, AKP ideolojisine, iktidarın siyasi kararlarına meşruiyet kazandıracak “bilimsel” dayanaklar arandığı, (tek adam rejiminin demokratik bir yönetim olduğunu kanıtlamak gibi)

-    AKP iktidarının sürgit devamını sağlayacak “muhafazakar toplum inşası” ve “cihadist, dindar nesiller” yetiştirme durumudur. 

İSTENEN ÇİZGİYE GELMEDİĞİ iÇİN HEDEFTE

Bu nedenlerledir ki AKP iktidara geldiğinden beri, üniversiteleri partizanlaştırmak için çalışmaktadır. Son aylarda ise OHAL, FETÖ ve “terörle mücadele” bahanesiyle üniversitede kendi dünya görüşü ve anladığı üniversite anlayışıyla çatışan ya da çatışabilecek herkesi, her şeyi tasfiye etmeye çalışmaktadır.

Dolayısıyla bugün gelinen yerde; “hınk” deyici olmayan ne bir YÖK üyesi, ne bir üniversite rektörü, ne de bir üniversite-fakülte yönetimi (belki gözden kaçan bir, ikisi dışında) kalmıştır. Bırakalım yönetimleri, asistanlar bile kırk süzgeçten geçirilmekte, “liyakat” dışında her ölçüye maruz kalmaktadırlar. 

Ve ne komiktir ki böyle bir üniversite tablosunda Erdoğan Boğaziçi hocalarına şöyle soru bir sorabilmektedir; “Eğitim öğretim özgürlüğü, düşünce özgürlüğü hep konuşulur. Acaba uygulamaya gelindiği zaman... Diyelim ki Boğaziçi Üniversitesi, buradaki hocalarımız nereye kadar pergellerini açıyorlar? Belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli fikrin savunucusu değilse kapıyı kapat, bu mu özgürlük!”
Böyle bir soru karşısında “Pes doğrusu” demek yeterli olmaz herhalde! 

En azından; “Pes doğrusu, pes doğrusu, pes doğrusu” demek gerekir!

Besbelli ki Erdoğan, Boğaziçi üniversitesinin, Erdoğan-AKP yönetiminin çiftliği olmaya direnmesinden hoşnutsuzdur ve onun için hedefe koymuştur. 

(*) “Asım” Mehmet Akif Ersoy’un soyut, geleneklerine ve İslam’a bağlı, İslam kültürü içinde yetişmiş ideal genç modelidir. Haluk ise Tevfik Fikret’in gerçek oğludur. Batı kültürü içinde yetişmiş, sonra da papaz olmayı tercih etmiştir. Erdoğan ve geleneği, soyut bir “kahraman”la gerçek bir kişiyi karşılaştırarak, karşıtlarına saldırmaktadır. Ki, Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi’ne de saldırırken bu kolaylığı kullanmış; “Asımlar” yetiştirmediği için onu eleştirmiştir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa