12 Ocak 2018 00:15

İdlib operasyonu: Suriye'de yolun sonu!

İdlib operasyonu: Suriye'de yolun sonu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye Ordusunun Türkiye destekli İslamcı grupların son kalesi İdlib’e başlattığı operasyon, Türkiye’nin Suriye macerasının sonunu getirebilir. Bilindiği gibi Astana’da Rusya, İran ve Türkiye’nin katılımıyla yapılan görüşmelerden sonra İdlib ‘çatışmasızlık bölgesi’ ilan edilmiş ve Türkiye, garantör-gözlemci statüsüyle İdlib’e 500 asker göndermişti. Suriye’de İŞİD dışındaki radikal İslamcı grupların son kalesi olan İdlib’in bir bölümü Türkiye destekli grupların ve bir kısmı da el Kaide’nin Suriye kolu el Nusra’nın devamı olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) elinde bulunuyor. Türkiye, İdlib’e asker gönderirken HTŞ ile de anlaşmış ve 500 asker İdlib’in kuzeyindeki Kürt kantonu Afrin’in sınırına yerleştirilmişti. Çünkü her ne kadar İdlib’deki görevi ‘Çatışmasızlığı gözlemek’ biçiminde tarif edilse de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı gibi Türkiye’deki iktidarın bütün derdi Afrin’e operasyon yapmaktı. Yani Türkiye, İdlib’deki ‘görevi’ Afrin’e operasyon için bir fırsat olarak görüyordu.
Ancak işler beklendiği gibi gitmedi. Daha önce defalarca yazdığımız gibi Rusya, her ne kadar Türkiye’yi Suriye Kürtleri üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmış ve bu temelde Fırat Kalkanı operasyonuna ‘olur’ vermişse de bugün Suriye’de büyük ölçüde sağladığı denetimi tehlikeye atacak bir çatışmaya (Türkiye’nin Afrin operasyonuna) kolay kolay razı olmayacaktı. Dahası ABD’nin Suriye’de Kürtlerin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri ile yürümeye karar vermesinden sonra Türkiye’nin gidecek başka bir yeri kalmadığını gören Rusya, Türkiye’yi sadece Kürtler üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmakla da kalmadı. Türkiye’nin İslamcı gruplarla ilişkisini önce Halep’te ve sonra İdlib’de bu grupların denetim altına alınıp zamanı gelince de tasfiyesi için bir fırsata çevirdi.

İşte Suriye ordusunun Rusya’nın havadan desteğiyle başlattığı İdlib operasyonu, Rusya’nın Türkiye’ye olan ihtiyacının azaldığını ve dolayısıyla sadece radikal İslamcı grupların değil, Türkiye’nin de Suriye’deki varlığının sonuna yaklaşıldığını haber veriyor. Daha geçen kasım ayında Suriye Devlet Başkanına ‘Esed’ yerine yeniden ‘Esad’ demeye başlayan ve “Siyasetin kapıları her zaman açık” açıklaması yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye ordusunun İdlib operasyonunun başlamasından sonra “terörist Esed” söylemine geri dönmesi aslında Suriye’de içine düşülen umutsuz durumun ifadesinden başka bir şey değil.

Bugünlerde sahada Türkiye’nin ABD ile olduğu gibi Rusya ile de giderek daha fazla karşı karşıya geleceğini ve dolayısıyla Rusya ile yürünecek yolun sonunun yaklaştığını gösteren gelişmeler de yaşanıyor. Suriye ordusunun İdlib operasyonunu Astana Anlaşması’nın ihlali olarak gören Türkiye, Rusya ve İran’ın Türkiye büyükelçilerini Dışişleri Bakanlığına çağırarak uyardı. Ancak daha önemlisi 31 Aralık ve 6 Ocak’ta Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssüne füze ve İHA’larla saldırılar düzenlendi ve Rusya, saldırıda kullanılan İHA’ların İdlib’in Türkiye’nin gözetimindeki bölgelerinden kalktığını tespit etti. İşte bu gelişmelerden sonra Rus kaynaklar, Rusya Dışişleri Bakanlığının Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a ‘uyarı’ mektubu gönderdiğini belirtiyor.

Özetle Halep’ten sonra İdlib’de de radikal İslamcı grupların tasfiye süreci başladı. Bu sürecin Türkiye için birçok önemli sonucu olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü Suriye’de siyasi çözüm öncesinde bir ‘askeri temizlik’ anlamı taşıyan bu operasyon, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının da giderek daha fazla tartışma konusu olacağı ve bu konuda Türkiye ve Rusya’nın daha fazla karşı karşıya geleceği bir sürece işaret ediyor. Dahası Türkiye destekli İslamcı grupların ve HTŞ’nin Hatay sınırındaki İdlib’den tasfiyesi, aynı zamanda bu grupların Türkiye’nin başına bela olması anlamına geliyor. Ülkeyi yeniden İslamcı terör saldırılarına açık bir hedef haline getiriyor. Bu gelişmelerle iç içe geçmiş olarak iç politikada iktidar destekli sivillere ceza muafiyeti ve bu kapsamda gündeme getirilen ‘eğitim kampları’ iddiası ile Erdoğan iktidarının MHP ile birlikte yürüme kararı, iktidarın dışarıda sıkıştıkça içeride baskı ve gerilim politikalarını daha da tırmandıracağını haber veriyor. Dolayısıyla içeride ve dışarıda ülkenin yeni felaketlere sürüklenmesinin önüne geçmek için halk güçlerinin tek adam rejimini durdurmasından başka bir çıkar yol bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa