Köşe Yazarları Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın tutuklu yargılanması nedeniyle avukatları Anayasa Mahkemesine başvurdular. Başvuru gerekçeleri müvekkillerinin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa ile korunan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği şeklinde idi.

Anayasa Mahkemesi, ayrı ayrı, Altan ve Şahin’in “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yanında ifade ve basın özgürlüklerinin” ihlal edildiğine karar verdi.

Hükümet sözcüsü ve AKP yetkilileri bu karara tepki gösterdi. Anayasa Mahkemesinin kararının yanlış olduğunu ve yerel mahkemenin yetkisini gasbettiğini, kendini mahkemenin yerine koyup esasa girdiğini söylediler.

Yerel Mahkemeler, yani İstanbul 13. Ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri, Altan ve Alpay’ın avukatlarının AYM kararını gerekçe göstererek tahliye talebini, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmadığı ve henüz kendilerine gelmediği gerekçesi ile reddettiler. Kararlarını basın açıklaması ile duyuran AYM, bu durum karşısında bir açıklama daha yaparak kısa kararın AYM sitesinde yayımlandığını belirtti. Bu açıklama üzerine yeniden başvuru yapan avukatların talebi bu kez gerekçeli kararın Resmi Gazete’de yayımlanması gerekçe gösterilerek reddedildi. Avukatlar bu kararlara karşı bir üst mahkemeye itiraz ettiler, 14. ve 27. Ağır Ceza Mahkemeleri de itirazları reddetti. Ret gerekçeleri aynıydı. AYM davanın esasına girerek yetki gasbı yapmıştı ve gerekçeli karar henüz yayımlanmamıştı. Bu öncelik meselesi ceza davalarında da söz konusudur. Aslında AYM Altan ve Alpay’ın dosyaları hakkında geç bile karar vermiştir.

Davanın esasına girme meselesinde ise yine Can Dündar-Erdem Gül davalarından farklı bir durum söz konusu değildir. AYM, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini gerekçelendirmek zorundadır. Bu nedenle, niye tutuklu yargılanmaması konusuna ve ifade özgürlüğünün nasıl ihlal edildiği konusuna girmek zorundadır. Başvurucuların faaliyetinin örgüt faaliyeti olmayıp gazetecilik faaliyeti olduğunu belirtmek zorundadır. Yoksa nasıl ihlal kararı verecektir?

Bir hakimin muhalefet şerhinde sözünü ettiği “kaçma ihtimali” ve Can Dündar’ın yurt dışına gitme durumu ise doğru bir örnek değildir. Erdem Gül ve diğer Cumhuriyet Gazetesi davası tutukluları tahliye edilince bir yere gitmemişlerdir. Ama, Can Dündar kuş uçurtulmayan Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinin önünde öldürülmek istenmiştir. Dündar’ın iktidarın husumetinin büyüklüğü ve gericiliğin hedefi haline getirilmesi, devlet tarafından korunmaması göz ardı edilmektedir.

Sonuç olarak yerel mahkemeler haklı değildir.

Kaldı ki; haklı olsalar dahi AYM kararına uymama diye bir hakları bulunmamaktadır. Anayasa’ya göre AYM kararları doğru da olsa, yanlış da olsa uyulmak ve uygulanmak zorundadır. Eleştirmek ile uymamak,uygulamamak farklı şeylerdir.

Mahkemelerin AYM kararlarını tanımama tavrını cesaretlendiren, AYM kararları karşısındaki iktidarın tutumudur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

22 bin 131 TL: Türk-İş’in açlık sınırı

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et