Eğitimin millisi olmaz!
Fotoğraf: Envato
Eğitim bir sosyal kurum olarak, insanlık aleminin kültür ve medeniyet kaynağı ve oluşturma vasıtasıdır. Eğitim salt bir öğretim ve araştırma aracı olmanın çok ötesinde, gerek bu tür faaliyetlerinin yürütülmesinde, gerekse bulgu ve icatlarının sonuçlarının paylaşılması aşamalarında milli sınır ve anlayışların çok ötesine taşar. Bu yaklaşım çerçevesinde rahatlıkla diyebiliriz ki, toplumsal çok yönlü işleve sahip eğitim kurumlarını “milli” hapishanesine tıkmak, bizzat eğitimi olduğu kadar, böylesi anlayışla yürütülen eğitim faaliyetinin uygulandığı ülkenin de beslenme kaynaklarını kurutur. Bu nedenle, eğitimi bağnaz fikirsel ve siyasal anlayışların çok üzerinde tutarak, hem ülkeye, hem insanlığa hem de siyaset alanlarına sağlıklı hizmet yolları açık tutulmalıdır.
Eğitim çok kültürlü bir faaliyet alanıdır. Söz konusu çok kültürlülük bir toplumsal birliktelik içinde olabileceği gibi, farklı toplumsal alanlarda da yapılabilir. Salt bir örnek olarak, bir toplumun geçmişi ve tarihi incelenebileceği gibi, farklı toplumların geçmişleri de çok farklı bilim insanları tarafından incelenebilir ve bilim dünyasının hazinesine armağan edilebilir. Antropolojik çalışmalar böylesi faaliyetlerin çok belirgin alanlarıdır. Farklı ulusların geçmişleri ile ilgili çalışmalar, tüm toplumlara mukayeseli analiz olanağı sunarak, toplumsal geçmişi akılcı yöntemle irdeleme ve değerleme olanağı sunar. Çok yönlü araştırma ve bilgi sonucu şeklinde bir ölçüt elde olmadan salt kendi geçmişi ile övünen bir toplum geçmişini değil de, öncelikle kendi mantık yapısını irdelemelidir.
Bilim ve bilimsel faaliyetler insanları ve ulusları birbirine yakınlaştırarak, buluş ve icatları tüm insanlığın hizmetine sunar. Tıp, fizik ve kimya gibi doğa bilimleri ve biyolojik bilimler alanlarında olduğu kadar, iktisat, hukuk ve sosyolojik alanlarda da toplumlar izole yaşam içinde seyretmez, tüm yeni fikir ve buluşlar insanlığın hizmetinde kullanılır. Uluslararası ve insanlar arasındaki etkileşimler hem davranışlar hem de lisanlar üzerinde etkili olarak benzeşmelere yol açar. Örneğin tıp ya da biyoloji alanında tüm dillere hakim genel bir dil kullanılır ve bu dil sayesinde ilgili kişiler arasında yakın ilişki kurulur. Ya da televizyon veya telefon gibi yaygın kullanım vasıtalarının icadında yine müşterek dil tüm toplumlara başat olur. Böylesi etkileşim ve yakınlaşmalarda da hiçbir yabancılaşma ya da milli yaklaşımdan uzaklaşma gibi marazi görüşler ileri sürülemez, sürülmesi de doğru değildir. Çünkü dil de, organik bir süreç olarak ulusların kendi aralarındaki davranışlardan olduğu kadar, komşuluk ilişkisinde devraldığı ya da etkilendiği kavramlardan da beslenir.
Eğitim alanında öğrenci ve öğretim üyesi değişimi de ulusların köklerini kurutucu değil, tam tersi, zenginleştirici değişim süreçleridir. Bilgi, görgü ve deneyim alışverişi tüm tarafları zenginleştirici ve ileriye taşıyıcı özelliğe sahiptir. Bunun tersi durumlarda bilgi, görgü ve anane içinde dönüp durma giderek sosyolojik kökleri kurutan ve öylesi toplumları tarihin çöplüğüne sürükleyen süreçler olarak görülür.
Eğitim ve kültür toplumların en temel yaşam kaynaklarıdır. Söz konusu arterler toplumun ürünleri olduğu kadar, uluslararası ve toplumlararası iletişim ve etkileşim sonucunda da gelişir ve serpilirler. Kültür ve eğitimin çok yönlü ve farklı alanlarla iletişim içinde olması gelişme hızının yükselmesini sağlar. Hal böyle olunca, “milli” ya da benzeri,toplumların duygularını bilinçsizce kışkırtan söylemlerle bilim ve kültürleri tekdüze ortama sürüklemek, bu alanları fakirleştirip zamanla kurumaya mahkum eder. Eğitim ve kültürde milli isteği, amaçtan bağımsız olarak, maalesef, toplumların çöküşünü çağrıştırabilir. Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki girişimler, her ne kadar bazı çevrelerce şiddetli eleştiriye tabi tutulmuş ise de, kültürün çeşitlendirilmesi amacı ile olumlu davranış olarak görülür. Aynı şekilde, “devlet opera ve balesi” gibi kurumların ihdası ve geliştirilmesi de, toplumsal gelişme projeleri bağlamında fevkalade anlamlı atılımlardır.
Bilimsel hegemonya ve/veya emperyalizm konularını da, gündem değişmez ise, ileriki yazılarda tartışmak üzere barışa ve güzel günlere.
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56
- Siyasetin derinliği! 31 Ağustos 2024 03:37