25 Ocak 2018

Yükseköğretimde ‘reform’ arayışı

İktidarın üniversitelere dönük reform arayışı uzun zamandır gündemde. Hükümeti bu konuda ısrarlı kılan başlıca neden ise siyasi kaygılar. 

Bu zamana değin detaylı olarak incelediğim tüm anketlerde üniversite öğrencileri iktidar partisine en az rağbet eden toplum kesimi olarak göze çarpıyordu. Bu durum iktidar partisinin yüksek öğrenimi mercek altına almasına yol açtı. Bir üniversitenin rektör yardımcısı tarafından ifade edilen ve o dönemde kamuoyu tarafından şaşkınlıkla karşılanan “Okuma yazma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ülkeyi ayakta tutmak için cahil nesil lazım” sözleri de aslında bu tablonun getirdiği hayal kırıklığına işaret ediyordu. Elbette açtığı üniversite sayısıyla övünen bir iktidarın üniversiteleri kapatarak meseleyi çözmesi düşünülemezdi. O zaman üniversiteler iktidarın gereksinimleriyle uyumlu bir şekilde yapılandırılmalıydı.  Giderek cılızlaşmasına rağmen ülkemizin fikir dünyasında ve akademisinin önde gelen kurumlarında söz sahibi olmayı sürdüren laik, demokrat, muhalif damar kırılmalıydı.  

Ne var ki, uzun zamandır sürdürülen kadrolaşma çabasına rağmen hükümet özellikle büyük üniversitelerde halen otoritesini kurumsallaştırabilmiş değildi. İstanbul Üniversitesinde yaşanan rektörlük seçiminde hükümetin desteklediği adayın beklenmedik biçimde büyük oy farkıyla seçimi yitirmesi bunun en açık örneğiydi. Akademisyenler günden güne otoriterleşen rejime dönük toplumsal muhalefetin başlıca bileşenlerinden biri olarak sivrilirken, ilk ve orta öğrenimde büyük ölçüde tesis edilen ideolojik hegemonya anfilerin sınırlı da olsa özgürlükler içeren ortamında dağılıp gidiyordu. Kısacası, üniversiteler hükümetin “Dindar nesil yetiştirmek” düsturuyla yola koyulduğu toplumsal mühendislik projesinin önündeki en büyük pürüz olarak göze çarpmaktaydı.      

Darbe sonrasının puslu ortamında akademide de kapsamlı bir yeniden yapılanma politikası devreye sokuldu. Cemaat bağlantılı kadroların tasfiyesi bahanesiyle pek çok ilerici akademisyenin işine son verildi. Yerine yukarıdan referanslarla yeni kadrolar atandı. İlginçtir geçmişte cemaat kadroları da üniversitelere benzer yöntemlerle aynı arayışın ürünü olarak yerleştirilmişti. Soruşturmalar, davalar derken kalan muhalif akademisyenlerin önemli bir bölümü emekli oldu ya da istifa etti. Yaratılan korku ortamı sayesinde en ufak meselelerde dahi iktidarın söylemiyle çelişecek söylemlerden kaçınan bir akademi yaratıldı. Kendi geleceğine dair bile söyleyecek iki laf bulamayan bir akademi. 

Son dönemde üniversitenin dönüşümünde iki önemli madde var. İlki, Erdoğan’ın beklenmedik bir şekilde ortaya attığı yardımcı doçentlik meselesi. Daha önce ayrıntılı olarak yazığım için tekrar detaylarına girmeyeceğim. Hükümetin amacı merkezi dil sınavı, bilim sınavı gibi kimi zorlayıcı engeller dolayısıyla takıldığı doçentlik sınavını ortadan kaldırarak üst kademelerde kadrolaşmayı hızlandırmak. Bunun ötesinde niteliği arttırmak gibi bir kaygı güdülmediği için işi bu yönüyle tartışmanın da pek anlamı yok. 

Şark hizmeti konusu ise epeyce zamandır ısıtılmakla birlikte ilk kez somut olarak karşımıza çıkıyor. YÖK’ün son yaptığı düzeltmeden anlaşıldığı kadarıyla yardımcı doçentlik (yeni haliyle doktor öğretim üyeliği) kadrosu doktorasını tamamlayan araştırma görevlilerinin yüzde 20’sine sağlanacak. Geri kalan yüzde 80’ine ise 1 yıl süreyle başka bir üniversitede çalışması koşulu getirilecek. Bu sürenin sonunda ise akademisyen tekrar doktorasını yaptığı üniversiteye dönerek kadroya atanacak. Peki akademisyenler bu süre zarfından nerede çalışacak? YÖK işte bu süreçte akademisyenleri açığı bulunan üniversitelere yönlendirmek amacıyla bir “Akademik Kariyer Platformu” hazırlığı yapıldığını belirtiyor. Eşleştirmenin nasıl yapılacağı, adayların hangi kriterlere göre sıralanacağına dair bir detay verilmemiş ama doçentlikle ilgili düzenlemeden ipuçlarını yakalamak mümkün. 

Kısacası, yapılan düzenlemeler OHAL’in getirdiği keyfiyet ortamı sona erse dahi akademide iş güvencesi sorununun giderek büyüyeceğine işaret ediyor. Bu da bugün akademide büyük ölçüde sağlanan itaatkar, tek sesli ortamın ileriki dönemde korunabilmesi açısından büyük önem taşıyor.  

Evrensel'i Takip Et