01 Şubat 2018 00:15

CHP iki sandalyede birden daha ne kadar oturabilecek?

CHP iki sandalyede birden daha ne kadar oturabilecek?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

CHP ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Afrin’e yönelik askeri operasyona açıkça ve güçlü biçimde destek veriyor! 

Eğer bir iktidar, bir hükümet, yabancı bir ülkede “askeri operasyon” yapıyorsa ya da bir ülkeye savaş ilan etmişse, buna da ülkenin ana muhalefet partisi desek veriyorsa, o iktidara bundan daha büyük bir yardım olamaz. Onun içindir ki, normalde böylesi bir durumda her iktidar, ana muhalefet partisiyle bütün farklılıklarını, bütün çelişki ve çatışmalarını bir yana bırakarak, onu başının üstünde taşır! Tıpkı bugün Erdoğan ve partisinin Bahçeli ve MHP’nin her isteğini yerine getirmek için her mihnete katlanması gibi!

AKP, CHP’NİN DESTEĞİNDEN NEDEN RAHATSIZ?

Ne var ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümeti, CHP’nin Afrin operasyonunu desteklemesine pek bir önem vermiyor. Harekatın ilk günlerinde, “Bu milli davayı CHP de destekliyor. Kendilerine teşekkür ederiz” gibi protokol icabı memnuniyet ifade etseler de son bir haftadan beri Erdoğan ile onun gözüne bakarak konuşan Hükümet ve AKP sözcüleri, CHP’ye ağır suçlamalar yapmakla da kalmayıp hakaret ediyorlar. Hatta öyle ki Erdoğan ve Hükümeti, “CHP Afrin operasyonuna keşke destek vermese” der gibi de davranıyor.

Kılıçdaroğlu da Erdoğan-AKP yönetiminin CHP’nin Afrin operasyonuna destek vermesinden pek hoşnut olmadığının farkındadır; bunu da “Erdoğan bizim desteğimizden  rahatsızdır” diyerek açıkça söylüyor. Ancak Kılıçdaroğlu bu “rahatsızlık”tan; “Hükümet bizim desteğimizden rahatsız olduğuna göre demek ki doğru yapıyoruz”  sonucunu çıkarıyor.

Evet CHP, Afrin’e yönelik harekatı “milli bir dava” olarak görüyor ve destekliyor Ama ÖSO gibi “terörist cihadist örgütlerin kalıntılarından oluşturulan bir güçle”  TSK’nın aynı kategoride iki güçmüş gibi gösterilmesine de karşı çıkıyor. Ya da “Afrin’e operasyon gibi milli bir dava”nın iç politika malzemesi olarak kullanılmasına tepki gösteriyor. Ama, harekatın amacı ve içinden geçilen konjonktür dikkate alındığında; CHPnin harekata yönettiği eleştirilerde, her ne kadar “Mehmetçik kanı ile oy devşirmeye çalışmak da büyük bir ahlaksızlıktır” diye çok sert sözcükler kullanılsa da, bu eleştiri ve suçlamalar tamamen ayrıntıya dairdir. Hele de AKP’nin bu harekattan içeride ve dışarıda elde etmek istediği amaçlara bakıldığında bu eleştiriler daha da önemsizleşmektedir.

CHP’NİN YUMUŞAK KARNI: KÜRTLERLE BİR ARADA GÖRÜNME KORKUSU

Ama Erdoğan’ın başını çektiği AKP propagandasına bakarsanız CHP Afrin’e yönelik harekatı destekler gibi görünürken aslında teröristlerin ağzından konuşmakta, onlara destek sunmaktadır! 

Dahası AKP’nin CHP’ye karşı tutumu, siyaseten eleştirileri de aşarak, Kılıçdaoğlu’na “Ulan sen kim oluyorsun ki,...”  ile ya da “Bay Kemal”le başlayan; “alçaklık”, “hainlik”, “rezillik”,... gibi hakaretlerle süren polemikler olarak biçimlenmektedir. Üstelik bu polemik her ne kadar Erdoğan tarafından motive edilse de onunla sınırlı kalmamakta, Başbakandan, Dışişleri Bakanına ve AKP sözcülerine kadar her ağzını açan zevat, aklına gelen sövgü sözcükleriyle CHP’ye saldırmaktadır.

Çünkü onlar CHP’nin “genlerine” işlemiş olan Kürtlerle aynı tarafta görünme korkusunun her dönemeçte CHP’yi AKP’nin yanına savrucağını bilmektedirler. Dahası, “Kürt sorununun barışçıl çözümü”ne dair her gelişmenin CHP’de bir tedirginlik yarattığını o tedirginlikle, şoven milliyetçi bir çizgiye kaydığını AKP’nin ideologları ve siyasetçileri apaçık görmektedir. Kaldı ki CHP, şoven milliyetçi genlerinin ne kadar canlı ve duyarlı  olduğunu “Ege adaları” ve öteki “milli sorun” dediği konularda da göstermiş üstelik bunu AKP ile yarışarak yapmıştır. Bu durum CHP’nin “zayıf karnı”ndaki hassasiyetin de çok arttığını göstermiştir.

AKP, CHP’YLE İTTİFAK YAPMAK DEĞİL ONU PARÇALAMAK İSTİYOR

Bütün bu gerçekleri fark ettiği için AKP, CHP’nin ana muhalefet partisi olarak “milli dava” olarak gördüğü bütün konularda Hükümetin arkasında yer tutacağından emindir. Bunun için Erdoğan-AKP yönetimi, kapıdan kovsa bacadan gireceğini bilmenin güveniyle CHP ile yakınlaşmak için herhangi bir uzlaşmayı değil, kavga ederek iç politikadaki gerilimi artırmayı avantajlı görmektedir. Çünkü AKP, iç politikadaki gerilimin çıtasını ne kadar yukarıda tutarsa kendisinin o kadar kazançlı çıkacağını düşünmektedir. Nitekim AKP, CHP’ ile -MHP ile yaptığı gibi- “milli mutabakat” anlamında bir ittifak yapmayı da düşünmemektedir. Çünkü böyle bir şeyi CHP ile yapamayacaklarını (CHP tabanının böyle bir ittifaka yanaşmayacağını) bilmektedir. Bu yüzden de Erdoğan-AKP yönetimi, sadece dış dünya karşısında kendisine yarayacak bir sınırlılık içinde CHP’ye yakınlaşmaya çalışırken, bunu da kavga ederek yapmayı tercih etmektedir. 

Bu yüzden de AKP, CHP ile yakınlaşma adına herhangi bir geri adıma yanaşmamakta, CHP’yle yakınlaşma anlamına gelecek bir görüntüden uzak durmaktadır. AKP, içeride CHP ile ne kadar kavgalı olursa, kendi saflarını daha da sıklaştıracağını ve MHP-AKP “mutabakatının” o kadar güçlendireceğini düşünmektedir.  

Erdoğan-AKP yönetiminin CHP’ye karşı tutumununun; CHP ile yakınlaşmak değil tam tersine CHP’nin içine oynamak olduğu, son gelişmelerla iyice ortaya çıkmış bulunmaktadır.

BU CHP, REFERANDUMDAKİ ‘YÜZDE 50 HAYIR’I BİR ARADA TUTABİLİR Mİ? 

Erdoğan ve AKP’si, CHP’nin iç ve dış politikasındaki zaafları ve tabanındaki farklılıkları da dikkate alarak;

1-) CHP’deki Kürt fobisini kaşıyarak içindeki milliyetçileri kışkırtmayı,

2-) CHP içindeki demokrasiden yana olanların huzursuzluğunu  artırmayı, 

3-) CHP ile demokrasi güçleri arasındaki yakınlaşmayı berhava ederek, referandumdaki “hayırcı” bloku parçalamayı amaçlamaktadır.

Çünkü CHP yönetimi; biri şoven milliyetçilikle Kürt sorununu terörle mücadeleye indirgeyen tutumda, diğeri “tek adam rejimine karşı olma” ve “OHAL’in kaldırılması”nda olan iki sandalyede birden oturmaktadır.

Oysa bugün içinden geçilen süreç, bu iki sandalyenin bastığı zemini birbirinden hızla uzaklaştırmakta ve bu iki sandalye arasındaki mesafe ikisinde birden oturulamayacak kadar açılmış bulunmaktadır. Bu da CHP’nin hangi sandalyede oturacağına dair bir karar vermesini gerektirmektedir:

Ya “OHAL’in kaldırılması” ve “tek parti tek adam rejimi”ne karşı ülkede demokrasinin geliştirilmesi için mücadele eden güçlerle birleşme; ya da milliyetçiliği ve militarizmi övme yarışına katılarak AKP-MHP’nin “milli mutabakat” koalisyonuna yedeklenme! CHP’nin önündeki en kritik seçim şimdi budur.

Bırakalım önümüzdeki dönemin çetin sorunlarını aşmayı, CHP referandumda ortaya çıkan “yüzde 50’lik bloku” bile birarada tutmak için milliyetçilik ve militarizmle uzlaşma zeminindeki sandalyesini terk etmek durumundadır. Aksi halde CHP parti içi birliğini bile korumakta çok zorlanacağı bir mecraya sürüklenecektir.

Elbette doğrusu, Türkiye için iyi olanı, CHP’nin ülke sorunlarını baskıyla değil demokrasiyle, bölge sorunlarını askeri operasyonlarla değil barışla çözen bir mücadele hattına girmesidir.

Türkiye’nin barış ve demokrasiden yana güçlerinin hafta sonunda yapılacak CHP Kurultayından da beklediği de budur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa