‘Kol kırılır yen içinde kalır’ meselesi
Kirvem,
Atalarımızın kulaklarımıza küpeçiçeği misali astıkları ‘kol kırılır yen içinde kalır’ deyiminin şu günlerde acaba memleket sathında hükmü var mı ya da ne derece var?
Milletin yüce meclisinde kürsüye çıkıp konuşan vekillerin yanı sıra, keza koridorlarında, kulislerinde hani deyim yerindeyse “Turist Ömer” gibi gezinip duran, oradan oraya volta atıp bir bakıma “günlük” mesailerini dolduran kimi vekillerin milletin çatısı altında sergiledikleri tavırlarına, laflayıp durdukları kimi meselelere bakılırsa; aslında gerçekten de kol kırılıyor ama yen içinde asla kalmıyor...
Hemen her alanda doludizgin giden teknolojik gelişmeler sonucunda gari Çininimaçinde yere düşen bir çengelli iğnenin, bir firketenin sesi binlerce kilometre ötedeki kimi kepçe kulaklarda çın çın öterken, keza uzaydan çekilen fotoğraflardan hangi çekirgenin kaç kez sıçradıktan sonra nerelere doğru yöneldiğini bile tespit ettiği şu alemde kırılan kolların yen içinde kalması zaten ne kadar mümkün olabilir ki!
Akıl almaz teknolojik gelişmelerle birlikte önceleri sanki bir basket topuyken, şimdilerde giderek küçüle küçüle neredeyse ufacık bir tenis topuna dönüşen dünyamızda kırılan kolların yen içinde kalmadığı gibi, tam aksine kimlerin nerelerde ne tür ‘dolap’lar çevirdiği artık ayan beyan meydanda olduğuna göre, demek ki atalarımızın bir nevi “ferman” babında buyurdukları bu deyimin hükmü son kullanma tarihini çoktan aşmış!
Bilek gücünün, zorbalığın kol gezdiği bu alemde kimlerin ellerinin kimlerin ceplerinde dolandığını, hatta neden dolandığını “aklını kiraya verenler” dışında gari hemen herkes az-çok anlarken, diğer yandan “fıtrat”ları mucibince buna direnip, dolayısıyla kırılan kolların illa da yen içinde saklanıp gizlenmesinin doğru bir davranış olduğuna “iman” edenlerin her fırsatta bunu dillendirip durduklarına bakılırsa; anlaşılan o ki bu bapta herkes kendi keyfinin kahyası!
Aslında demokratik ülkelerde, daha da doğrusu demokrasi, hak, hukuk, adalet kavramlarının ‘sözde’ kalmadığı diyarlarda, kimsenin durduk yere kimselerin tavuğuna kış deyip zorla kovalamadan, onun bunun işine efelik yapıp bulaşmadan sadece kendi ‘kümes’inin keyfinin kahyası olmasının yanı sıra, keza kendi düşüncelerini içtenlikle dillendirmesi yine demokrasinin olmazsa olmaz kuralı olduğu halde, buna direnen ‘muktedir’ler, ‘iktidar’ koltuğunda kurulup oturanların cemi cümlesi, şu ya da kim bilir hangi kişisel hesapları sonucunda siyaset sahnesinde kırdıkları her kolun sorumluluğunu mertçe yüklenmektense, bunun yerine yen içinde saklanıp gizlenmesi için ellerinden geleni esirgemiyorlar...
Ama bütün bu gayretlerine rağmen tıpkı mızrakların çuvala sığmadığı gibi, kırdıkları kollar eninde sonunda ister istemez yenlerinden taşıp meydana çıkıyor.
Öyleyse?
Öyleyse kollar kırılmasın, hele hele ‘yen’ içinde asla kalmasın Kirvem!
Evrensel'i Takip Et