‘Devrim Deniz’in çocukluk resmidir’
Zaman fotoğrafların içinde saklı kalan günlerin toplamıdır belki de. Geçmişle şimdi arasında kurulan bağ, baktıkça yeşeren bir bahçenin hevesi gibi gülümsüyor insana. Bazen buruk anılar, bazen afili cümleler, bazen unutulmuş ayrıntılar çıkıyor gün yüzüne.
İşte orada güneşe ve doğaya kendini emanet etmiş çocuklar yayılmış bir okulun bahçesine. Kimi gururlu, kimi kendinden emin, kimi düşünceli, saklı kalmaya çalışıyor kimi. Dışarıdan gelip toplama dahil olanlar da var, olur. Göğe bakanlar ve gruptan ayrı durmaya çalışanların da olduğu gibi, neden olmasın.
İşte bir fotoğraf, tanıdıklar, adını bildiklerimiz, “Sürdürülen bir şarkının tarihi” Ahmet Oktay kitabı belki de bir fotoğraftan almıştır adını. Bir okul bahçesinde olmasa da memleketin potin koktuğu bir fotoğraftan, neden olmasın. Bu fotoğraf da Ahmet Oktay kitabının önsözü sanki.
***
Her dönem kendi simgeleri, sokak, cadde ve okul adları, gazete manşetleri, duvar yazılarıyla adlandırır kendini. Eski adı “İsmet Paşa İlkokulu” olarak geçiyor kayıtlarda. Demokrat Parti (DP) iktidara gelince geçmişin kalıntıları yerine kendi izlerini serpiştiriyor kuşkusuz. O yıl ilkokuldan mezun olanlar, okula kayıt yaptırdıklarında “Numune İlkokulu”na yazılıyor adları.
Ben diyeyim 1958 yılı, siz deyin 1959. Ben diyeyim aylardan Mayıs sonu, siz deyin Haziran ortaları. İki öğretmen var fotoğrafın tam ortasında. Sağda, yaş olarak daha büyük olanı (ismini anımsayan çıkmaması ne fena) okulun Başöğretmeni. Solda, Başöğretmen’in yanında ceketli ve kısa olanı Rabia Hanım.
DP iktidarı bütün hızıyla devam ediyor. İktidar edenlerin güç ve endamı bütün memleketi sarmış durumda. Ama işte iktidar varsa muhalefet de var. Onca güce, ihtişama ve devlet olanaklarına rağmen bir çocuk, önde oturanlardan ikincisi, hatta biraz öne doğru çıkmış, sağ elinin beş parmağı ve sol elinin baş parmağıyla altı ok işareti yapıyor. Adı mı? Deniz Gezmiş.
İlkokulda bir çocuk, zamanın iktidarına kafa tutuyor evet. Bir çete kurmuş mahallede aynı zamanda. Dönemin filmlerinden ya da artık her neden esinlendiyse “Yedi Bela Çetesi” demiş adına.
Tam arkasında bir çocuk var, siyah beyaz fotoğrafa rağmen sarışın olduğu anlaşılıyor. Hafif kısarak bakmış gözlerini. Deniz’in hemen arkasında. O da Yedi Bela Çetesi üyesi. Beraber başlamışlar Numune İlkokulu’na. Sivas’ta yakın mahallelerde oturuyorlar Deniz Gezmiş ile.
Top peşinde koşturuyorlar, kafalarına göre kitaplar okuyorlar arada. Dersleri iyi. Okulun parlak öğrencilerinden aynı zamanda. Çete’nin lideri elbette Deniz Gezmiş. Arkadaşı sarışın çocuğa gelince o da Aydın Çubukçu. Haylazlıktan ve futboldan zaman buldukça DP destekçisi ailelerin çocuklarını kıstırıp dövüyorlar mahallede.
27 Mayıs sonrası iktidar bütün gücüyle memlekete hükmetmeye çalışırken iki çocuk ve kendi çaplarında muhalefet etmenin olanaklarını kullanıyorlar. Bir başından bir başına yürüyerek yarım saat Sivas o yıllarda. On dakika mesafede komşular birbirlerine. Arada kıstırıp hırpaladıkları DP yanlısı ailelerin çocukları itiraf edecek Çubukçu’ya “DP yanlısı değildik ama kıçımızdan korktuğumuz için öyle görünmek zorundaydık.” Belki yedi kişi bile değildi Yedi Bela Çetesi, ama işte hayat onları bir arada tutuyordu orada.
İlkokuldan mezun olduktan sonra bir yıl Selçuk Erkek Ortaokulu’nda, iki yıl da Atatürk Ortaokulu’nda okudular. Arkadaşlıkları devam etti ikilinin. Ortaokul bitip lise başladığında Deniz’in babasının tayini çıktı. Cemil Gezmiş ve ailesi İstanbul’a taşındı lise başlarken.
İkilinin bağlantısı koptu nihayetinde. Araya zaman girdi. 5-6 yıl sonra Ankara’da karşılaştıklarında sarılıp kucaklaştılar. İkisi de devrimci birer militan olmuşlardı ve Celal Bayar’ın affedilmesini protesto için sokaktaydılar. İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiydi Deniz Gezmiş. Ankara SBF- BYYO sıralarında dirsek çürütüyordu Aydın Çubukçu. Cevdet Sunay, daha önce birden çok defa tahliye edilmiş ve sonrasında tekrar tekrar tutuklanmış olan, Celal Bayar’ı affetmişti. İkili bu affı protesto mitinginde bir araya gelmişti bu defa.
Kimse tutuklanmamış, kurşunlanmamış, idam edilmemişti. Her şey yeni başlıyordu ve sokakların coşkusunda buluşuyordu eski arkadaşlar.
Sivas’ta bir ilkokul sıralarında başlayan arkadaşlıkları araya giren boşluklar, tutuklamalar, kaçak yıllara rağmen bitmeden devam etti ikilinin. Ne ceberrut devlet, ne hapishane, ne idam mangaları engelleyebildi arkadaşlıklarını. THKO’ya giden yolda, zamana kafa tutan çocukların muhalefet ısrarı birikmişti demek ki...
Bir ayrıntıyı daha verelim bu fotoğrafa dair, görenler hemen tanıdı onu da. Bakınız ayakta, sağdan ikinci sırada, güleç yüzlü bir kız çocuğu bakıyor. Ne kadar tanıdık arkadaşlarımıza. Sinan ve Murat Birdal’ın annesi o; İnci Hanım.
Ben de bir dizeyle ek yapmaya cüret edeyim bu fotoğrafa. 2017 yılının Ekim ayında, Manos Kitap’tan çıkan Zona adlı kitabımdan, Toz Aynaları şiirimden bir dize armağan edeyim zamana:
“Devrim Deniz’in çocukluk resmidir korkunun allahına taş atar”
Evrensel'i Takip Et