6 Şubat 2018

Barış iksiri: TTB

Savaşın iksiri barış.

Sağlık aşısı yine barış.

Barış istememek, barış karşıtlığı önemli bir halk sağlığı sorunudur. Savaşseverlik ise “şişede durduğu gibi” durmaz. Barış karşıtlığı ahvalimizin de gösterdiği üzere aynen ‘bulaşıcı hastalık’ misali olmadık yerde boy verebilir.

Sağlık temel bir insan hakkıdır. Barış da öyle. Devletler yurttaşlarının temel insan haklarını korumakla yükümlüdürler. Uluslararası hukuka göre devletlerin barışı da temel bir insan hakkı olarak koruma yükümlülüğü vardır. Türkiye’nin de imzaladığı Santiago bildirisi “Bu hak ihlal edildiğinde yurttaşlara direnme, sivil itaatsizlik, vicdani ret ve barışı devletten talep etme hakkı” sunuyor. Yani, barış talep etmek anayasal güvence altında. Ancak önemli bir sorunumuz var. Anayasa var mı ya da uygulanıyor mu? Denebilir ki şu an en önemli sorunlardan bir tanesi uygulanabilir bir anayasanın yokluğudur.

Geçen hafta haklar bağlamında muğlak ve o kadar amorf hukuk/hukuksuzluk uygulamaları yine/yeniden ülkeyi sarstı. Varoluş nedeni bin yıllardır yaşatmak olan bir mesleğin, hekimliğin meslek odası yöneticileri barışı talep ettikleri için gözaltına alındılar. 

Oysa barış, koruyucu tıbbın olmazsa olmazı, sağlıklı kalabilmenin temel koşulu. Türkiye’nin de temsil edildiği Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) sağlık tanımı tereddüte mahal vermiyor: “Sağlık salt bedensel ve ruhsal iyilik hali olmayıp aynı zamanda sosyal iyilik halidir”. Bu bağlamda şüphesiz “Savaş, doğada ve insanda tahribat yaratan, toplumsal yaşamı ve insanlığın ortak birikimi olan adalet duygusunu yok eden bir insan hakları ihlalidir.” 

Bilindiği üzere “Her çatışma, her savaş; temel insan haklarını kullanılamaz hale getirir ve toplumlarda onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir.” İşte bu nedenle;

İnsan haklarını savunmaya ant içmiş bir mesleğin mensuplarının yani hekimlerin, “Yaşamı korumak ve barış iklimine sahip çıkmayı birincil görevi olduğunu akıllarından çıkarmamaktan” daha doğal ne olabilir ki?

Bundan dolayıdır ki TTB (Türk Tabipleri Birliği) dün olduğu gibi bugün de “Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır” demekte. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” demekte. Haksız mı?

Andığımız üzere, uluslararası hukuka göre de devletlerin “Barışı temel bir insan hakkı olarak koruma  yükümlülüğü” var. Türkiye’nin de imzaladığı Santiago bildirisi “bu hak ihlal edildiğinde yurttaşlara direnme, sivil itaatsizlik, vicdani ret ve barışı devletten talep etme hakkı” sunuyor. TTB’nin yaptığı “barış bildirisi” bu hakkın doğal olarak kullanımı yani devlete “barışı koruma yükümlülüğünü” hatırlatmasıdır aynı zamanda. Öyle ise bu şiddet, bu hiddet neden?

Tüm gözaltına alınmış TTB Merkez Konsey üyelerinin gözaltı süreçleri sona ermiş olsa da yaşanmışlığı hafızalardan nasıl silebiliriz ki! 

Sağlıcakla kalın.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et