İşçilerin birliği ve işçi enternasyonalizmi
Fotoğraf: Envato
Bugün işçilerin önemli bir bölümünün; “Fırat Kalkanı”, “Afrin’e operasyon”, “Menbic’e gideceğiz”, “Fırat’ın doğusunda da taş üstünde taş bırakamayacağız” denildiğinde ayakları yerden kesiliyor.
Erdoğan ve Bahçeli’nin “Gerekirse ben de Afrin’e gideceğim, arkamdan da siz geleceksiniz” diye yandaşları coşturma amaçlı sloganları, işçilerin önemli bir bölümü içinde de coşkuyla karşılanıyor.
İşçilerin azımsanmayacak bir bölümü ise “Savaş iyi bir şey değil, faturası bize de çıkıyor ama sınırımızdan roket atıyorlar. Teröristlere karşı devlet elbette mücadele edecek. ABD ve Rusya’ya biz karşı durmazsak, bölgeyi hepten teslim alacaklar. Sonunda Suriyeliler de Iraklılar da Müslüman. Onları biz korumalıyız... Ama buradaki Suriyeliler de cepheye gitsin. Bizden daha çok Türkiye’nin imkanlarından yararlanıyorlar...” diyen, yanlışı da doğruyu da aynı anda savunan bir kafa karışıklığı içindeler.
Gerek “Haydi dense yola düşecek gibi” olanların, gerekse “kafası karışık” işçilerin, neredeyse yüzde 100’e yakını “savaş bülteni” gibi yayın yapan medyadan ve bağlı oldukları siyasi çevrelerden alıyorlar bu düşünceleri.
Elbette; Erdoğan ve Bahçeli’nin ağzından çıkanı hiç tartışmadan tekrarlayan işçiler ile “Kafası karışık olan” işçiler ya da asıl olanın her milliyetten, her dinden, her görüşten işçilerin kardeşliği olduğunu, işçi enternasyonalizmini savunan sınıf bilinçli işçiler aynı işyerinde çalışıyorlar.
Dahası politikanın çok sıcak, sermaye politikacılarının oluşturduğu yüksek gerilimli bir çatışma ortamında, Afrin’e operasyon konusunda birbirinden çok farklı noktalarda duran bu işçiler, aynı çay ocaklarını, aynı yemekhaneleri, aynı servisleri, kullanıyorlar; pek çoğu da semtlerine döndüklerinde aynı kahvelerde buluşuyorlar. Dolayısıyla düşünceleri, düşünce olarak kalmıyor, bazen kavganın eşiğinden gelen sert tartışmalara da yol açıyor. Ya da “Kavga olmasın” kaygısıyla işçiler birbiriyle tartışmıyorlar; küs gibi duruyorlar, birbirlerine kinlenip bileniyorlar!
Elbette Erdoğan ve Bahçeli’nin ağzından çıkanı tartışmasız benimseyen işçiler, kafası karışık ya da işçi enternasyonalizmi çizgisinde barışı, işçilerin kardeşliğini, halkların eşitliği ve gönüllü birliğini savunan işçileri tıpkı Erdoğan ve Bahçeli gibi, “vatan hainliği”nden “terör yanlılığı”na kadar her tür suçla suçluyorlar.
Bu da işçiler arasında, az çok kendi talepleri etrafında uzun mücadeleler içinde oluşturdukları birliklerinin, Erdoğan-Bahçeli ikilisi ve sermaye partilerinin girişimleriyle hızla bölünüp parçalandığını gösteriyor.
Elbette ki, bundan en çok yararlanan, yararlanacak olan da patronlar ve işçilerin kendi talepleri etrafında birliklerinden çok rahatsız olan sermaye partilerinin siyaset erbabı oluyor.
Saldırı böylesi yoğun ve suçlamalar bu ölçüde sert olunca elbette ki, gerçekleri anlatmak son derece güçleşmekte, dün rahatça konuşulan konular bile bugün baskılanıp “yasak konular” kategorisine sokulmaktadır. Dahası suçlamalar sayısız iletişim araçları üstünden günün 24 saatini kapsayan bir kara propaganda olarak gelişince, tartışmalarda pratik olarak yanıt vermek bile güçleşmektedir.
Bu köşede salı günü çıkan yazıda ekonomik ve siyasi gerçeklerin teşhirinin önemine; sadece sınıfın ekonomik-sendikal talepleri etrafında birleşmiş olmasının, günümüz koşullarında bu birliği sürdürmeye bile yetmediğine dikkat çekilerek, işçilerin siyasete müdahalesi ve bu mücadelenin gerektirdiği bilincin önemi vurgulanmıştı.
Kuşkusuz ki; saldırı ne kadar kapsamlı ve “sert” olursa olsun, gerçekleri açıklamaya, yöntemleri, araçları, değiştirerek de olsa devam etmek belirleyici önemdedir.
Özellikle de;
- İşçilerin önemli bir kesiminin Kürt kökenli olduğu,
- Emekçi semtlerinde Kürtler ve Türklerin bir arada yaşadıkları,
- Sermaye siyasetçilerinin şoven milliyetçi, militarist nitelikli kampanyayı Afrin’e yönelik, dolayısıyla Kürtlere yönelik bir operasyon etrafında oluşturdukları dikkate alındığında, sınıf bilinçli işçilerin mevzisini “işçi enternasyonalizmi” çizgisinde oluşturması gerektiği de açıkça görülmektedir.
Bu da elbette ki tartışmaların daha da derinleştirilmesini ve sorunun özgün yanının dikkate alınmasını gerektirmektedir.
İşçilerin neden bu şoven milliyetçi iç ve dış politikaya karşı olması, neden barışı savunması ve savaş politikalarına karşı çıkması, neden her şeyden önce kendi hükümetlerinin politikasına karşı durmasını, neden işçilerin kardeşliğini, halkların eşitliğini savunması gerektiğini, aksi halde aynı işyerinde çalışmanın, aynı semtte barınmanın bile güçleşeceğine dikkat çeken; işçilerin birliği ile ülkenin bölünmezliği arasındaki ilişkiyi, asıl bölünmenin şoven milliyetçi politikalarla yapıldığını ortaya koyan bir çalışma bugünün önemli görevi olarak ortaya çıkmıştır.
Elbette bu çalışma; aynı zamanda ayrıntılı, sabırlı, yaratıcı, daha planlı bir çalışma yapılması gerektiğini göstermektedir.
- Metal TİS'i ve bir kez daha sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu 08 Şubat 2020 00:08
- Şimdi gözler 5 Şubat’ta başlayacak metal grevinde! 31 Ocak 2020 00:12
- Grev komiteleri etrafında örgütlenme günleri 25 Ocak 2020 00:30
- Örgütsüzlük bir işçi sağlığı sorunudur! 22 Ocak 2020 00:21
- Şimdi zaman, gerçek bir grev için birleşme zamanıdır 18 Ocak 2020 00:00
- Din ve milliyetçilik istismarcılığı artık eskisi kadar etkili değil 15 Ocak 2020 00:40
- İşçiler siyasetle uğraşmadan kazanılmış haklarını bile savunamaz! 07 Ocak 2020 23:31
- İşçiler, iki 2020’den birini tercih edebilir! 03 Ocak 2020 00:29
- 2021 asgari ücretinde de aynı oyun sahnelenmesin diyorsak... 28 Aralık 2019 00:45
- "Asgari ücret"te bu yıl da aynı oyun sahnede! 21 Aralık 2019 00:36
- Ya işçiler devreye girerek kazanacak ya da hiçbir şey! 14 Aralık 2019 00:42
- MESS’in TİS’i YHK’ye götürmesi önlenmek isteniyorsa... 11 Aralık 2019 00:45