İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı!
Fotoğraf: Envato
1960’lı, 70’li yıllarda Demirel başta olmak üzere sağcı politika erbabı, özellikle soldan gelen eleştirilere yanıt vermekte sıkıntıya düştüklerinde; “Sen önce komünist misin değil misin onu söyle!” diyerek kollarının yeninde sürekli taşıdıkları “kupa ası”nı masaya atarlardı!
Böylece bu “Zübükzade” politika erbabı; toplumdaki en gerici çevrelere, komünistlere bir kez daha saldırma fırsatı sunarken muhataplarının da aslında “komünist” olduğu, ama bunu açıklayamayacak kadar “korkak”, bir “kripto komünist” olduğu kara propagandası için alan açmış olurlardı. Elbette aynı zamanda o zamanlar “komünistim” demenin TCK’de 7.5 yıllık bir hapis cezası karşılığı olduğu için savcıları da göreve çağırmış olurlardı!(*)
CHP HER GÜN ‘BİAT ETME’YE ZORLANIYOR
Bugün Erdoğan’ın başlattığı, diğer AKP sözcülerinin sürdürdüğü Kılıçdaroğlu ve CHP’ye; “Söyle bakalım Eyy Baykemal, sen PKK’ye PYD’ye, YPG’ye terör örgütü diyor musun, demiyor musun?” sorusunun her gün tekrarlandığını görünce, ister istemez insanın aklına; 40-50 yıl öncesinin, antikomünizm tarafından çizilen ifade özgürlüğü anlayışının bugüne taşındığı geliyor.
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP’liler de bu absürt, kötü niyetli soruyu, her gün birkaç kez; “Elbette ben (biz) PKK’ye de, YPG’ye de, PYD’ye de terör örgütü diyorum (diyoruz)” diye yanıtlayarak, yeniden yeniden Erdoğan ve AKP’ye adeta “tekmil” veriyorlar.
Böylece AKP propagandası kamuoyuna; “Bakın CHP hem PKK PYD ve YPG’ye terör örgütü dediğini söylüyor hem de bizim Afrin’e girmemize, teröristleri yok etmemize karşı çıkıyor. Çünkü bunlar sözde karşı çıksalar da, dil ucuyla terörist deseler de özde teröristlere destek veriyorlar” mesajı veriyor.
Çünkü CHP, önce sınır ötesine asker göndermesi için Hükümete yetki veren “tezkere”ye destek veriyor, sonra Afrin’e yönelik operasyonu “milli politika gereği” diye savunuyor. “Ama, Afrin merkezine girilmesin” diyerek de bütün önceki tutumuyla çelişiyor!
Yani CHP’nin, Kürt sorununun barışçıl çözümünü savunmadaki çelişkili tutumunun ve tarihinden gelen şoven milliyetçi damarın hâlâ aktif olmasının oluşturduğu “yumuşak karnı”nın farkında olan AKP, bu “yumuşak karna” her gün birkaç yumruk atarak CHP’nin kendi canıyla uğraşması lüksünü terk etmiyor. Ki, bu konuda, CHP’nin, “Asıl siz terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptınız” yanıtının da kamuoyunda fazla bir etkisi olduğu söylenmez. Çünkü CHP, bir yandan sınır ötesine asker gönderme yetkisi vermiş, öte yandan Afrin’e askeri operasyonu “mili bir görev” ilan etmiş bir parti olarak, AKP’ye her gün “biat bildirmek” zorunda kalan bir öz güvensizlikle “malul” hale geliyor.
CHP’nin bu çelişkili tutumu sürdükçe, AKP’nin sınır ötesi operasyonları kendisi için bir avantaj olarak sürdürme konforundan vazgeçmesi beklenemez
BAŞBUĞ’UN ŞAHSINDA İKİRCİKLİ DESTEKÇİLERE ABA ALTINDAN SOPA
Erdoğan-Bahçeli ittifakı, Afrin operasyonu ile ilgili “ikircikli” tutum alan destekçileri içinde sadece CHP’yi hırpalamıyor.
Geçtiğimiz salı günü yapılan grup toplantılarında Erdoğan ve Bahçeli, “Afrin’de Mehmetçik çatışıyor, şehit oluyor. Asker çatışırken, şehit olurken siyasidir falan gibi söylemlerin tartışılma zamanları değil” diyen Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u şiddetli biçimde eleştirdiler.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, Başbuğ’u; “Zeytin Dalı harekatı siyasete alet edilmemeliymiş. Sayın İlker Başbuğ’a sormak lazımdır. İş birlikçi emellere laf etmeyenler neyden gocunmuşlardır? Maksadı nedir? Siyaset beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır?...” diye eleştirdi. TBMM grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan ise; “Bir genelkurmay başkanından emekli de olsa, böyle bir açıklama bizler için büyük bir talihsizliktir. Bir defa siyasete alet edildiğini söylemek onun haddine mi?... Siyasete alet edildiğini neye dayanarak söylüyor? Gerekli cevabını alacak. Böyle bırakılamaz... Yazıklar olsun!” diyerek, sadece Başbuğ’u hizaya çekmekle yetinmedi; onun gibi düşünen geniş bir çevreye de ayar vermeyi amaçladı; “ikircikli destekçilere”, aba altından sopa da gösterdi!
CHP VE BAŞBUĞ DA TERÖR ÖRGÜTÜ İŞ BİRLİKÇİSİ Mİ?
Afrin operasyonuna karşı “Savaşa hayır”, “Barış hemen şimdi” diyenlere yönelik gözaltı ve tutuklamalar sürerken CHP ve Başbuğ ile girilen bu polemikler gösterdi ki, Erdoğan-Bahçeli ittifakı, sadece “barış talebinde” ısrar edenlere değil, politikalarının esasına destek verse de “kısmi” kimi itirazları olanlara da hoşgörü göstermeyecektir. Çünkü Erdoğan ve Bahçeli’nin söyledikleri gösteriyor ki; kendileri ile yüzde yüz aynı düşünmeyenler; terör örgütü iş birlikçisi”dir, “teröre destek veren gafiller ya da hainler”dir!
Bu da Türkiye’de ifade özgürlüğü çıtasının; Afrin operasyonuna kıyısından köşesinden itiraz eden muhalefeti ve Eski Genelkurmay Başkanının “şöyle olsa daha iyi olur”la sınırlı sayıklamalarını bile “terör örgütü destekçiliği” sayacak kadar aşağıya çekildiğini göstermektedir. Bu çıtanın daha da aşağıya çekildiğinde konabileceği bir “kertik” de en azından pratikte görünmemektedir. Ki, bundan sonrası, ifade özgürlüğü çıtasının kaldırılıp atılmasıdır!
Kısacası gelinen noktada, “ifade özgürlüğünün sınırlanması”ndan bile söz etmek, “mantıksal bir yanılgı” olmaktadır.
* Çünkü etrafıyla sınır çizilecek bir “özgürlük alanı” bile kalmamıştır.
* Çünkü artık en küçük eleştiri, itiraz, farklı bir öneri bile, “hesabı sorulur”, “yazıklar olsun” mevzisinden püskürtülmektedir.
Bu yüzden de Erdoğan’ın ağzından çıkandan başka bir söz edene, bir ölçü koyana, bir öneri getirene tahammül edilememektedir.
İfade özgürlüğünde girilen hatla, “Menbic”, “Fırat’ın Doğusu”, “Kızıl Elma” hedefleri birleştiğinde, bu politikaların sadece sürdürülmez değil ülkeyi felaketlerle dolu bir mecraya çekeceği de “görünen köy”dür!
(*) O dönemde gerçek komünist olmakla bir ilgisi olmayan pek çok aydın, demokrat, muhalif bilim insanı bu suçlamanın hedefi olurdu. Ama onlar da “Sen komünist misin önce bunu söyle!” tutumuna “Değilim” demeyi onur meselesi, kişiliklerine saldırı olarak gördükleri için tartışmaya buradan girmezlerdi. Ve tabii, “Bakın ben komünist değilim diyemiyor” propagandasından gelen baskıları göğüsleyen bir mücadeleyi de göze alırlardı.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00
- Öncesini unutmadan seçimden sonrası! 04 Kasım 2015 00:52