‘Hayat risktir’
Fotoğraf: Envato
Erdoğan “İhraçlar sonraki yıllarda mağduriyet yaratabilir” diyen milletvekillerine başlıktaki cevabı vermiş. Bazı işlerde başarılı olmak için risk almak gerekebilir elbet, hatta işletme mantığında kimi zaman risk almazsanız başarılı olmanız zor ancak mevzu bahis ülke yönetimiyse ve riski kendi bekanız için vatandaşlarınızı mağdur etme pahasına göze aldıysanız bu pek parlak bir durumda olmadığınızın ilanı demektir.
Erdoğan bundan birkaç yıl önce ülkenin “Bir anonim şirket gibi yönetilmesini istediğini” söylemişti, en iyi yaptığı şey ise başından beri riski dağıtmak. Yumurtalarını tek sepete koymuyor. Kendi kitlesine ben gidersem sizden intikam alacaklar, kadınların başörtüsüne el uzatacaklar, ezanı bile yasaklayacaklar derken daha geniş bir kitleye ben gidersem ülke batar diyor, emperyalizm kartını oynuyor, savaşı kutsuyor. İşin tuhaf tarafı ise ana muhalefet partisi dahi bu riski satın alıyor. CHP dokunulmazlıkların kaldırılmasını da”tuzağı bozduk” diye halen savunuyor.
Geçtiğimiz hafta Meriç Nehri’nden Yunanistan’a kaçmak isteyen bir anne ve iki çocuğu teknenin alabora olması nedeniyle boğuldu. Denizli’de Seher Baş engelli oğlunu öldürüp ardından intihar etti. İki trajedinin ortak noktası “FETÖ” soruşturmaları nedeniyle yaşadıkları insan hakkı ihlalleri. Cemaatin geçmişte yaptıklarına ateş püskürüyor olabilirsiniz, bundan mağdur olmuş olabilirsiniz, hangi haklı öfke bu iki annenin yaşadığı çaresizlikle meşrulaşır?
Burada iktidar için risk OHAL döneminde sayısı 40’ı geçen intihar vakaları değil, mağduriyetlerin sonraki yıllarda yaşatacağı sorunlar da değil, bu ölümlere, hak ihlallerine “Oh olsun” diyenlerin varlığı ve kendilerini destekleniyor hissetmeleri. Nefret söylemi ve nefret suçu işte böyle yayılıyor, bataklığı beslerseniz ayaklarınızın ucuna ne kadar hızlı geldiğine gün gelir siz de şaşarsınız. Risk satın alınamaz bir noktaya geldiğinde ayaklarının yerden kalkmayacağını biliyor olduklarını düşünüyorum tıpkı darbe girişiminde bulunan askerlerin başarısız olurlarsa başlarına ne geleceğini bildiği gibi.
Medya da benzer şekilde riski satın alıyor. Bu zamana dek hep ana akım medya patronlarının iktidarın suyuna gitmek için nasıl eğilip büküldüklerinden, gazeteciliği nasıl feda ettiklerinden bahsettik. Peki kaçı yarın bir kriz olduğunda bunun bedelini ödeyecek? Çoğu mal varlıklarının büyük bölümünü ülke dışına çıkardı. Yarın gri pasaportla ülkeyi terk eden halay ekibi gibi el sallıyor olacaklar.
Hayat risktir önermesini trafikte herkesin hayatını tehlikeye atarak makaslarla ilerleyen çılgın bir sürücü de dile getirebilir. Bir de gerçekten hayatını riske atanlar var. Hayatınızı neye adadıysanız onun yolunda ödeyeceğiniz bedelle ilgili bu. Şu an hapiste olan gazetecilerin pek çoğu bu riski bile isteye göze aldı, hem de kimse onlara oy versin, alkışlasın diye değil, başka türlüsünü yapamayacakları için. Deniz Yücel, hapiste üstelik büyük kısmını tecritte geçirdi bir yılını, kaçmadı, pişman olmadığını ilan etti, hatta adının kirli pazarlıklara karıştırılmamasını istedi. Bu satırları yazarken cezaevinden çıktı. Erdoğan “ajan ve terörist” olduğunu ilan etmiş “Ben bu makamda olduğum sürece Almanya’ya iade edilmeyecek” demişti. Yücel, Revza Kavakçı’nın ve aslında iktidarın boynu bükük utancı oldu. Rehine olduğunu hepimiz biliyorduk, Türkiye’de adil yargılanma hakkının, basın özgürlüğünün ne denli ihlal edildiği ilan edilircesine tek bir duruşmaya dahi çıkmadan iddianamesinin açıklandığı gün tahliye edildi.
Aynı gün, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şükrü Tuğrul Özşengül, Yakup Şimşek ve Fevzi Yazıcı “Anayasayı ortadan kaldırmak” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yalnızca yazdıkları yazılar ve ifade ettikleri görüşler nedeniyle, ortada adil bir yargılama yok çok ağır bir hukuksuzluk var. Mahkeme heyeti ellerinde delil olmadığını dahi itiraf etti, buna rağmen karara “Oh olsun” diye sevinenleri görünce ben hâlâ şaşırıyorum.
Bildiğimiz kadarıyla bir hayatımız var. Risklerden kaçmaya, korunmaya çalışmak şu günlerde anlaşılabilir bir tutum. Bununla birlikte Erdoğan’ın risk alın direktifine uymak ya da göze aldığı riski satın almak sonuçlarına da katlanmak demek. Karşısında hayatını inandığı değerler, barış, demokrasi, haber verme ve haber olma hakkı uğruna riske atanlar, günlerini sevdiklerinden ayrı dört duvar arasında geçirenler var. İşinden atılanlar, risk altında olduğunu düşünenler... Neyin risk olduğunu anlamak için, gelinen noktada kimin daha suçlu olduğunu tartışmaktansa evrensel standartları kerteriz almak ve ana akım medya ile iktidar medyasının kimleri hedef aldığına ve neleri ısrarla görmediğine bakmak yeterli. Hukuksuzluğa hukuksuzluk demek, görüşlerini onaylamadığınız hatta nefret ettiğiniz birinin uğradığı hak ihlaline karşı çıkmak duruşunuzdan ödün verdiğiniz anlamına gelmez aksine riskler karşısında bile demokratik tavrınızı koruduğunuzu gösterir.
- Türkiye’de gazetecilik kamu yararına risk almaktır 30 Ocak 2025 14:20
- Magazin asla sadece magazin değildir 15 Ocak 2025 05:01
- 2024 biterken… 31 Aralık 2024 06:15
- Erişilebilirlik, eşitlik ve yoksulluk mücadelesi 17 Aralık 2024 06:21
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05