Biz kendi kendimize yetmiyor muyduk?
Patlıcanın bize Amerika’dan geldiğini ilk öğrendiğimde eni konu canım sıkılmıştı. Bozulmuştum. Domatesin de, patatesin de...
Kim söylemişti bunun böyle olduğunu? Yoksa bir yerlerde yayınlanmıştı da oradan mı okumuştum?
Neden önce patlıcanı yazdım?
Çünkü biz Denizlililer patlıcanı çok severiz nedense. Hem de her türlü yemeğini... Kızartmasını, dolmasını, hele hele kuru patlıcan dolmasını... Karnı yarığı, imamın bayıldığını... Sanırım ondan sözümün başına onu alışım...Ama sevgimi azaltmamıştı onun başka bir ülkeden gelmiş olması.
Sonra bir gün, hem de epey yaşımı başımı almışken bunun böyle olmadığını öğrendim. Bir dostum, arkeolog Haşim Yıldız, Denizli’ de eskil (antik) bir taş buldu. Fotoğrafını çekip bana yolladı.
Üzerine patlıcanlar işlenmişti kabartma olarak. Hem de en azından iki bin yıl önce...
Demek ki boşuna değilmiş dayı oğullarımdan birinin, Atıf ağabeyimin,
“Birinin Denizlili olup olmadığını anlamak için patlıcanı sevip sevmediğini sor.”
Demesi.
Seviyorsa, yüzde 80- 90 Denizli’li olduğu anlaşılırmış.
Birkaç kez denedim, tuttu...
Hani “münasebetsiz Mehmet Efendi Sultana sormuş ya, babasının kaval çalıp çalmadığını. O ‘münasebetsizliğe’ düşüp düşmeyeceğimden korkmadan sormuştum bir kaç kişiye. Tutmuştu işte...
Şimdi, Türkiye’nin, benim gördüklerimden en büyüklerinden biri olan Muğla’nın perşembe pazarında patlıcanlarla, domateslerle, patateslerle az durup önlerinde, onlarla konuşuyorum sanki, elbette içimden,
“Nereden geldin?”
“GDO’lu musun?”
“Plastik misin, naylon musun?”
“Ne tadın var ne tuzun!”
Hani bizim hindinin Hindistan üzerinden Amerika’ya ulaştığında, nereden geldiğini sorduklarında, o da Türkiye’den yanıtını verince hindinin adı ‘Turkey’ olmuş ya Amerikancada...
Hindi olayını bir yana bırakalım da, her şeyimiz dışarıdan gelir oldu. Domatesi, patlıcanı, patates de bir yana... Biz bir şey üretmez olduk. Oysa, kısa süreye dek, yeryüzünde kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydik.
Çocuklarımız ya da torunlarımız, sebzelere, şuna buna, geldikleri ülkenin adını verirlerse, şaşmayalım.
Nedir bu durumumuz?
Toprağımızı kurutuyorlar. Derelerimizi kurutuyorlar.
Silkinin dostlar, silkinin artık... Biz bu durumlara düşecek bir ülke değildik. Ne oldu bize?
Evrensel'i Takip Et