28 Şubat 2018

Tıbba can verenler

İyi insanın hekimliği ile ‘iyi’ hekimin insanlığı arasında geçirgenlik sanıldığı kadar belirgin olmayabilir. Böyle durumlarda tanıdık isimler ‘can suyu’ gibidir. Misal Sevgili Fatih Sürenkök iyi hekimlik ile iyi insanlığı hemhal kılanlardan. Aynen dün onun hekimlikte 33. yıl vedasına katılan Hocaların Hocası Veli Lök, Orhan Süren, Türkan Süren gibi...

Sağlığın, bedensel ve ruhsal iyilik hali olduğu kadar sosyal ve bir o kadar da siyasal iyilik hali olduğunun yaşam pratiğidir onlarda damıttığımız. Misal Veli Lök Hocamız ’80’li yıllarda bir 1402’lik olarak üniversiteden uzaklaştırıldığında özel muayenehanesini adeta akademiye dönüştürmüş bir bilim insanıdır. Bilgi ve donanımını genç ortopedistlerle gönüllülük bağlamında paylaşmış, seminer ve bilimsel yayınlar üretmiştir. O yıllarda onun muayenehanesinde ürettiği uluslararası akademik yayın uzaklaştırıldığı üniversite kliniğinden fazladır. Türkiye’de artroskopik cerrahiyi ilk yapanlardan olmakla kalmamış meslektaşlarına da öğretmiştir. Hatta Türkiye’de ilk ‘Artroskopik Cerrahi’ kursu üniversitelerde değil onun başkanlığında bir 1402’lik olarak İzmir’de düzenlenmiştir. KHK’lerle barış akademisyenlerinin üniversitelerden uzaklaştırıldığı bir ahvalde özenle bakılması gereken bir yaşam pratiği bu. Üstelik Veli Hoca’nın bu ‘iyi hekimlik’ pratiği kuruluşundan bu yana yürüttüğü Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciliği görevi ile perçinlendi bugüne.

Dün Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde düzenlenen vedada Veli, Orhan, Türkan Hocaların gözbebekleri ışıldıyordu. Öğrencileri, günümüzün çocuk ortopedisinin duayenlerinden Sevgili Fatih’in vedasındaydılar. Fatih’in çocuk hastaları, anne babalarıyla oradaydı. Taşıdıkları dövizlerde çocuklar “‘Umutsuz Hastalara Umut Işığı Oldun’, ‘Engelli Çocuklara Sevinç Kaynağı Oldun’, ‘Hakkın Ödenmez’ demekteydi.

‘‘Edebiyat uzakları yakın kılmak içindir” denir. Bu yaşamlar elbet edebiyatla buluşacak bir gün. Ama sizler bir edebiyatçıdan okuyuncaya kadar paylaşmak istedim.

Bazı kitapları yeniden okumak isteriz. Elias Canetti’nin “Körleşme”si benim için öyle. Yıllar önceki ilk okumamda boş bir yerine Necdet Bingöl’ün “Yakup Kadri’nin Beş Romanında Fransız Realist ve Naturalistlerinin Tesirleri” adlı tezinin son cümlesini yazmışım: “Romanların değerini de bizden oluşları içinde bizden olmayışlarında, bizden olmayışları içinde bizden oluşlarında aramalı”.

Fatih için bir roman yazılır mı bilemem ama Zeliş için muhtemel. Zeliş’i hastanede tanımayan yok. Kimdir bilinmez, yıllardır mesai ile hastanededir, gün bitiminde ise evinde. Meskeni hastane olmuş birisi Zeliş. Fatih’in vedasını duyunca gelmiş, çokça ağlamış “Çok iyi bir insandı” demiş sessizce. Zeliş söylediyse doğrudur, aynen çocuk hastaları gibi...

Barışa dair kelamı nedeni ile 3 ay mesleğinden uzaklaştırıldığında çocuk hastalarının yalnız bırakmadığı bir hekimdir Fatih. Evvelsi yıl hastanenin çocuk hastalar için düzenlediği 23 Nisan şenliğine “Fatih doktorunuzu istiyoruz” dövizi ile katılmışlardı onlar.

Sevgili Fatih Sürenkök aynen Veli ve Orhan Hocalar gibi önceki İzmir Tabip Odası başkanlarındandı. Yine Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyeliği de oldu iki dönem. İzmir Valiliği İnsan Hakları İl Kurulu koordinatörlüğü de yaptı, TİHV gönüllü hekimliği de. Halen SES İzmir Şube Başkanı. Yani ‘bir ömür’ emek, barış, demokrasi eşittir hekimlik diyenlerden...

Fatih Sürenkök ortopedi ile 1402’lik hocası Veli Lök Hoca’nın muayenehanesinde akademik yetkinliğini geliştiren genç hekimlerdendi seksenli yıllarda. Tıp fakültesi bitirme tezini o zaman henüz üniversiteden uzaklaştırılmamış olan Veli Hoca’dan almıştı. Hoca fakülteden uzaklaştırılınca tezin kalan kısmı için gönüllü danışmanlığı muayenehanesinde sürdürmüştü. Ama mevzuat gereği resmiyette yeni bir tez hocası atandı. Yeni hoca “çok iyi bir tez, bundan makale üretip birlikte yayımlayalım” deyince tezi iptal etmeye karar verir Fatih. Öyle ya “Hiçbir emeği olmayan bir hoca, Veli Hoca’nın emeğine el koymaktadır.” Fatih seksenlerin başında buna engel olmak için zoru tercih eder, başka bir klinikten yeni bir tez alır. Nedenini ortopedi kliniği bölüm başkanına söylememek için bahane üretir ve azar/nasihat işitir. Azar, “solculuk yapasıya tezini bitirseydin” ile biter. Fatih işte bu yüzden iyi hekimdir, iyi insandır. 0nun solculuğu bu yüzden değerlidir, aynen el veren hocaları gibi. O klinikte çocuk hastaları ile oynayan bir afacan, sokakta / yaşamın içinde bir insan hakları aktivisti, hekimlikte halkın umudu bir bilim insanıdır. 

Sağlık aynı zamanda bir sosyal iyilik hali. İşte o yüzden barış olmadan, ortak toplumsal bellek yaratılmadan sağlıklı kalabilmemiz mümkün değil. Ne yazık ki ülkede giderek aynı yaşanmışlıklarda oluşan hafızalar farklılaştı. Üstelik aynı yaşanmışlıklarda farklı noktalama işaretleri kullanır olduk her birimiz. İzmir’de Fatih, Veli, Orhan, Türkan, Feride, Funda, Cem, Aslı, Halis, İzge, Zeynep hocalarınızın yaşam pratiği “bellek bölünmelerimize teyel olmakla” geçti. İyi ki varlar..

Onlar bu ülkenin ve insanlığın onuru...

Miriam Henke: “Siz insanlar, zamanı ölçmek için türlü türlü yollar buldunuz, ama bilin ki hayatın kendisi lotus çiçekleri ile ölçülür” demiş. Bu onurlu yaşamlar ise bizim zaman çiçeklerimiz.

Sağlıcakla kalın.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et