03 Mart 2018 01:59

İnsan olmak yetmiyor mu?

İnsan olmak yetmiyor mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ben bir yaşında iken ailem Erzurum’dan İstanbul’a gelmiş. Erzurum’da o dönemde Ermeniler, Kürtler ve daha başka birçok grup varmış. Keşke bugün de olsalar! Bu insanlar, bir arada komşuluk ilişkisi içinde dostça yaşamışlar, sevgilerini paylaşmış, yardım ellerini birbirine uzatmışlar. Ailemin kökeni nerelere dayanıyor, kesinlikle bilmediğim gibi, bilmek de istemiyorum. Ben bir insanım, insanların bir arada, her şeyini paylaşarak sulh içinde yaşamalarını istiyorum.

Neden birbirimizin boğazına sarılıyoruz? Çünkü nüfus artıyor ve bu sistem içinde etkin nüfus ve üretim planlaması yapamadığımızdan kaynaklar sıkışıyor. Peki, neden bir araya gelerek, nüfusumuzun dengeli artmasını planlayamıyoruz? Çünkü kapitalist zihniyet öylesine zihnimizi ve yüreğimizi sarmış ki, sistem dışında bir şey düşünemiyor, her şey bizim olsun istiyor, bunun için de kendi ailemizin ya da kabilemizi nüfus artışına zorluyoruz. Evet, bilerek “kabile” sözcüğünü kullandım. Çünkü devlet olamamış, ancak kabile düzeyindeki topluluklar mantıkla değil de, insiyaki davranışlarla hareket eder ve bu topluluğun ilk savunma aracı da ham insan yığınıdır. Herhalde böyle bir düşünce yerleşik çağdaş toplum zihniyetinden çok, aşiret ya da kabile zihniyetini yansıtır.

Sülalemi hiç mi hiç merak etmedim, etmiyorum, etmeyeceğim ve bu amaçla hiç bir araştırma zırvalığına da yönelmeyeceğim. Çünkü ben bir insanım, hangi sosyal çevreden gelirsem geleyim, içinde bulunduğum sosyal çevre ile uyumlu, paylaşımcı ve yardımlaşma anlayışı içinde birlikte olmak istiyorum. Yaşamımı böyle yorumladığım ve anlamlandırdığım için ne benim soyum ne de komşumun soyu beni ilgilendiriyor. 

Soy araştırması insanları kümeleştirme anlayışında yapay bilinç oluşturmaya sürükler. Böylesi yapay bilinçlenme ise, kaçınılmaz olarak, soy içi ittifaka, soylar arasında ise ihtilafa yol açar. Soy yapay olduğundan, soy içi ittifak da, soylar arasındaki olası ihtilaf da yapaydır, insanlık dışı davranıştır. Doğa da bile bir meyvenin cinsini iyileştirmek için aşı yapılır. Niçin etrafımıza bakıp da, hiç akıl eder olamıyoruz ki! Yapay sosyal bölünmelerin yükselmesinde ülkenin ekonomik yapısı, gelir düzeyi ve gelir dağılımı önemli rol oynar. Ekonomik yapı paylaşımcı ve gelir düzeyinin yüksek olduğu toplumlarda böylesi farklılıklar fazla önemli olmaz ve ciddi çatışmalara yol açmaz. Oysa fakirlik artar ve gelir dağılımı bozulursa, paylaşım sorunu gündemin en üst sırasına yükseleceğinden çatışma kaçınılmaz olur. İleri ekonomilerde dahi kapitalizm sıkıştıkça milliyetçiliğin yükselmesi ve yabancı olarak algılananlara yönelik şiddetin baş göstermesi kapitalist zihniyetin sürüklediği paylaşım kavgasının olağan görüntüsü ya da sonucudur. Açıktır ki, böyle bir kavga sosyalist sistemlerde görülmez. 

Bu mantık, küreselleşme politikalarında bireysel anlayışın ve alt kimliklerin öne çıkarılmasının çok önemli omurgasını oluşturmuştur. Sınıf bilincine karşıt olarak alt kimliklerin öne çekilmesi ileri kapitalist ülkelere karşı çevresel görece fakir ülkeleri zayıf duruma sokmuştur. Zira kapitalist sistemde fakir ülkeler sınıf bilincine sahip olmadıklarından ancak kimlik çatışmalarına sürüklenebilirlerdi ve öyle de oldu. Buna karşın, zengin merkez ülkelerde sınıf bilinci yüksek olduğundan, sınıf bilincinin yükseltilmesi durumunda çatışma merkez ülkelerde yoğunlaşabilirdi. Proje babası zengin merkezi ülkeler olduğuna göre, küreselleşmede sınıf bilinci yerine alt kimlikler bilincinin kışkırtılması merkez ülkeler lehine, çevresel konumlu görece fakir ülkeler aleyhine olmuştur. Ne hazindir ki, emperyalist merkez ülkelerin çevre ülkelere sattığı bölme ve yönetme projesinin bir başka şeklini ülkemiz, umalım ki farkında olmadan ve amaçtan bağımsız olarak, kendi halkına reva görmektedir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa