'Ülkemizin içinde bulunduğu hassas durum' meselesi (1)

Kirvem,

Malum olduğu üzere her mesleğin kendine özgü çeşitli zorlukları var. Mesela İşinin ehli uzman bir doktorun koyduğu “teşhis” doğru, ardından da gereken tedavi titizlikle yapıldığında hastaların çoğunluğu genellikle “şifa” bulurken, aksi durumlarda bir kısım hastalar da ne yazık ki “hap”ı yutup “öte taraf”ı boylu-yorlar!

Kimi meslekler özellikle son zamanlardaki akıl almaz teknolojik gelişmeler sonucunda giderek tümüyle tarihe gömülüp veya  can çekişirken, diğer taraftan da gençlerimizin bir kesimi de gerek lise gerekse üniversitelerde yapılan sınavlardan geçip, amiyane deyimiyle bir yerlere kapağı atmak için uğraşıyorlar ama çoğunlukla hevesleri, umutları ne yazık ki kursaklarında kalıp hüsrana uğruyorlar!

Bir zamanlar ülke genelinde sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen bu “ilim, irfan” yuvalarına ilaveten birbirinin peşi sıra açılan, çoğunluğu da sadece “tabela” niteliğindeki bu üniversitelerimizin uluslararası kulvarlarda esamesi zaten okunmadığı gibi, ayrıca  hemen her gün yazboz tahtasına dönüştürdüğümüz bu bizim anlı şanlı “milli eğitim” sistemimiz, nedense, ne hikmetse  bir türlü rayına oturmadı, oturtulamadı vesselam!

Ülke sathında hemen neredeyse her konuda aksayan işlerimizi yoluna koymak için özellikle içinde bulunduğumuz zaman diliminde umudumuzu “dindar nesiller” yetiştirmek için seferber ederken, beri taraftan da hani “Balık baştan kokar” deyimini sanki haklı çıkarırcasına kimi cüppeli, sarıklı, en önemlisi de zihinleri küflenmiş sözde “din görevlileri”nin sağda solda, orada burada fırsat buldukça buyurdukları fetvalara, verdikleri kimi vaazlara bakılırsa; anlaşılan o ki, bu bapta da işimiz iş, yolumuz yokuş!

Kirvem, yine bildiğin üzere bazı meslek mensuplarının kendilerine has giyim kuşamlarının yanı sıra, ayrıca üzerlerinde taşıdıkları üniformalarının da sorumluluğu var; Hipokrat yemininin ardından giyindiği beyaz gömleğiyle mesleğini sürdüren herhangi bir doktorun, öncelikli işi, gücü her zaman ve her yerde hastaların kimliğini, inançlarını, mezheplerini sorgulamadan, cinsiyetlerine bakmadan, tel örgü, sınır, çit, falan feşmekan dinlemeden tüm insanların tıbben yardımlarına koşup, dolayısıyla ettikleri yemine sadık kalmaları asıl görevleriyken, üstelik bunu da “savaş” yerine “barış”tan yana tavır alıp dillendirmeye kalkışanlar, daha geçenlerde kimi devletlularımız tarafından neredeyse afaroz edildiler...

Peki neden?

Nedeni basit: “Ülkemizin içinde bulunduğu hassas durum...”

Öyleyse? 

Öyleyse, devamı haftaya Kirvem!

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et