Suriye ile savaşa doğru mu?

Son günlerde Türkiye’nin Afrin operasyonunun geleceği bakımından önemli sonuçları olabilecek gelişmeler yaşanıyor. Türkiye’nin hava bombardımanlarının Afrin’e destek için gelen rejim yanlısı-İran destekli milis güçlerini hedef aldığı ve bu bombardımanlarda onlarca milisin yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Suriye’de muhaliflere yakınlığıyla bilinen İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) son iki günde Türk bombardımanda 36 rejim yanlısı milisin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Bu gelişme, Türkiye’yi Suriye rejimi ve İran ile askeri olarak karşı karşıya getirecek sonuçlara yol açabilir. Bilindiği gibi Suriye rejimi ve İran, daha en baştan Türkiye’nin Afrin operasyonunu bir işgal girişimi olarak gördüklerini açıklamış ve Afrin’deki Kürt yönetiminin çağrısı sonrasında Afrin’e destek için sınırlı sayıda da olsa ağır silahlarla donatılmış milis güçlerini göndermişlerdi.

Burada öncelikle şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Türkiye, Afrin’de işgalci olmadığına dair açıklamalar yapsa da Afrin’de rejim güçleriyle de karşı karşıya gelmeye başlamasının bu konudaki tartışmaları yeni bir boyuta taşıması kaçınılmaz olacaktır. Mesela Afrin’in önemli kasabalarından Raco’nun Türk askeri ve ÖSO tarafından ele geçirilmesinden sonra burada evlerde asılı olan Suriye bayrağının ayaklar altına alınması görüntülerinin Suriye rejimi ve destekçilerinde nasıl bir algı ve duygu yarattığını tahmin etmek zor değil. Tabii burada Türkiye’nin bir yandan işgal niyeti olmadığı açıklamalarını yaparken öte yandan fetihten söz ettiğini ve medya üzerinden bu operasyonu hem milli ve hem de dini olarak ‘kutsal bir yürüyüş’ gibi sunmaya çalıştığını da unutmamak gerekiyor.

İşte Raco’nun ele geçirilmesinden sonra yapılan propaganda her şeyi anlatıyor. Medya burada yüz yıl önce İngiliz emperyalistlerine karşı savaş verildiğini ve Raco’nun yüz yıl sonra tekrar Türkiye tarafından ele geçirildiğini bir zafer havasında sunuyor. Oysa yüz yıl önce de burada öyle milli bir dava falan yoktu. Alman emperyalistleriyle birlikte savaşa giren Osmanlı askeri ile burada yaşayan Araplarla işbirliği yapan İngiliz emperyalistleri arasında çatışmalar yaşanıyordu-ki bu çatışmalar, emperyalist paylaşım mücadelesinden başka bir şey değildi. İktidarın yeniden pompalamaya çalıştığı Osmanlı hayranlığı ile hem bu gerçeğin üstü örtülmeye ve hem de sanki bugün de anti-emperyalist bir savaş veriliyormuş algısı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa yaratılmaya çalışılan her iki algının gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur. Yüz yıl önceki mücadele “milli bir dava” değil, iki emperyalist kamp arasındaki bir mücadeleydi ve bugün de Afrin’de karşımızda İngiliz-ABD emperyalistleri falan değil, orada yaşayan Kürt ve rejim güçleri var.

Afrin’de rejim destekli milislerin hedef alınmasından sonra olası gelişmelere dönersek şunlar söylenebilir:
Öncelikle bugün Suriye’deki egemenlik mücadelesinin merkezinde rejime verdiği destekle Suriye’de denetimi büyük oranda sağlayan Rusya’nın ve Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerle sürdürdüğü işbirliği üzerinden Suriye’de kalıcı olmak isteyen ABD’nin yer aldığını bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Türkiye’nin Afrin operasyonu, bu iki güç arasındaki egemenlik mücadelesine bağlı olarak, Rusya’nın Kürtleri daha fazla sıkıştırıp kendi himayesinde bir çözüme zorlamak ve ABD’yi de NATO üyesi Türkiye ile askeri bakımdan karşı karşıya getirmek hesaplarına bağlı olarak gerçekleşebilmiştir-ki, operasyonun Rusya’nın Suriye hava sahasını Türk uçaklarına açması sonrasında başlayabildiği biliniyor.

Ancak öte yandan Afrin operasyonunun başladığı günlerde özellikle Menbic üzerinden ABD-Türkiye ilişkilerinde tırmanan gerilim, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye ziyareti sonrasında düşürüldü. Afrika turuna çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Senegal’de ABD’nin Menbic için yaptığı öneriyi açıkladı. Erdoğan, ABD’nin “YPG’yi Menbic’ten çıkarmayı ve Menbic’in yarısının Türkiye, diğer yarısının da ABD kontrolünde olması”nı teklif ettiğini söyledi. Burada ABD’nin Türkiye ile PKK’ye karşı Kandil ve Şengal’de olası operasyon için istihbarat desteği sağlama pazarlıklarını da yaparak Rusya’nın ABD ve Türkiye’yi karşı karşıya getirme planını boşa çıkarmaya çalıştığını da eklemek gerekiyor.

Ve elbette Türkiye’nin bu iki emperyalist güçle ilişkisi birbiriyle ters orantılı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin ABD ile geriliminin düşürülmesi, Rusya’yı karşı hamlelere zorlayabilir. Afrin operasyonunun en başından Rusya’nın bu operasyona opsiyonlu, yani sınırlı-koşullara bağlı bir ‘olur’ verdiğini belirtmiştik. Dolayısıyla Rusya, Türkiye’yi kaybetmek istemese de son gelişmeler Rusya’nın da Afrin’de yeni bir tutum almasına, mesela bu kez rejimin Afrin’e desteğini arttırmasına ‘olur’ vermesine yol açabilir. Ve elbette bu durumda operasyonun Türkiye-Suriye çatışmasına dönüşmesi bir ihtimal olmaktan çıkıp reel bir durum haline gelecektir.

Özetle Türkiye’deki iktidarın “milli güvenlik” adına yaptığını söylediği operasyon, Türkiye’yi iki emperyalist güç arasındaki egemenlik mücadelesinin ortasına doğru sürüklemekte ve dahası Türkiye’nin Suriye rejimi ve İran ile askeri olarak karşı karşıya geleceği bir noktaya doğru ilerlemektedir. Açıktır ki, bu politika “güvenlik” adı altında Türkiye’yi yeni tehditlerle yüz yüze bırakmaktadır. Böylesi bir tabloda iktidarın ülkeyi sürüklediği/sürüklemekte olduğu felaketlerden kurtulabilmek için bölgede barış ve ülkede demokrasiyi ısrarla savunmaktan başka bir çıkış yolu bulunmuyor.

Afrin'e yönelik askeri operasyon

Evrensel'i Takip Et