Afrin, sığınmacı işçiler ve işçilerin sorumluluğu
Fotoğraf: Envato
Gazetemizde işçilerin “Suriyeli sığınmacılar” ve “Afrin’e yönelik askeri operasyon”la ilgili tartışmaları sürüyor.
Tartışma bir yandan işçiler arasından yapılan haberler öte yandan da işçilerin gazetemize bu konuyla ilgili gönderdiği mektuplarla devam ediyor; daha da edecek görünüyor.
3 Mart 2018 tarihli gazetemizde, İstanbul Çağlayan’da tekstil atölyelerinde çalışan Suriyeli sığınmacı işçilerle konuşarak yapılan haber-röportajda ve Adana’dan gelen Suriyeli işçinin mektubunda, bu suçlamalara yanıt verildi. “Vatanlarını savunmamak”, “Türkiye’de işçilerin yaşama ve çalışma koşullarını kötüleştirmek”le suçlanan sığınmacı işçiler, sadece neden Türkiye’ye gelmek zorunda kaldıklarını anlattılar. Ama onların kısa hikayeleri bile, onlara her yerde yapılan suçlamalara “yanıt” mahiyetindeydi.
Gazetemizin aynı sayısında bir de bir Ford Otosan işçisinin daha önce yazdığı mektuba yönelik eleştirilere verdiği ve kendi görüşlerini daha ayrıntılı açıkladığı bir mektubu da yayımlandı.
Kuşkusuz gerek gazetemize gelen mektuplardaki Suriyeli sığınmacılara yönelik olarak “Vatanları için savaşmayıp Türkiye’ye sığınmaları”, gerekse “Türkiyeli işçilerin çalışma ve yaşama koşullarını daha da kötüleştirdikleri”nden başlayan suçlamalar, hem eleştirenlere ve hem de eleştirilenlere hak vermek ya da “haksız” demek için pek çok neden bulmak mümkün.
Nitekim; Afrin harekatına Türk askerinin gönderilmesine karşı çakanlar, bu karşı çıkışlarını, “Suriyeli sığınmacılar gönderilsin” talebi arkasına saklıyorlar. Ya da Suriyeli işçilerin, “Kendi vatanları için savaşmayıp Türkiye’ye sığınması”nın yol açtığı sosyal sorunları sıralayıp, “Onlar gelmese bu sorunlar bu kadar büyümezdi” diyebiliyorlar. Ki, mantıksal bakımdan bu iddialar geniş bir çevre tarafından “haklı” bulunuyor!
Suriyeli işçiler de kendi taraflarından bakarak, “Sığınmacı olmaktan başa bir çare bulamadıklarını” söylüyorlar. Onların gerekçeleri de “Hayır öyle değil” denilecek cinsten gerekçeler değil. Nitekim, Suriyeli sığınmacı işçilerle yapılan haber-röportajda Suriyeli işçiler; “Suriye halkı için bir gelecek yaratmıyorlar, her gün ölün diyorlar...”
“Kimin ne için savaş açtığını bilmeden çıkıp geldik. Tek derdimiz bombaların altında ailemizi kurtarabilmek. Sonrasında açılan bir sınır vardı o da Türkiye. Hiç sorgulamadan geldik. Geriye bıraktığımız kimi akrabalarımız öldü, kimisi hâlâ yaşamaya çalışıyor. Şimdi zor bela iş yapmaya çalışıyoruz. İki ay çalışıyor, iki ay boştayız. Yaşamak için başka yol bırakmadılar bize, böyle yaşamaya mecbur kaldık...”
“Ailem savaştan ölmemem için buraya gönderdi... Esad askeri olmak ya da ÖSO veya IŞİD’e asker olarak heba olmak istemedim. Ailem de beni gönderdi buraya. Büyük devletler girdi ülkemize, sonra her yerde karşı karşıya gelen bir sürü asker... Kim kimin tarafı... Taraf olmazsan öldürülüyorsun. Afrin’de istenen de o. Teröristleri temizlemek değil dert... kimsenin ölmesini istemiyoruz... Ama kimse ölmesin, savaş olmasın”... diyen sığınmacıların söyledikleri için kim “Hayır öyle değil” diyebilir?
Bu tartışmalardan da açıkça anlaşılıyor ki; daha anlaşılır sonuçlar çıkarabilmek için tartışmayı derinleştirmek gerekiyor.
Eğer tartışmayı;
1) Suriye’deki savaşın neden ve nasıl çıkarıldığı, bunda kimlerin rolü olduğu, cihatist gruplarla rejim, bölge gericilikleri ve emperyalist müdahaleciler arasında kalan Suriye halkının nasıl bir hayat-memat sorunu içine itildiği, çaresizliğe sürüklendiği,
2) Sorunu sığınmacı Suriyeli işçilerin değil ama dünya işçi sınıfı ve Türkiye işçi sınıfının Suriye’de süren kanlı iç savaş karşısındaki tutumunun ne olması gerektiği ile bağlantı içinde tartıştığında da, kuşkusuz ki herkesi haklı olduğu değil ama en azında olup bitende Suriyeli işçilerin bir suçu ya da sorumluluğu olmadığı, Afrin’e Suriyeli işçiler göndermenin de Türk, Kürt ya da başka milletlerden işçileri göndermek kadar yanlış olacağı, böyle bir talebin her şeyden önce işçi enternasyonalizmi ile bağdaşmayacağı, Türkiye’nin işçilerinin, sendikalarının... işçiden yana kesimlerinin kedilerine düşen rolün tartışılmasına kadar ilerletirsek, sorunu daha verimli bir biçimde tartışacak bir zemine çekmiş oluruz.
Bu da hem gazetemize hem de onun muhabirlerine ve köşe yazarlarına tartışmayı mümkün bütün yönleriyle derinleştirme yükümlülüğünü getirmektedir. Ancak bu yükümlülüğü yerine getirdiğimiz ölçüde ülkeyi ve bölgeyi bu kaosa sürükleyen emperyalist ve onların iş birlikçisi gerici güçlere karşı her milliyetten işçilerin birleştirilmesini başarabiliriz.
- Metal TİS'i ve bir kez daha sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu 08 Şubat 2020 00:08
- Şimdi gözler 5 Şubat’ta başlayacak metal grevinde! 31 Ocak 2020 00:12
- Grev komiteleri etrafında örgütlenme günleri 25 Ocak 2020 00:30
- Örgütsüzlük bir işçi sağlığı sorunudur! 22 Ocak 2020 00:21
- Şimdi zaman, gerçek bir grev için birleşme zamanıdır 18 Ocak 2020 00:00
- Din ve milliyetçilik istismarcılığı artık eskisi kadar etkili değil 15 Ocak 2020 00:40
- İşçiler siyasetle uğraşmadan kazanılmış haklarını bile savunamaz! 07 Ocak 2020 23:31
- İşçiler, iki 2020’den birini tercih edebilir! 03 Ocak 2020 00:29
- 2021 asgari ücretinde de aynı oyun sahnelenmesin diyorsak... 28 Aralık 2019 00:45
- "Asgari ücret"te bu yıl da aynı oyun sahnede! 21 Aralık 2019 00:36
- Ya işçiler devreye girerek kazanacak ya da hiçbir şey! 14 Aralık 2019 00:42
- MESS’in TİS’i YHK’ye götürmesi önlenmek isteniyorsa... 11 Aralık 2019 00:45