‘Ülkemizin içinde bulunduğu hassas durum’ meselesi (2)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Ülkemizin sathında sıkça dillendirilen kimi sözcükler nedense hiç eskimedikleri gibi, tam aksine şu ya da bu vesilelerle anında “tedavül”e girip gündemin merkezine “resmen” postlarını seriyorlar.
Bu bağlamda mesela hemen hemen hiç demode olmayan, deyim yerindeyse bayatlayıp kokuşmayan, dahası da tıpkı bir nevi “cankurtaran” misali imdadımıza yetişmesini, milletçe hepimizi canıgönülden kucaklamasını, kundaktaki bebek gibi sarıp sarmalamasını istediğimiz sihirli bir kavramın peşi sıra sanki tazılara taş çıkartırcasına ha babam de babam koşuşturup duruyoruz:
“Milli birlik ve bütünlük...”
Gerek misakımızın milli sınırları dahilinde, gerekse uluslarası arenalarda işlerimiz aksayıp terso gittiğinde, güya ince eleyip sık dokumamıza rağmen yine de “evdeki hesaplarımız çarşıya uymayınca”, beceriksizce, acemice attığımız yampiri, paytak adımlarımızın çamura saplandığını, uykusuz geceler boyunca kurduğumuz hayallerin fos çıktığını görünce; her daim gölgesine sığınacağımız adres, kapısını çalacağımız sihirli sözcüklerden biri çok şükür hazır ve nazır!
“İstikbalimize, istiklalimize göz diken dahili ve harici düşmanlarımız...”
Yamuk ekseni etrafında dur durak demeden dönenip duran şu alemde, tıpkı şarkılarda terennüm edildiği gibi “ her şey yalan”, buna mukabil sadece ve sadece “ölüm” gerçek olduğuna göre, hele hele buna ilaveten bir de atalarımızın buyurdukları “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” tekerlemesine bakılırsa; anlaşılan o ki, yarım yamalak veya yalapşap kotarmaya kalkıştığımız bilumum işlerimiz eninde sonunda duvara tosladığında, çıkmaz sokaklara saptığında, dilimizde pelesenge dönüştürüp kapısını tokmaklayıp durduğumuz bu sihirli sözcüklerden medet umuyoruz ama her defasında boşa kürek çekiyoruz nitekim!
Nitekim yıllar yılı ülkemizin “taht”ında, daha da doğrusu “payitaht”ında kurulup oturan iktidar mensuplarının neredeyse cemi cümlesi, memleketin semalarında işler sarpa sardığında bunun nedenlerini bizatihi kendi zaaflarına bağlamak yerine illa sağda, solda düşman, hain, bölücü arayıp, bunu da bir nevi “yaşam biçimi”ne dönüştürmeyi huy bellediler, belliyorlar!
On altı yıldan beri ülkenin en üst makamlarında , en şatafatlı koltuklarında şu sıralar oturan “muhterem zevat” ve onların “hıng deyici”leri kendilerince memleketi cennete dönüştürmek için ellerinden geleni esirgemediler ama öte taraftan ne hikmetse gele gele nihayetinde “ülkemizin içinde bulunduğu hassas durum” kayasına tosladık!
“Hassas durum...”
Yani?
Yani, hassas durum nedeniyle sade suya tirit “vatandaş” olarak ona buna bulaşma; etliye sütlüye karışma; “üskek tepeler”den gelen “ferman”lara harfiyen uy; zırt pırt hak, hukuk, adalet gibi kavramları diline dolayıp ortalıkta görünme; barış havariliğine soyunma; en önemlisi de kazara da olsa kilosu yirmi dokuz liraya bol yağlı, vıcık vıcık kıyma bulduğunda otur haline şükret Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30