10 Mart 2018

Muhsin Ertuğrul ve sinemamız

1922 yılında Muhsin Ertuğrul sinemaya girer ve sinemamızın “Tiyatrocular Dönemi” olarak adlandırılan evresi başlar. Muhsin Ertuğrul’un, 1939 yılına kadar (Başından sonuna kadar damgasını vurduğu), tek isim olarak anıldığı, tiyatrocuların egemenliğinde geçen, çekilen 27 filmden 23’ünü Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘uzunca’ bir dönemdir bu. Dönemin diğer isimleri de -Mümtaz Osman adıyla senaryolar yazan, kendi adıyla filmler yöneten Nâzım Hikmet dışında- İstanbul Şehir Tiyatrosu kadrosundan oluşur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Muhsin Ertuğrul, ulusal konulara yönelse de (Ateşten Gömlek-1923, Bir Millet Uyanıyor-1932) “1922-1953 yılları arasında yönetmiş olduğu 30 filmin en azından üçte ikisi ya yabancı kaynaklardan alınmıştır ya da Batı sinemasının çeşitli etkilerini taşımaktadır. Ancak yönetmenimiz ilk filmlerinde aslında yerli kaynaklara el atar, gerçek olaylardan hareket eder, edebi yapıtlardan yararlanır. Ses getiren konular seçmiştir.”

Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, dönemi başlatan ilk film “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk” (1922), yaşanmış günlük bir olaydan senaryolaştırılır. Hem Muhsin Ertuğrul’un Türkiye’de yönettiği hem de ilk özel yapım şirketi Kemal Film’in ilk filmi olan “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk”ta, bir umutsuz aşk üçgeninde kalan Şişli güzeli Mediha Hanım’la, eski sevdalısı Kemal Bey ve Sadi Bey’in öyküsü anlatılır. Sefalete sürüklenmiş eski sevgili tarafından öldürülmüş hafif meşrep bir kadın ve sefil olmuş iki sevgili... Bu filmin uyarlama olmayan ‘özgün’ senaryosu da Muhsin Ertuğrul’a aittir. 

“Filmin en ilginç noktası, Kemal Film için -Nijat Özön’ün çok yerinde işaret ettiği gibi- adeta bir gelenek yaratmış olmasıdır. 35-40 yıl sonra Osman Seden’in senaryosunu yazdığı veya yönettiği birçok filmde ‘İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk’ın temelleri tazelenecektir; Kötü kadınlar, tutku yüzünden mahvolan küçük kent soylular, cinayet, haksız yere suçlanan biri, belleğini yitiren başka biri ve her şeye rağmen mutlu bir son.”

Ertuğrul, aynı yıl yine Kemal Film adına Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanından uyarladığı “Boğaziçi Esrarı”nı yönetir. Zevk ve şehvete düşkün, tekkesine gelen zengin kadınlardan yararlanan, ölen önceki şeyhin karısıyla evlenmesine rağmen başka kadınlarla da ilişki kuran Bektaşi Şeyhi Nur Baba’nın öyküsü anlatılır filmde. Dönemine göre oldukça cüretkar bir öyküyü sinemaya aktaran Ertuğrul’un sonraki filmi, yine bir edebiyat uyarlaması olan “Ateşten Gömlek”tir (1923). Film Ertuğrul’un en önemli çalışması olarak kabul edilmiş, beğenilmiştir. “Bu film, savaşın henüz silinmemiş, unutulmamış acılarının, sevinçlerinin sanat aracılığıyla belgelenmesiydi. O devrin sinema tekniğine göre plan, görüntü, gerilim, eylem bakımından kuruluşu çok başarılıydı.” “Ateşten Gömlek filminin olay yaratması salt güncel ve ulusal konusundan, alındığı romanın niteliğinden gelmiyordu. Türk sinemasının ilk kez gerçekle yüz yüze geldiği söylenebilir. Film bu çok önemli gerçeği kendi olanaklarına göre yansıtıyordu. Üstelik ilk konulu Kurtuluş Savaşı filmi idi.”

Filmi önemli kılan başka bir özelliği de, ilk kez Türk kadın oyuncuların bir filmde yer almasıydı. Bu kadın oyuncular Neyyire Neyir ve Bedia Muvahhit’ti. Cumhuriyet sonrası sinemamızda kadın oyuncularla ve ilk yıldızlarımızla ilgili notları sonraya bırakarak Muhsin Ertuğrul ve sinemamızın ilkleriyle ilgili değerlendirmelerimizi sürdürelim.

“Ateşten Gömlek” filmindeki başarılı çıkıştan sonra başarısız bir deneme olan ve dönemin sonuna kadar sürdüreceği tiyatrovari sinema örneği olan bir oyun uyarlaması “Leblebici Horhor”u (1923) yönetir Muhsin Ertuğrul. “Kız Kulesinde Bir Facia”da (1923) bir kuduz öyküsü anlatılır. Yaşlı bir fener bekçisinin oğlu kuduz bir köpek tarafından ısırılır. Yaşlı baba, kuduran oğlunu öldürür. Kayıp filmlerden olan “Sözde Kızlar” da (1924) Peyami Sefa’nın aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Toplumsal yergi olan öyküde, Batı Anadolu’nun Yunanlarca işgal edilmesinden sonra İstanbul’a gelen Mebrure, akrabası Nâfi Bey’in ailesine sığınır. Sefahat içinde yaşayan ailenin oğlu Behiç, Mebrure’ye göz koyar. Gayrimeşru çocuğunu öldüren Behiç tutuklanır, metresi Belma intihar eder. Çaresiz kalan Mebrure de babasını bulabilme umuduyla tekrar Anadolu’ya döner.

Sinemaya ara vererek Rusya’ya giden Muhsin Ertuğrul, dönüşünde İpek Film adına bir kez daha fakat bu kez bir oyun uyarlamasından Kurtuluş Savaşı öyküsü olan “Ankara Postası”nı (1928) yönetir. Melodramatik bir öykünün anlatıldığı “Kaçakçılar”ın (1929) konusu şöyledir: Fakir bir balıkçı ailesinin oğlu bir kaçakçı çetesine girer. Bir çatışmada kardeşini vurur. İstanbul’da ikinci bir çatışmada polis tarafından tutuklanır. Anneleri kahrından ölünce, ailenin beslemesi iş aramak için geldiği İstanbul’da kötü yola düşer. Kıza aşık olan çoban İstanbul’a gelerek kızı bulur, kurtarır ve evlenirler. Kardeşini vuran genç ise idam sehpasında can verir.

Aynı kadına aşık olup, başlarına türlü felaketler gelen iki kardeşin öyküsünün anlatıldığı “İstanbul Sokaklarında” (1931), “Türün sonradan defalarca kullanılacak tüm tiplerini ve anlamsızlıklarını taşımaktadır: Dürüst delikanlılar, saf genç kızlar, kötü bar kadınları, kardeş çatışmaları, fedakarlıklar, son anda mucizevi şekilde iyileştirilen tıp tarihinde benzeri olmayan hastalıklar, koruyucu melekler, şarkılar ve mutlu son.” “İstanbul Sokaklarında, Ertuğrul ve Türk sineması için birkaç açıdan ‘ilk’ film olma niteliği taşır: İlk sesli film, ilk ortak yapım, ilk şarkılı melodram gibi.” Yeşilçam dönemi ticari sinemasında örneğini çokça göreceğimiz öykülerin ilklerini barındıran bu filmin ardından yönettiği “Bir Millet Uyanıyor” (1932) ile Kurtuluş Savaşı yıllarına dönüş yapar Muhsin Ertuğrul.  

Ertuğrul’un 1933-1939 yılları arasında yönettiği müzikli güldürüler, şarkılı melodramlar dışında öne çıkan filmi, 1934 yılında yönettiği “Aysel Bataklı Damın Kızı” ilk köy filmi denemesidir. Öykü, en ağdalı biçimde anlatılan bir melodramdır. Suçsuz delikanlı, iğfal edilmiş genç kız öyküsü köy dekoru içinde anlatılır.

Tiyatrocular Dönemi’nin oyuncuları tiyatrocu, oyunları tiyatrovaridir. Filmler ağırlıklı olarak uyarlamalar ve yabancı etkili öykülerden yapılmıştır. Bütün eleştirilere, olumsuzluklara rağmen “Film türlerinin ilk örnekleri -dram, melodram, güldürü, köy filmi, polis filmi, Kurtuluş Savaşı filmi, tarihsel film, operet filmi, vb.- bu dönemde ortaya kondu.” Muhsin Ertuğrul Geçiş Dönemi’nde de filmler yönetir.

Evrensel'i Takip Et