Şimdi gerekli olanı yapmak
İçerdiği hükümlere bakılacak olursa, Mecliste kabul edilen seçim yasası, seçimleri her yolla AKP-MHP ittifakına kazandırma yasasıdır. Burada bu gerici yasanın maddelerini tartışmak niyetinde değiliz. Bunlar zaten yeterince biliniyor. Ama bazı çevrelerde bu seçim yasası ile seçimlere girilip girilmemesi üzerine, seçimlerin boykot edilmesi ihtimali üzerine bir tartışma yürüyor. Seçimler vaktinde yapılırsa önümüzde daha bir buçuk yıldan fazla bir zaman bulunuyor.
Demokrasi ve özgürlükler için mücadele eden kesimlerin bu zamanı nasıl değerlendireceğinin bir önemi bulunmuyor mu? Demokrasi için, demokratik bir seçim ortamı ve demokratik bir seçim yasası için mücadele etmek, bunun için birleşebilecek en geniş güçleri birleştirmek için çaba göstermek gerekmez mi? Bir taraftan bu tartışma yapılırken, diğer taraftan soruna sadece kabul edilen seçim yasası ve seçim günü sahtekarlıkların önüne geçilebileceği gibi dar bir bakışla da yaklaşılabiliyor. Açıkçası hatalı iki yaklaşım.
Oysa demokratik hak ve özgürlüklerin, demokrasinin kazanılması için kitleleri harekete geçirebilecek, onları şovenizm ve dini propagandanın etkisinden kurtarabilmeyi hedefleyen bir mücadele hattının örülebilmesi son derece önemli. Öncelikle böyle bir mücadele hattına girmek, sonra neler olabileceğini görerek ileriye dönük adımlar atabilmek gerekirken, daha baştan tartışmayı ve mücadeleyi kısır ve kitleleri harekete geçirmekten yoksun bir platforma hapsetmek ağır bir yanlış olur.
Demokratik, ilerici, sosyalist güçler tüm baskı ve yıldırma saldırısına karşın halka gerçekleri açıklamayı başarmak zorunda. Bu geniş anlamıyla ele alınacak olursa ‘Kuru bir propanganda çalışması” değildir. Son günlerde ortaya çıkan bir kaç gelişme bile iktidarın bastığı zeminin ne kadar yumuşak olduğunu gösterdi. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, dinde güncelleme gibi tartışmalar, basılan zeminin oldukça kaygan, iktidarın arkasında toplanmış gibi görünen güçlerin derin çatlaklara sahip olduğunu açıkça ortaya koydu. Dahası onca baskı ve teröre rağmen İstanbul’da binlerce kadın yürüdü ve boyun eğmeyeceklerini, teslim olmayacaklarını haykırdı.
Erdoğan iktidarının savaş ve seferberlik havasını egemen kılarak, olağanüstü hal koşullarını kullanarak emekçi halk kesimleri içinde biriken hoşnutsuzluğu, genç kuşakların gelecekten duydukları derin kaygıları uzun süre yatıştırma ve bastırma olanağına sahip olmadığını görmek gerekir. Bunu öncelikle gören de bizzat iktidarın kendisidir. Çeşitli kesimlere dağıtmaya başladığı küçük rüşvetlerle, yobazlıkla yapılmış açıklamaları “düzeltmekle” halkın derinleşen hoşnutsuzluğunu yatıştırmaya çalışmak, iktidarın giderek daha sık yaptığı işler haline geldi.
Kazan kaynıyor. Kazanın altına sürekli odun atan ise muhalefet değil, uygulamaları ile iktidarın kendisi. Ekonomik ve siyasi olarak işlerin daha da çıkmaza gireceğini gösteren belirtiler çoğalıyor. Geçen her gün, ilerleyen her hafta, yaşanan her ay iktidarın aleyhine olacaktır. Elinde kullanabileceği tek araç ise giderek daha fazla çıplak zordur. Ama zorun farklı gelişmelere ebelik edebileceğini de tarihsel tecrübeler yeterince ortaya koyuyor. Öyleyse şimdiden yararsız tartışmalar yapmak yerine, halk hareketinin gelişmesini teşvik edecek, bu hareketin eğilim ve isteklerine göre alınacak bir tutumla hareket etmek daha doğru olmaz mı?
Evrensel'i Takip Et