'Gavur eziyeti' meselesi
Kirvem,
Ülkemizin “kader”inde son on altı yıldan beri tek başına damgasını vuran şu andaki iktidar partisinin yanı sıra, keza “devlet, millet” aşkı uğruna onun peşine takılıp “kuyruk” oluşturan, üstelik bir zamanlar kafasına estikçe ona buna “Ya sev ya terk et” diye posta koymayı kendince vazife edinmişken, geride bıraktığımız günlerde “amitoz” bir bölünme sonucunda ilerideki seçimlerde yüzde onluk seçim barajına takılmadan paçasını kurtarmak için şimdilerde iktidarldaki ağalarla “canciğer kuzu sarması” kesilip, böylece siyaset kulvarında usta jokeyler misali yan yana “eküri” at koşturup duruyorlar...
Cennet vatanımızın hepsi de elhamdülillah birbirinden değerli, aynı zamanda da birinci sınıf “vatandaş”ları olarak hep birlikte paşa paşa bu diyarlarda yaşayıp, dahası da yediğimiz önümüzde yemediğimiz ardımızda gül gibi geçinip giderken, ansızın kapımızı çalan bir “beka” sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu; ülkemizi yöneten yetkili, etkili, dirayetli ağızlardan duyar duymaz milletçe önce afallayıp, sonra da nereden, niçin çıktığını, daha da doğrusu nasıl hortladığını bilemediğimiz bu “beka hikayesi” nedeniyle hem şaşırdık hem de bu işin içinden hangi sihirli “formül” sayesinde kurtulacağımızın hesaplarına ister istemez balıklama daldık!
Kimileri “kefere” takımının temsilcileri, kimileri de “din” kardeşlerimiz oldukları halde ne hikmetse istikbalimize göz diken düşmanlarımız nedeniyle, önceleri mayınlarla, çitlerle, dikenli tellerle, son zamanlarda da resmen şapa oturan Suriye politikası sonucunda güney sınırlarımızın bir bölümünü de beton duvarlarla tahkim etmemize rağmen, yine de bu mübarek topraklarımıza yampiri bakan bilumum “hıyanet çeteleri”nin kim bilir hangi hesaplar sonucunda el ele verip beraberce tezgahladıkları şeytanca planlar nedeniyle gerçekten de bir beka sorunu yaşıyorsak; ehh o zaman bu işin, bu nahoş gidişatın sorumluları acaba ülkemizi bunca zamandan beri yönetmek için ortalarda bir vakitlerin Turist Ömer’i gibi gezinen yüce “devletlular”ımız mı, yoksa tıpkı türkülerde dillendirilen “Ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur” diyen “kara bahtımız, kem talihimiz”, ya da daha geçenlerde rahmete kavuşan “Kapıcı Cafer” mi acaba?
Yangından mal kaçırırcasına bir gece sabaha kadar her türlü yolu, “hokkabaz”lığı deneyip, dolayısyla önümüzdeki seçimlerde devreye sokulması için kırk türlü taklalar, tekme, tokat, yumruklar eşliğinde milletin yüce Meclisini curcunaya çevirip, “baypas” edip, akabinde de henüz ne idüğü belli olmayan, sonunun nereye varıp nerede noktalanacağı da meçhul bir “ittifak masalı”yla siyasi partileri kendi kafalarına göre “hiza”ya sokup, “kukla”ya çevirip, nihayetinde de bundan nemalanmanın hesaplarını yaparken, beri yandan da zaten yalpalayıp duran, rayına oturtulmayan demokrasimize atılan bu “çelme” sanki yetmezmiş gibi, üstüne üstlük bir de seçim sandıklarının başında ellerindeki “mührü” çarşaflara bile tepeden bakacak kadar uzunluktaki oy pusulalarının neresine taşırmadan, neresine bulaştırmadan basacaklarını bir nevi üç bilinmeyenli denklemler misali çözüp, dolayısıyla oy mu kullandıklarını yoksa “gavur eziyeti” mi çektiklerini kös kös düşünen “vatandaş”lar olarak hep birlikte “demokrasi oyunu”muzu sürdürmeye berdevam Kirvem!
Evrensel'i Takip Et