Suriye'de emperyalistler arası mücadele ve Afrin'in düşüşü
Fotoğraf: Envato
Belki sonda söylenmesi gerekeni söyleyerek başlayalım. Afrin operasyonunun başlaması nasıl sadece Türkiye’nin kararlılığı ile izah edilemezse, Kürt güçlerinin Afrin’den çekilmesi ve Afrin’in düşüşü de sadece Kürtlerin durumu ile açıklanamaz. Suriye’de ABD ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesi giderek belirginleşmekte ve Afrin, Guta, İdlib, Deyrizor gibi kentlerdeki gelişmeler de bu mücadelenin içinde bir anlam kazanmaktadır. Mesela Afrin konusunda Suriye rejimi, Türkiye’nin kenti ele geçirmesi halinde tıpkı Golan’daki İsrail sorunu gibi kalıcı bir sorunla karşı karşıya kalacağı endişesi ile buraya güç göndermek istemişti ki sınırlı bir milis gücü de göndermişti. Ancak asıl tehdidin ABD’nin kalıcı olması olduğunu düşünen Rusya, Suriye rejiminin bu yönde atmak istediği adımları engellemiş ve Afrin’in düşüşünün önünü açmıştır.
Bugün Afrin ve Suriye’de olup biteni daha iyi anlamak için belli başlı birkaç noktayı yeniden hatırlamak/hatırlatmak gerekiyor.
Afrin, Kürtlerin 2012 yazında ele geçirip kanton yönetimi kurdukları üç bölgeden biriydi. Ve aslında Türkiye’nin operasyonuna kadarki süreçte Suriye’nin en sakin bölgelerinden biri olarak sürekli göç almıştı. Öte yandan Afrin, Fırat’ın batısında yer alan tek Kürt kantonuydu ki Afrin’in Kobanê kantonu ile birleştirilmesi tıpkı Afrin operasyonu gibi Rusya’nın oluruyla yapılabilen ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu ile engellenmiş ve Afrin diğer Kürt bölgelerinden büyük oranda izole edilmişti. Fırat’ın doğusunda ise Kobanê direnişi sürecinden başlayarak Kürtler, ABD ile iş birliği yapmış ve bu iş birliği Türkiye’nin itirazlarına rağmen ABD’nin YPG’nin en büyük bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçlerine (DSG) ağır silahlar vermesi ve Rakka-Deyrizor operasyonları sürecinde yeni bir boyuta taşınmıştı. Bu dönemde Kürtlerle müzakereler yürüten Rusya ise, Fırat Kalkanı’ operasyonuna olur vererek Kürtlerin gücünü sınırlanmak ve onları kendi himayesinde bir çözüme zorlamak istiyor ancak öte yandan da Türkiye’nin Afrin’e olası müdahalesini engellemek için Afrin sınırına kendi askerlerini konuşlandırıyordu.
ABD, Trump döneminde Suriye ve bölge (Ortadoğu) genelinde Obama dönemindeki çıkarlarını koruyarak uzlaşma tutumundan gerilimi tırmandırmaya yönelik müdahaleci bir tutuma yönelmişti. ABD’nin Nisan 2017’de İdlib’e bağlı Han Şeyhun’a kimyasal saldırı gerekçesiyle Suriye rejiminin Humus’taki Şayrat Hava Üssüne yaptığı füze saldırısı bu politikanın ilanı oldu. 2017 sonunda Rusya Lideri Putin, Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssüne giderek burada Esad ile görüştü. Putin bu görüşmeden sonra Suriye’deki askerlerinin büyük bölümünü geri çekeceklerini açıklamış ve Suriye’deki diğer güçlere de -elbette öncelikle ABD’ye- buradaki askeri güçlerini geri çekme çağrısını yapmıştı. Bu çağrıya ABD’den “Eğer Rusya çekilecekse bu onların seçimi fakat biz müttefiklerimizle ülkede istikrar sağlamaya devam edeceğiz” yanıtı gelmişti. Aslında Rusya’nın da bir yere çekildiği yoktu, çünkü Tartus’taki deniz ve Lazkiye’deki hava üslerinin kullanımı konusunda Suriye rejimi ile yeni bir anlaşma imzalamıştı. Yani bu çağrı ABD’nin Suriye’de kalıcı olma çabalarına karşı yapılmış bir çağrıydı.
İşte Rusya ve ABD arasındaki egemenlik mücadelesinin giderek daha görünür olmaya başladığı bir dönemde Suriye rejimi tarafından daha önce kullanılmayan bir üslupla “ABD ile iş birliği yapan güçlerin vatan haini” olduğu açıklaması yapıldı. Bu gelişmeler uzunca bir süredir Afrin’e operasyon için fırsat kollayan Türkiye’deki iktidarı da hareketlendirdi. Afrin sınırına güç yığılmaya başlandı. Ocak 2018’de ABD cephesinden yapılan aralarında DSG’nin de yer aldığı güçlerden 30 bin kişilik ‘sınır güvenliği’ ordusu kurulacağı açıklaması, adeta süreci provoke etmek için yapılan bir açıklama oldu. ABD’nin Kürtlerle iş birliğini Suriye’de kalıcı olmak için kullanma niyetini yeni bir hamle ile ortaya koyması -ki ordulaşma girişimi, Suriye rejimi ve Rusya’nın önüne geçmek istedikleri federe çözüm yönünde bir adım olarak anlam kazanıyordu- Rusya’nın Türkiye’nin Kürtlere yönelik yeni müdahalesine ‘olur’ vermesinin önünü açtı. Rusya ile yapılan pazarlıklar ve Rusya’nın Suriye hava sahasını Türk uçaklarına açması sonrasında 20 Ocak’ta Afrin operasyonu başlatılmıştı.
Fırat Kalkanı’ndan sonra bir kez daha Türkiye’nin önünü açan Rusya, Kürtleri daha da zayıflatmak ve Kürtlerle iş birliği yapan ABD’yi NATO üyesi Türkiye üzerinden sıkıştırıp planlarını bozmak istiyordu. ABD bu planı boşa çıkarmak için önce “Afrin bizim operasyon alanımızda değil” açıklamasını yapmış ve ardından Türkiye’nin Afrin’den sonraki hedef olarak açıkladığı Menbic konusunu Türkiye ile birlikte çözmeye hazır olduğunu bildirmişti-ki, geçtiğimiz günlerde görevden alınan Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye ziyaretinde bu sorunu çözmek için ortak komisyon kurulması konusunda anlaşma yapıldı. ABD’nin derdi Kürtler değil, Fırat’ın doğusundaki üslerini kalıcı hale getirmekti. Bunun ötesindeki konularda -mesela Kandil ve Şengal’deki PKK güçlerine karşı olası operasyonlara istihbarat desteği sağlama vb. konularda- pazarlıklara açıktı.
Afrin operasyonunun birinci ayının dolduğu günlerde rejim yanlısı-İran destekli milis güçlerin Afrin’e girdiği haberleri geldi. Başta da belirttiğimiz gibi Suriye rejimi ve en önemli bölgesel destekçisi İran, Türkiye’nin Afrin’de kalıcı olabileceği kaygısıyla operasyonun kent merkezine yönelmesinin önüne geçmek istiyor ve sayıları az da olsa Afrin’e gönderilen milis güçleri bu isteğin ifadesi olarak anlam kazanıyordu. Ancak Suriye rejimi ve İran’ın bu hamlelerini boşa çıkaran müttefikleri Rusya oldu. Çünkü bu hamle kaçınılmaz bir şekilde Rusya’nın İran ve Türkiye ile Astana’da kurduğu iş birliğinin sonunu getirecek, Rusya ve İran’ın Türkiye’yi karşılarına almasına neden olacaktı. Ve Rusya, ABD’nin planlarını bozmak için Türkiye ile ilişkileri sonuna kadar zorlamak istiyordu.
Bu gelişmelerin Afrin için ortaya çıkardığı sonuç şuydu: Bütün hesaplarını Fırat’ın doğusu için yapan ABD, Afrin’de Kürtleri yüz üstü bırakmış ve Türkiye’nin Kürt karşıtı politikasını ABD’yi sıkıştırmak için bir olanak olarak kullanmak isteyen Rusya ise, Türkiye’yi kaybetmemek için Afrin’in kapılarını sonuna kadar açmıştı. Sonuç olarak Suriye’de egemenlik mücadelesi halinde olan iki kampın da -ABD ve Rusya- Afrin’de saldırılara açık bir şekilde ortada bıraktıkları Kürtler, mevcut koşullar içinde geri çekilme taktiğini benimsemek zorunda kaldılar.
Türkiye’nin cihatçı çetelerden devşirilen ÖSO’cularla birlikte Afrin’de gerçekleştirdiği “milli zafer”in özeti budur. Bu arada bir noktayı belirtmeden geçmeyelim. Afrin’in yıkılmadan ele geçirilmiş olması, Türkiye’nin sivillere yönelik hassasiyetinin bir kanıtı olarak sunuluyor. Oysa bugün Afrin’in Rakka ya da diğer kentler gibi yıkılmadan ele geçirilmesinin nedeni zaten savaşçıların önceden kenti terk etmiş olmasıdır. Yoksa bırakın Suriye’yi bugün Sur’un, Cizre’nin, Şırnak’ın, Silopi’nin yerlerinde yeller esiyor!
Bitirirken söyleyelim: Bugün zafer havası içinde yaratılan toz dumanın etkisi geçtiğinde Türkiye yeniden Suriye gerçekleriyle yüz yüze kalacak. Çünkü bugün zafer olarak sunulan şey, Türkiye’yi iki emperyalist gücün çatıştığı bir alanın orta yerine sürüklemekten başka bir anlam ifade etmiyor. Ötesinde Türkiye’deki iktidarın Kürtlerin kazanımlarını tehdit olarak gören politikası, bu emperyalist güçlerin Türkiye’nin hassasiyetlerini kendi çıkarları için kullanmasına fazlasıyla olanak sunuyor.
Bu durumda Afrin’de zafer olarak sunulan şey, ülkedeki iktidarın Türkiye’yi yeni tehlikelere doğru sürüklemesinin önünü açıyor. Dolayısıyla propaganda edilenin aksine emperyalist planları boşa çıkarmanın yolu müdahaleci politikalardan değil, emperyalist planlarla iç içe geçmiş bu müdahale politikalarına karşı bölge halklarının çıkarına olan barışçıl politikaları savunmaktan geçiyor.
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00