20 Mart 2018

Yaklaşık 20 yıldır İzmirli sağlıkçılar her 14 Mart Tıp Bayramı'nda “Faili meçhul cinayetlerde katledilen sağlık çalışanları” için buluşuyor. Ellerinde kırmızı karanfil, dillerinde hep aynı şiir: 

“biz bir parça acemi bir su yorumcusuyuz 
öteden beriden dayanıklılık taşırız durmadan”. Şairleri Turgut Uyar, şiir “Su Yorumcularına”. Derken son dize ile denize karanfil bırakılır: 

“eririz tükeniriz, toplanır yaratırız. bu bize aşktır 

biz belki de en uzun yaşamalı bir su’yuz”

Faili meçhullerde failin bulun(a)mayışı bir çaresizlik değil “tercih” olarak karşımızda durur. Ortak özellikleri cinayetlerin “etkin araştırılmamasıdır”. Bu özünde topluma bir ‘niyet’ yansıtmasıdır.

Politik faili meçhuller süreci bir yönü ile iş cinayetlerine de benzer. Ülkede yakın yıllara kadar “iş cinayetleri” tanımı hiç kullanılmadı. “İş kazası / meslek hastalığı” tanımları ile süreç tıbbileştirilerek fail ‘Cinayet mahallinden adeta kaçırıldı’, aynen birçok politik faili meçhul cinayette olduğu gibi.

Çok yerinde bir tespitle geçen hafta gazetemizde yer alan yazısında Dr. Gültekin Akarca “İşçi sağlığı bir sağlık sorunu değildir” demiş ve eklemişti: “Hekimlere işçi sağlığının bir sağlık sorunu olmadığını, sınıflara bölünmüş ve işçi sınıfının toplumların neredeyse yüzde 90’ını oluşturduğu bir dünyada sağlığın işçiler için sorun ve konunun tıbbi değil sınıfsal olduğunu anlatmak gerekiyor.”

Buradan hareketle İzmir’de sağlıkçılar ve mühendislerin tanığı oldukları iş cinayetlerinde yaşamını yitirenler için bu 1 Mayıs’ta denize karanfil bırakacağı aşikar.  Aynen her 14 Mart’ta faili meçhul cinayetlerde katledilen sağlık çalışanlarını andıkları gibi. Ellerinde kırmızı karanfil dillerinde aynı şiir...

Faili meçhul cinayetler ve iş cinayetlerini yan yana anınca usumda iki kardeş buluştu. Hekim, Bilim İnsanı Prof. Dr. Muzaffer Aksoy ve Yazar, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Muammer Aksoy. Muammer Aksoy 31 Ocak 1990’da faili meçhul bir cinayette katledilmişti. Kardeşi Muzaffer Aksoy ise işçi sağlığına dair önemli buluş ve araştırmaları olan dünyaca tanınmış bir tıp bilim insanı. 

Tanı koyduğu ‘lösemi ( kan kanseri)’ olgularında, ayakkabı sayacısı (tutkal sürücüsü) olarak çalışan işçilerin sıklığını görünce bu konuda bir araştırma bağlamında işyeri ziyaretlerine ve işyeri ortam incelemelerine başlar Muzaffer Aksoy Hoca. Bu ziyaretlerde ayakkabıcıların 1960’lara kadar geleneksel yöntemlerle tutkal hazırladıkları için benzen kullanmadıklarını sonrasında ise ticari ürünleri almaya başladıklarını öğrenir. Bunların içinde ise eritici niteliği en yüksek ve fiyatı en ucuz olan benzen kullanılmaktadır. Üstelik ‘lösemi’ sıklığı sonraki sürece denk gelmektedir. Buradan yola çıkarak ‘lösemi ve benzen’ ilişkisini merceğe alır. Çalışmalara retrospektif olarak 1960 yılından başlar, 1970’li yıllarda sonuçlandırır. “Arkadaşlarıyla birlikte, istatistik yöntemlerden de yararlanarak, 21 yılda benzen kullanılan işyerlerinde çalışan 29 bin işçinin sağlık taramasından geçmesini sağlar”. İşçi taramaları, İstanbul’da Gedikpaşa ve Beyazıt’ın ara sokaklarındaki ayakkabı imalathanelerinde gerçekleştirilir. “Bunun yanı sıra benzenin üretildiği Zonguldak Kok Fabrikası, Ereğli ve Karabük’teki fabrikalarda da incelemeler yapar. Sonuç nettir: Benzen, lösemiden sorumludur. Prof. Aksoy’un araştırma sonuçları ABD’de tıp dergisi Blood’da 1974 yılında yayımlanır. Bu da dünya çapında rastlanan ilk bilimsel veridir.

Prof Dr Muzaffer Aksoy’un bu buluşu ABD’de yankı bulur ve ABD Çalışma Bakanlığı benzen kullanımının işyeri ortamında 10 ppm’den 1 ppm’e düşürülmesini kararlaştırır. Ancak şirketler kâr hırsı ile yasağı kaldırmaya çalışır. Büyük davalar açılır, bu davaların baş tanığı Prof. Dr. Muzaffer Aksoy’dur. 1977 yılına gelindiğinde ise “Zorlu sorgulamalar ve hukuki mücadelelerden sonra, insanlık ve bilim kazanmış ve benzenin ufak miktarlarda bile lösemiye yol açtığı kabul edilmiştir.”

Bilindiği üzere yakın yıllara kadar lösemi ölümcül bir hastalıktı. Lösemi / benzen ilişkisi kanıtlanmasaydı kim bilir nice iş cinayeti “lösemi” tanısı ile maskelenecek, tıbbileştirilecekti. İnsanlık Muzaffer Aksoy Hoca’ya müteşekkir. Ama hiç de kolay değil halk için bilim üretmek. Misal Onur Hoca, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu. Prof. Dr. Hamzaoğlu, 2011 yılında yürütmekte olduğu “Kocaeli’nin Dilovası ve Kandıra İlçelerinde Yaşayan Gebelerden Doğan Bebeklerde Ağır Metal Maruziyeti İle Büyüme ve Gelişme Durumu” isimli projesinde elde ettiği verileri basın yoluyla kamuoyuna açıkladığında adeta saldırıya uğramış ve yargılanmıştı. Ve şimdi sevgili Onur Hocamız tutuklu...

Ve Prof. Dr. Muammer Aksoy, ölümü faili meçhul kılındı, “örtüldü”. Kardeşi Muammer Hoca iş cinayetlerindeki faili, katili deşifre etmişti insanlık adına. Şimdi bir vefa borcu var insanlığın hocaya. Kardeşinin faillerini bulmak, unutturmamak.

Sağlıcakla kalın.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et