Sokak 'konum' atıyor
Fotoğraf: Envato
“...uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM...”
Nâzım Hikmet
Muhalefet üzerine yazmayı planlıyordum...
Ama... Muhalefet olunca mevzu, kafam dağıldı...
Düşüncelerimi toparlamaya çalışırken, masa üstündeki ‘muhalefet’ dosyasına ilişti gözüm...
Ayarttı, dikkatimi...
Sağ tıkladım: ‘Muhalefet’ açıldı...
‘Sol tık’ beklerken ‘sağ tık’; var bi’uğursuzluk...
Neyse...
Neden ve nereden almışsam; kes-yapıştırmışım:
“Halk arasında ‘al basması’ olarak bilinen karabasan olgusuna bilim dünyasında uyku felci deniyor.”
Gözümü ovuşturdum... Yeniden okudum... Kontrol ettim; ‘muhalefet’ dosyasında olduğumu teyit ettim... de...
Muhalefet ile bu okuduklarım arasındaki irtibatı çözemedim?
Niye kaydetmiş olabilirim ‘uyku felci’ tarifini?
“Al basması”na mı bi mana yükledim acep?..
Hani “al”... “kızıl basması”... filan...
Bi’ihtimal, deyip devam ettim...
Alt satırda...
Başlık şöyle:
UYKU FELCİ NASIL OLUYOR?
“Bildiğimiz şu:” deyip devam ediyor:
“Rüya görürken eylemlerimiz hayal gücümüzle sınırlıdır. Hepimizde bir güvenlik mekanizması vardır ve bu mekanizma bizi bir şekilde felç ederek planlama sinyallerinin beyinde eylem sinyallerine dönüşmesini, yani rüyamızda yaptığımız hareketleri gerçekten yapmamızı önler.”
Anladınız mı?
Ben de!
Tane tane okuyup, satır satır not alıyorum ki, merakımı gidereyim:
Hepimizdeki “Güvenlik mekanizmasının bizi felç ederek planlama sinyallerini eylem sinyallerine dönüşmesini engellemesi...”
Böyle mi?
İyi de muhalefetle ne ilgisi var?
Var mı?
Çözemedim ama yeni bir yazı yazacak vaktim yok...
“Firari yazar” sabıkası taşırken, “yazı yok” mesajı gönderemem ya...
Hem belki bir mesajı vardır, felç fecir “uyku felci” notlarımın muhalefete...
Kim bilir?
SATIR ALTINDAN NOTLAR
KENDİNDE KÜRT, KENDİ İÇİN KÜRT: MAKBULÜNÜZ HANGİSİ?
Gerçeğin ve haberin peşinde olması beklenen gazeteciler, Saray’a içtima vermiş...
Gerçeği nasıl perdeleriz, haberi nasıl maniple ederiz toplantısına katılmıştı.
Başbakanın hani biraz da elçiye zeval olmaz kabilinden ilettiği 15 maddelik ‘andıç’ını koltuklarının altına alan gazeteciler, medya siperlerine dönmüştü...
Bu maddeler kimine yetmemiş olmalı ki...
Bazı medya elamanlarının andıçta yer bulamayan yeni kurallar icat etme peşinde olduğunu müşahede ediyorum...
‘NÜANS’TAKİ SİNSİLİK
Misal. Geçenlerde rehine kanallardan birinde rastladım...
Eleman adeta çırpınıyor:
Bakın, diyor, dilimize dikkat etmemiz gerekir... (miş.)
TSK’nın, Afrin harekâtını Kürtlere karşıymış gibi göstermek isteyenlerin oyununa gelmemek lazım... (mış.)
Zira dediğine bakılırsa, Türkiye Afrin’de ve Suriye’de sadece PKK devletine karşı (*)... imiş.
PKK’li olmayan Kürt oluşumuna karşı değil... miş.
PKK devletine karşı olmak ile bunu ayırmak çok önemli... imiş.
Bu pek mühim nüansın farkına vararak konuşmak gerekir... miş.
Aksi halde içerideki Kürtler...
Suriye’de namlunun ucundaki Kürtlerle akrabalığı olan pek çok bizim Kürtümüz rencide olur... muş.
“Hassasiyet”ine davet edilen “nüans” neye işaret ediyor?
Gerçeğe mi, “içerideki” Türkiyeli Kürtleri maniple etmeye, “uyutmaya” dönük (moda tabirle) algı operasyonu mu?
İkincisi olduğu çok net değil mi?
YÖNETSEL STATÜ TEHLİKE SAYILIYOR
Zira şu çok açık ki, Türkiye iktidarı (ve her koldan milliyetçi-şoven cümle destekçileri) neredeyse uzayda dahi olsa Kürtlerin yönetsel statüye kavuşmasına karşı...
Yine çok aşikar:
Kuzey Suriye’de Kürt kantonlarını kontrol dışı sayan AKP rejimi, Suriye’de statü kazanan Kürtlerin Türkiye Kürtlerine kışkırtıcı örnek olacağını kabul ediyor... Ve karşı duruyor...
Bir tespit olarak realite bu iken, Türkiye, PKK/YPG inisiyatifinde olmayan Kürt oluşumlarıyla derdi yok demek, demagojiden ibarettir...
Kaldı ki, şoven-milliyetçi damarı körükleme stratejisine yaslanan Saray rejimi, zikredilen manada ayrımı gözeten böyle bir manevraya bile pek ihtiyaç duymuyor...
Fakat öte yandan şu da bir gerçek:
Önceki iktidarlar gibi, AKP iktidarı nezdinde de, başlıktaki ifadeyle söylersek, icabında “Kendinde Kürt” kabul edilebilir Kürt’tür...
Bilhassa “Kendi için Kürt” tehlikesi karşısında, “Kendinde Kürt” icabında parlatılıp, öne çıkarılacak, makbul varoluş/kimlik olarak sunulur...
Ki, resmetmeye çalıştığımız “Saraylı “gazeteciler” de buna oynuyor...
BİR ALERJEN OLARAK DEĞİŞTİREN VE DÖNÜŞTÜREN BİLİNÇ
Anlaşılmıştır ama açalım yine de...
“Kendinde Kürt”, “Kendi için Kürt” derken kastımız?
“Kendinde...” ve “Kendi için...” terimlerinin felsefi kullanışları/serüvenleri şöyle dursun...
Burada, başlıkta, Karl Marx’ın “Kendinde sınıf”, “Kendi için sınıf” tanımlamalarından esinlendim...
Marx’ın terimlerini “Kürt” kimliğine uyarlamayı denedim...
“Kendinde sınıf” gibi “Kendinde Kürt” de nesnel bir oluşu, kalabalıklardan müteşekkil kütleyi anlatır...
“Kendinde işçi” üretim sürecinde/ilişkilerinde iş gücünü satarak/kiralayarak var olur; bir işçidir... O kadar...
Neden kendisinin işçi, kapitalistin kapitalist olduğunu, vesaire bilmez... Farkında değildir...
“Kendi için işçi” ise kapitalist üretim biçimi ve ilişkilerini idrak etmiş, neden ve nasıl sömürüldüğünü, kapitalist çarkın dönmesini neye borçlu olduğunu çözmüş...
Çözmekle kalmamış, kapitalizmden nasıl kurtulacağını, bunu sınıfın mücadele birliği ve dayanışmasıyla mümkün olduğunu bilince çıkarmıştır...
“Kendi için sınıf” işçi sınıfının sınıf bilincine kazanmasına işaret eder...
Keza... Uyarlamamızdaki “Kendi için Kürt” de benzer bir ulusal bilince sahip olmayı ifade eder...
Kürt ulusal kimliğine sahip çıkan, nasıl yaşayacağına kendisi karar vermek isteyen, kendi kaderini tayin etme talebinde bulunan, bunu da diğer Kürtlerle birlikte gerçekleştirilebileceğinin bilincine varan/bu bilinçle hareket eden Kürtleri tanımlar...
GÖVDESİNİN ÜSTÜNDE KENDİ BAŞINI TAŞIMA, KENDİ KAFASIYLA DÜŞÜNME VE KONUŞMA BİLİNCİ
Egemen sınıflar, sınıf bilinçli, “kendi için sınıf” (olmak isteyen) işçilerden (ve örgütlerinden) nefret eder...
“Kendinde işçi”nin cehaletine, saflığına ve uyumluluğuna övgüler dizer...
Ulusal düzlemdeki karşılaşmada da “sınıf” yerine “ulusu”, “halkı” misalimizde “Kürt” kimliğini koyabiliriz...
Tabii ki sadece Kürtler için değil, söylediklerimiz...
Evrensel bir vak’adan bahsediyoruz...
Bülent Tanör de Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecini incelediği Türkiye’de Kongre İktidarları** kitabında bu meseleye değinir.
BÜLENT TANÖR’ÜN YAZDIĞI GİBİ
Burada “Kendinde ulus/halk”, “Kendisi için ulus/halk” olarak formüle ettiğimiz olgunun, sömürgeciler nezdinde gördüğü muameleyi anlatırken verdiği misal, kanımca epey çözümleyicidir.
Şöyle örnekler, Tanör:
“1925-1929 yılları asında Mısır’da Yüksek Komiserlik görevinde bulunan Lord Lloyd 1933’te sömürgeci yönetimlerin başarısını şu tılsımlı formülün uygulanmasında bulmaktaydı: Yasa ve Düzen. Yani bir yönetimin “iyi” sayılması için iç barışı [düzeni-e.a] ve adaleti sağlaması gerekli ve yeterlidir. Geri kalan bütün sorunlar buna tabidir.”
Britanya Emperyalizminin Mısır şefinin perspektifinin doğal sonucunu da şöyle yorumlar, Bülent Hoca:
“Görüldüğü gibi bu anlayış halkların bağımsızlık hakkını ve özlemini yok saymakta, onların sorununu ‘iyi yönetim’ ve ‘barış’ [Düzen, istikrar-e.a] davasına indirgemektedir. Bunlar da dışarıdan, sömürgeciler tarafından sağlanacaktır.”
Mesela “Müşkülümüz vardır begim” diyerek, el pençe duran... Egemenlerinden hizmet bekleyen, muradına erdikçe efendisine bağlılığı biata dönüşen “kendinde halkın” hallerini resmeder, Bülent Tanör:
“İşte burada sömürgeci mantığın bel bağladığı güvenceye gelmekteyiz. Sömürgecilerin ilgi ve dikkatlerinin odak noktası, ‘gerçek halk’ dedikleri kesimdir. Yani, sömürgeciliğin ‘iyiliksever paternalizmini’ minnetle kabul edecek, kendi işlerinde ve dünya işlerinde aktif bir ol oynamaya yeltenmeyecek basit köylü yığınladır. Bu mantığa göre, ortalığı karıştıranlar ‘gerçek halk’ değil, ‘bağımsızlık saplantısına’ aklına takmış olan ulusçulardır.”
Değil mi?
****
Pîroz be!..
--------------------------
(*) Medyaya verine ‘Afrin Andıcı’nda PKK dışı Kürt oluşumlarına müsamaha gösterilebileceğine dair bir ima dahi yok. Mevzumuz bağlamında, ‘andıç’ta sadece şöyle bir talimat var:
“TSK’nın Afrin’de yaptığı operasyonun sadece PKK/PYD’ye yönelik değil IŞİD’e yönelik olduğunun da ön plana çıkarılması”
(**) Bülent Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları (1918-1920), YKY, s. 24-25-26
NE ÇOK ÜLKELER İŞGAL EDİLDİ, ‘İHYA ETMEK’ VE ‘KURTARMAK’ İÇİN HALKLARI...
İki gün önce, geçen hafta başı, evde, masada bir şeyler arıyorum...
Kaçış yok...
TV’deki (hangisi olduğu fark eder mi? ) “Haberler”e yakalandım...
Tabii ki yine O vardı ekranda...
Saray’ındaydı, konuşuyordu...
Göz ucuyla izlediğimden olmalı...
Hitap ettiği “Bağımsız yargı mensupları”nın nasıl dakikalarca, coşkuyla ayakta alkışladığını göremedim, AKP’nin başını...
Fakat “Afrin’in fethi”ne dair sözlerini kaçırmamaya çalıştım...
Komşu toprakların istilasının devam edeceğini tekrarlarken...
Şehrin surlarından giren muzaffer komutan edasıyla çektiği diskur dikkatimi çekti:
“Yakmaya yıkmaya değil, ihya etmeye geliyoruz...” (19 Mart 2018)
Diyordu...
Yeni değildi söyledikleri... Suriye topraklarına her müdahalede benzer “teminatlar” veri(li)yordu... Mütemadiyen.
Tam bunları düşünürken...
Tam ekrandan naklettiğim bu cümleyi dinlerken, aradığımı bulmak için karıştırdığım kağıtların arasından bir sayfa düştü...
Okurken, “Bak şu şeytanın işine” diye mırıldandığımı hatırlıyorum...
Şeytanı anmamın sebebi tesadüfen düşen notta yazanlar...
Birinci Dünya Savaşı’nda, yine bir mart günü, Bağdat’ı işgal eden Britanya/İngiltere Emperyalizminin Komutanı Maude, Bağdatlılar’a bakın nasıl seslenmiş:
“Ordularımız şehirlerinize ve topraklarınıza fatih veya düşman olarak değil, kurtarıcı olarak geldi.” (*)
Aldığım not hatırlatıyor...
Bu cümle ne öyle rastgele sarf edilmiş...
Ne de İşgalci kuvvetin komutanı, İngiliz emperyalizminin gaddar generali Maude’un elinden ağzında çıkmış... idi.
Tamamen organize iş; işgal stratejisinin ürünü... idi:
Britanya Kabinesi resmi bir bildiri hazırlatıp Londra’dan Bağdat’a yollamış...
İşgale komuta eden Tümgeneral Sir Stanley Maude imzasıyla İngilizce ve Arapça olarak basılan bildiri, Bağdat sokaklarında dağıtılmış...
Amaç: Iraklıları yatıştırmak, Bağdatlıları, İngiliz işgalcilerinin, “Hülagü [13. yüzyılda Moğol İstilası] zamanından beri”(*) tanıdığı istilacılardan farklı olduğuna inandırmak...
Peki kraliyet adına Bağdatlıları teskin etmeyi amaçlayan bu bildiriyi kim hazırlamış?
Bakın bu daha da enteresan:
Ortadoğu’yu bölen, masa başında bölgenin meşhur haritasını çizen...
Başbakan Lord Kitcner’in Ortadoğu Danışmanı...
Sykes-Picot Anlaşması’nın (Fransız yazarına eşlik eden) İngiliz Yazarı, Sir Mark Sykes...
Ha bu da meraklısına:
Önüme düşen notun dibinde “Bak, bul, derle” diye vazife biçmişim kendime:
Orta Çağ savaşları falan bir yana bırakılırsa...
Modern savaşların hiçbiri işgal, istila hatta fetih hedefli tanımlanmamış... tır.
Tüm işgaller yardım, destek, ihya, kurtarma, özgürleştirme, insan hakları... filan gibi başlıklarla beyan edilen, meşruiyet arayan gerekçelerin arkasına saklanmıştır...
Bunun başkaca misallerini topla, enteresan olur...
Demişim...
Bu vesileyle bu bilgiyi de paylaşmış olayım...
------------
(*) Eugene Rogan, Osmanlı’nın Çöküşü Ortaoğu’da büyük Savaş, 1914-1920, İletişim Yay, s. 362
- 'Zamanın Ruhu' söyle bize: Sputnik’ten Sabah’a; grev kırıcıları ne yana düşer, bizim eski Beko İşçisi Kamber ne yana?.. 30 Eylül 2023 04:17
- ‘Beşli Çete’nin Nihat Özdemir’i ile İbrahim Çeçen Akbelen’de hayatı katlediyor ey insanlık… Desek, hedef mi göstermiş oluyoruz?.. 29 Temmuz 2023 04:40
- Muhasebe aynasına bakarak iğneli fıçıda dertleşme yazısı: Anlatılan sizin de hikayeniz olabilir mi? 18 Temmuz 2023 04:10
- Soner Yalçın’a Sözcü’deki okuru da sormalı: Kılıçdaroğlu’nu elimine etme karargahı olarak gösterilen, RTE’nin “Eski Özel Kalem Müdürü” Hasan Dağcı’nın yalısını yurt edindiğin iddiası doğru mu? 06 Mayıs 2023 04:38
- "Kılıçdaroğlu kazanamaz" yargısına iman ederek "millet"i devirmeye kalkmak, muhalefeti bölerek "Erdoğan kazansın" demenin Akşenercesi olur!.. 04 Mart 2023 04:22
- Atacağım hiçbir başlık, bu alengirli işleri izah edemez, isterseniz buyurun bir de siz deneyin… 24 Aralık 2022 04:48
- Otopsi Masası Raporu 2: Hulki Cevizoğlu gibi ikametgahını Saray’ın Bekçi Kulübesine aldıran ‘Ulusalcılar’ bakın kime benziyor… 10 Aralık 2022 04:27
- Otopsi masası raporu: Ahmet Hakan "gereğini yapıyor" olmanın gözünü çıkarırken, "yayın yasağını savunan genel yayın yönetmeni" olarak tarihe geçti 03 Aralık 2022 03:32
- Embedded Cüneyt (Özdemir) "Z Kuşağı"nı Saray'a "iliştirme" mesaisinde 03 Eylül 2022 04:20
- Halkı, basın özgürlüğü mücadelesiyle dayanışmaya çağırdığımız destek kuvveti saymakla yetinmeyelim… Medyanın demokratikleştirilmesi mücadelesinin kurucu öznesi, ikinci asli ayağı olarak örgütlemeyi tartışalım… 13 Temmuz 2022 04:40
- Rasim O. Kütahyalı herhangi bir devlet kurumunun elemanı mı? Değilse, neden ‘devletin bazı kurumlarındaki üstadlarımız’ diyor? Kim bu üstadları? 07 Haziran 2022 04:10
- İmamoğlu otobüsü devirdi – 2: Sol muhalefetin huzuruna Özkök ve Alçı ile çıkmanın, Cem Küçük ile ‘sivil ölüm’ mahkûmu 'Barış akademisyenleri’ni ziyarete gitmekten ne farkı var!.. 17 Mayıs 2022 00:06