Kawa heykeli, zamane Dehakları ve Newroz!

Efsane odur ki, Dehak adında zalim bir Asur kralı varmış. Dehak, kimi söylencelerde yakalandığı hastalık ve kimilerinde ise omuzlarında çıkan iki yılan için her gün iki çocuğun/gencin beynini istermiş. Bu katliam yıllarca sürmüş. Ta ki Demirci Kawa en küçük oğlunu Dehak’a teslim etmeye gidene kadar. Demirci Kawa, çocuğunu teslim ederken balyozuyla/çekiciyle Dehak’ın beynini patlatmış. Sonra kalenin duvarlarında ateş yakarak halka Zalim Dehak’tan kurtuluşu/özgürlüğü müjdelemiş. İşte 2600 yıllık geçmişi bulunan Newroz (yenigün) destanı, o günden bugüne her 21 Mart’ta Kürtler ve Ortadoğu halkları tarafından özgürlük ve baharın gelişini müjdeleyen bir gün/bayram olarak kutlanmaya başlamış...

***

Afrin operasyonunu Türkiye ile birlikte yürüten ve çoğu cihatçı çetelerden devşirilip ÖSO adı altında bir araya getirilen gruplardan oluşan militanların Afrin’e girişlerinden sonra ilk işleri özgürlüğü sembolize eden Kawa heykelini yıkmak oldu. Rastlantıya bakın ki, adeta zalim Dehak’ın öcünü almak istercesine Demirci Kawa’nın heykeline saldıran ve kenti yağmalayan bu ÖSO’cular arasında öldürdükleri Suriye askerinin kalbini yiyen insanlıktan çıkmış barbarlar vardı. Tıpkı çocukların/gençlerin beynini yiyen Dehak gibi…

Dolayısıyla ÖSO’cuların Afrin’e girişi zalim krallar/diktatörler ile mazlum halklar arasındaki 2600 yıllık mücadelenin bir sahnesi olarak karşımıza çıkıyor. ÖSO’cular yaptıklarıyla Dehak zihniyetinin devamcıları olduklarını bütün açıklığı ile dünya âleme gösterdiler. Dehak zulmünden dağlara kaçan halk gibi bunların kente girişi sırasında yaklaşık 200 bin Afrin’li yaşadıkları toprakları terk ederek göç yollarına düşmek zorunda kaldı. Operasyonu ÖSO ile birlikte gerçekleştiren Türkiye egemenlerine sorarsanız “Afrin asıl sahiplerine verildi”!

Bu ibretlik olay/gelişmelerde emperyalistlerin tutumlarını da unutmamak gerekir. Dün IŞİD’e karşı mücadele sürecinde Kürtlere ihtiyaç duyarken övgü üstüne övgü diziyorlardı Kürt savaşçılara. Ancak bugün Afrin emperyalist paylaşım mücadelesi için öncelikli bir alan/konu olmadığı için ABD ve Rusya’sı el birliği ile seyrettiler, IŞİD’in “ılımlı”larının kenti ele geçirişini…

***

Gelinen yerde nasıl Kürtlerin bölgesel kazanımlarının birilerinin ihsanı değil, her türlü bedeli göze alarak kararlıca yürüttükleri mücadelenin sonucu olduğu bir gerçekse,  bu kazanımları yok etmek için bölge gericiliklerinin her fırsatta bir araya gelip Kürtlere saldırdıkları da başka bir gerçektir. Yine bu saldırılar nedeniyle Kürtlerin son birkaç yılda Türkiye’de yerel yönetimlerden Irak’ta Kerkük ve Suriye’de Afrin’e kadar çeşitli mevzi kayıpları olduğu da yadsınamaz. 

Ancak bölgedeki tablo sadece Kürtler için değil, diğer bölge halkları için de pek parlak görünmemektedir. İşte Suriye 8 yıldır süren iç savaşın içinden çıkmak bir tarafa bugün emperyalist güçlerin doğrudan karşı karşıya geldiği bir savaş sürecine doğru sürükleniyor. Irak’ta Kürtlerin ‘bağımsızlık referandumu’na karşı hak tanımaz tutum, Irak’ı daha güvenli bir yer haline getirebilmiş değil. Türkiye, bir yandan “milli güvenlik” adına iki emperyalist gücün arasındaki mücadelenin keskinleştiği bir coğrafyanın içine çekilirken, öte yandan ülke içinde de tek adam rejimi dayatmasıyla her türlü demokratik hakkın ayaklar altına alındığı ve bu politikaların giderek halkın sırtında ağır bir yük haline geldiği bir noktaya doğru ilerliyor.

Sonuç olarak, bugün bölge halklarının kaderi tarihinde olmadığı kadar iç içe geçmiş durumdadır. Emperyalistlere bölgeden el çektirilmesi, bölge gericiliklerinin müdahale politikalarının son bulması ve cihatçı çetelerin bir tehdit olmaktan çıkartılması sağlanmadan Kürt, Türk, Arap, Fars bütün bölge halklarının barış içinde yaşayacakları demokratik-seküler bir gelecek kurulamaz. Gelinen yerde artık ABD-NATO üssüne olduğu gibi Rusya’nın S-400’üne karşı çıkmadan anti-emperyalist olmak, Kürde karşı saldırganlığa karşı çıkmadan tek adam rejimini durdurmak, ÖSO gibi cihatçı çetelerden devşirilen gruplara karşı çıkmadan laik-seküler bir yaşamı savunmak mümkün değildir.

***

Afrin’de IŞİD-Taliban’ı hatırlatırcasına özgürlük heykeline saldıranlar, aslında insanlığın tüm ilerici değerlerine saldırıyorlar. Newroz, ezilen bölge halklarının gericiliğin bu saldırganlığına teslim olmayacağının ilanı, ezen ve ezilen arasındaki binlerce yıllık mücadelenin yeni bir sayfasıdır.

Varsın gericilik zincirlerinden boşanmışçasına saldırsın. Newroz bir kez daha özgürlüğe susamış halkların bu saldırganlığa teslim olmayacağının ilanı olacak. Ülkenin ve bölgenin üzerine bir karabasan gibi çöreklenen gericiliğe karşı Newroz’un özgürlük ateşini büyütmek için haydi alanlara!

Evrensel'i Takip Et