22 Mart 2018 21:20

Okul ve medyanın ele geçirilmesi ve savaş borazanlığının anlamı

Okul ve medyanın ele geçirilmesi ve savaş borazanlığının anlamı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başlangıç”, “köken” ve “hakiki olan”; Hölderlin, Hitler, Heidegger kendisinden kaçılamaz bir kader mi oluşturuyor? (A. Sarı, 2016).

Kırşehir Valisi Necati Şentürk kılıç çekmiş, “Musul’a da gireceğiz, Kudüs’e de gireceğiz”.  “Reis bizi de Afrin’e götür” sloganları cami önlerine, dersliklere kadar sirayet etmiş durumda. Mehter marşları çalınıyor her yanda. Cihat hutbeleri veriliyor, müfredatlara 15 Temmuz-savaşçılık-şehitlik-cihat gibi kavramlar kutsanarak yerleştiriliyor,  radyo-gazete-televizyonların ekseriyeti sabahtan akşama savaş çığırtkanlığı yapıyor. OHAL hâlâ devam ediyor.  İttifak yasaları çıkarılıyor, seçim güvenliği daha da devlete-partiye bağlanıyor. Sarayda hakim savcı kuraları (atamaları) yapılıyor. İhaleler, özelleştirmeler belli gruplara aktarılıyor. Doğan Grubunun geriye kalan gazete ve televizyonlarını da Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Demirören alıyor… Tüm bunlar neye/nelere delalet ediyor acaba?

Nasıl oldu da Hitler ve Naziler Almanya’da iktidarda kaldılar?  Yol ve teknikler İtalyan faşizmi ve Alman nasyonal sosyalizmi veya belli bir dönem veya coğrafya ile sınırlı bulunmamaktadır. Bazı özgüllükler de göstermekle birlikte klasikleşmiş yol ve yöntemler kullanılmaktadır. Örneğin Gordy’ye (1997) göre Yugoslavya nasyonal otoriteryenizmi, tek parti rejimi ve bunlar tarafından kontrol edilen kitle iletişim araçları, güçlü polis teşkilatı ve diğer kurumların baskı altında tutulması, politik liderlerle sosyal kapitali yönetenler arasında sıkı dirsek temaslarına dayanıyor; devlet merkezli basın ve polis gücü doğrudan kontrolün ana işletim sistemini oluşturuyordu. Ayrıca ekonomik ve sosyal kaynaklar politik etkilerle dağıtılıyordu. İdeolojik olarak üç yöntem yaygın kullanılıyordu:

Nasyonal otoriteryenizm, öncelikle rejimin ve savaşın sürdürümü yanında tavır alan medya tekeli ile işe başlıyor (gazete Politika, haftalık dergi NIN, devlet radyo televizyonu RTS gibi) ve muhalefete ait olanları engelliyor. Milliyetçi yayınlara destek oluyor ve bunlarla halkı mobilize ediyor. 

Popular müzik de bir başka araç. Alternatif müzikler ortadan kaldırılarak halkın kendi yaşamları ve kültürel çevreleri üzerindeki kontrollerinin kaybolduğu hissi veriliyor.

Halkın kendisini izole ve güçsüz hissetmesi, durumun değiştirilebilirliliğinin olanaksızlığına yönelik duyguları güçlendiriyor ve böylece örgütlülük zayıflatılıyor. Örneğin halkın üçte ikisine yakını, gazete ve dergiler için hiçbir kaynak ayırmıyor. Böylece toplumsal ve kültürel katılım azalıyor ve mevcut rejim varlığını daha rahat sürdürebiliyor. Bütün bunların ana aracı, alternatiflerin yok edilmesidir (Gordy 1997).

Mills’in (1974 s.456) “Kitle Toplumu”nda toplumun üst düzeyini oluşturan kesimler iktidar seçkinleri haline gelmiştir. Orta kesim dağınık gruplardan oluşmakta ve alt ile üst arasında bir köprü görevi görmemektedir. Toplumun alt kesiminde ise, pasif, parçalanmış, güçsüz, bağlantısız gruplar yer almaktadır. Kitle toplumu dediğimiz bugünkü toplumun temelini de alt düzeylerdeki bu kesimler oluşturmaktadır. Horkheimer&Adorno’ya göre (1996, s.7), “Bugün kültür her şeyi birbirine benzetiyor. Sinema, radyo, dergiler bir sistem oluşturuyor. Her alan kendi içinde ve diğerleriyle uyum sağlıyor...” 

Bugajski (1997) iki ana akım düşüncenin, “Devletçi popülizm ve etnik nasyonalizminin” (Türkiye’deki biçimi ile “Türk-İslam sentezi”) azınlıkları ve demokratik gelişmeleri baskıladığını ifade etmekteydi. Ultranasyonalizm iki temel bazda işlemektedir: kolektivizm ve dışlama (exclusivism). Etnik kolektivizm bir toplumu yaşamsal çıkarlar etrafında birleştirirken dışlama (exclusivism) bu çıkarları yerli veya yabancı bir grubun tehdidine bağlamaktadır. Politik bağlılık gösterenler devlet olanaklarından ve özelleştirmelerden daha büyük pay almaktadırlar (Bugajski 1997).

Otoriteryen rejimlerde devlet gücü (devlet), sosyal bütünleşme ve düzenleme için temel mekanizmadır, gerektiğinde şiddet de kullanır. Yönetici azınlık, devleti yönetmek için hazırlanmıştır. Fikirlerini çeşitli yollarla açıklarlar. Kanunları yapmakla,  selahiyet-yetenekleriyle, yönetimdeki tecrübeleri ile, liderlikleri ile, genellikle de bunların hepsi ile (Weselowski 1990).

Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek din, tek parti, tek lider.  “Reis bizi Afrin’e götür”. Musul’a da Kudüs’e de gidelim. Vur de vuralım, öl de ölelim. 

Medyayı da, yargıyı da, okulu da, camiyi de, ihaleyi de, Suriye’yi de, Irak’ı da ele geçirelim. Geriye kalan kim varsa önümüzde eğilsin, boyun büksün, boyun bükmeyenin kellesini alalım.

Kimlikli kişilikli gençlik ve toplum, demokratik geleceğe açılan bir toplum, bilgi toplumu, insan toplumu böyle bir şey mi? 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa