30 Mart 2018

Erken seçim olasılığı güçleniyor!

Yüksek cari açığı ve dış borç stoku nedeniyle kur hareketleri ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyor. Son dönemde Trump’ın ticaret sınırlamaları ile hareketlenen dolar kuru bu hafta içinde açıklanan Amerikan büyüme rakamlarıyla birlikte 4 seviyesinin üzerine tırmandı. 

Bu süreçte göze çarpan bir diğer önemli gelişme de TL’nin diğer gelişmekte olan para birimlerinden negatif yönlü ayrışması. Geçtiğimiz ay içerisinde TL dolar karşısında yüzde 5.5 dolayında değer yitirdi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu, cari açıkları nedeniyle kırılgan 5’li olarak adlandırılan diğer ülkelere baktığımızda ise kayıpların daha sınırlı kaldığı görülüyor.  Zira aynı dönemde dolar karşısında Brezilya Real’i yüzde 3.5, G. Afrika Rand’ı yüzde 1.5, Hint Rupisi yüzde 0.6, Endonezya Rupisi ise yüzde 0.7 değer yitirdi. 

Türkiye’nin kur hareketlerine dönük duyarlılığı yüksek diğer ekonomilerden negatif yönlü ayrışmasının ardında çeşitli nedenler gösterilebilir. Bunun başında elbette oldukça yüksek seyreden enflasyon geliyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde kredi garanti fonu aracılığıyla pompalanan kredi arzı ve kontrolsüz bir yükseliş arz eden gıda fiyatları enflasyonu yukarı taşıdı. Hükümet cephesinden gelen iyimser açıklamalara rağmen bu tarafta olumlu bir gelişme yaşanması pek kolay görünmüyor. Zira kurdaki hareketin yanı sıra sürmekte olan ve kapsamının genişletileceği askeri operasyon, yaklaşan seçimler kamu harcamalarının hız kesmesi bir yana artarak süreceğini, bütçe açığındaki büyümenin süreceğini gösteriyor. Bu etmenler TL kurundaki negatif ayrışma eğilimini de güçlendiriyor. Son dönemde dış ilişkilerde sıkça yaşanan krizler ve gerginlikler de kurun uluslararası piyasalardaki gelişmelere oldukça sert reaksiyon göstermesine neden oluyor. 

Hükümetin ise enflasyonun nedenlerine dair henüz bir görüş birliğine ulaşamadığı görülüyor. Erdoğan (ve elbette danışmanları) yüksek faizlerin enflasyona yol açtığı şeklindeki görüşlerinde ısrarcı. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise yüksek enflasyonun ardındaki başlıca sebep olarak TL’nin değer kaybını işaret ediyor. Kısa vadede kur hareketleri açısından faiz paritesi belirleyici olduğundan bu açıklama örtülü bir şekilde enflasyonun baskılanması amacıyla faizlerin serbest bırakılması gerekliğinin altını çiziyor. 

Aslına bakılırsa bu açıklama Şimşek’in faiz-enflasyon meselesine dair Erdoğan’dan farklı görüş bildirdiği ilk açıklama değil. Gerçek şu ki, Erdoğan içerideki kamuoyuna, dolayısıyla da seçmene sesleniyor. Şimşek ise aksi yöndeki açıklamalarıyla uluslararası sermaye çevrelerine ekonominin gerçeklerinin farkında oldukları teminatını veriyor. Bu ayrışma kimi AKP’liler nezdinde Şimşek’e dönük bir tepki doğursa da şu an için Erdoğan’ın kontrolü dışında gerçekleştiğini düşünmemiz için bir sebep yok. Yüksek faizler için hükümet dışında bir sorumlu bulunmalı. Uzunca bir süredir merkez bankası bu işlevi görüyor. Hepsi bu. 

Kurdaki hareketlilik ve enflasyonist beklentiler kaçınılmaz olarak piyasa faizlerini de tırmandırıyor. Bu hafta içindeki gelişmeler karşısında gösterge faiz yüzde14.30’lara ulaştı. Bu aynı zamanda 2009 yılından bu yana ulaşılan en yüksek seviye. 

Merkez Bankası kasım 2016 yılından itibaren politika faizi olan 1 haftalık repo faizine dokunmuyor ve yüzde 8 seviyesinde koruyor. Buna karşılık piyasayı geç likidite penceresi ile fonlamayı tercih ediyor.  Buradaki faiz oranı ise aynı tarihten bu yana yüzden 10’dan yüzde 12.75’e tırmandı. En son 50 baz puan arttırıldığı aralık ayından sonra ise bir değişiklik yapılmadı. Tüm politik söylemlere karşılık görüldüğü gibi merkez bankası piyasa faizleri üzerindeki tek belirleyici değil. Faiz artırımına yönelmese dahi piyasa faizleri yükselişini sürdürüyor.

Seçime doğru ekonomi yönetiminin önündeki açmaz giderek büyüyor. Yüksek faiz mi, düşük TL’mi derken yavaş yavaş her ikisinin de kaçınılmaz olduğu bir döneme giriyoruz. Bu koşullar gözetildiğinde erken seçim olasılığı günden güne güçleniyor. Zira bundan böyle her geçen gün hükümetin işi zorlaşacaktır. 

Evrensel'i Takip Et