Sofrayı toplamak ve yeniden hevesle kurmak
Fotoğraf: Envato
Bir zamanlar ana akımda yaşam şekli ile bizi hayrete düşüren isimler vardı.
Güneri Civaoğlu Paris’teki berberine tıraş olmaya gittiğini, Ufuk Güldemir ayı penisi kemiğinden yaptığı içki karıştırıcısını yazardı.
Bir şarabın peşinden Toscana’ya gidilir, tekneyle dünya turuna çıkılır, milyarlık mezatlardan magazinel haberler paylaşılırdı.
Bize de nohut oda bakla sofamızdan okuyup of çekmek düşerdi.
Şimdi yaşım büyüdü diye mi yoksa dünyamız iyice küçüldü diye mi bilmem, şu aşırılıkları, fikrimin olmadığı şeyleri birinin tecrübe ediyor olmasını arıyorum.
Gündelik yaşamı bir mahalle gibi düşünelim. Eskiden cumbalı evlerle dev gökdelenlerin, renove köşklerle amfi tiyatroların yan yana dizildiği, at arabası da Bentley de geçebilen, hem yalın ayak çocuklar hem de el yapımı kösele makosen giyenlerin gezindiği, yemek kokuları birbirine karışan, camlardan duyulan arabeske başka evden gelen viyolonselin karıştığı bir yerken şimdi sanki hepimiz aynı parlak krom boru ile çevrilip Fransız balkon diye yutturulan, salonunda pembe-turkuvaz kadife koltuklar dip dibe dizilmiş, sandalyeleri çekemeyeceğimiz kadar sıkıştırılmış, yemek masası camın dibine dayanmış, üzerinde bir şifon örtü yuvarlak dolanıp ortasına yapma çiçekli vazo konulmuş evlerle dolu bir Toki sitesinde gibiyiz.
İmkanı olanın yapabildiği evi varaklamaktan, koltuk kılıfı yenilemekten başka bir şey değil. Zevkler bile tekdüzeleşti.
Bu kalıp beni daralttığından, arada eski günlerdeki gibi, bunca büyük mevzu arasında lafı olmayacak şeyleri de konuşmak istiyorum.
Topluma sirayet eden, bize de dayatılan o dar TOKİ evinin, o beyaz lake mobilyaların, parlak makine halısının ortasına geçip, elimdeki şampanyayı patlatmak, akçaağaç taklidi parkeleri bu şekilde kabartmak, hatta şarabın mantarını içeri iterken tavana fışkırtıp, vasatlığın ortasına bordo lekeler bırakmak istiyorum.
Arada da olsa yüzümü başka bir hayata dönmek istiyorum.
Ol sebepten geçen hafta biraz alkolden bahsetmişken, bu hafta öznel bir yazı yazmak ve tamamen kendi bakış açımdan sofraları anlatmak istedim.
Viski üretimi meşakkatli, dinlenme süresi uzun. Bu sürede birazını da melekler içtiği için fıçıdaki miktarı azaldığından fiyatı diğerlerine göre hep biraz daha fazla. O yüzden aristokrat bir içki olarak nam salmış durumda.
Viski yemekle birlikte tüketilen bir içki değil. Tadındaki bileşenleri hissedebilmek için asıl odağa onu koymanız gerekiyor. İçine buz ya da su eklediğinizde aromaların bazıları daha fazla ortaya çıkarken, malt viskide ise tadı bozmuş oluyorsunuz. Bu sebeple seyreltmek için damla damla su ekleyip hem her seferindeki lezzet farkını algılamaya çalışmak hem de bir kadehin süresini uzatmak keyifli olabilir. Alkol oranı yüzde 40 olan viskiye su eklerseniz artık ona viski denilemez diyorlar ama her içkideki gibi, kişi kendi alacağı zevki kendi bilir.
Yanında fazla baharatlı olmayan çerez, çemensiz pastırma ya da kurutulmuş et, peynir, çikolata hatta mümkünse deniz tuzlu çikolatalar iyi gidiyor.
Bana göre viski, yalnız akşamların içeceği. Kimseyle paylaşmak istemediğiniz gizli bir zaferi kutlarken ya da size büyük gelen bir derdi kendi içinizde çözmeye çalışırken, bir konuya odaklanma ihtiyacı hissedildiğinde tercih edilesi.
TV karşısında, patlamış mısır atıştırırken, üstte eşofman, yarısı buz dolu su bardağından kafaya dikmelik değil.
Ben olsam, manzarasını en sevdiğim camın önüne çekerim en rahat koltuğumu. Yanımdaki sehpaya biraz fındık, birkaç parça bitter çikolata. Beni yarı yolda bırakmayacağına güvendiğim bir radyo kanalı açarım. Uzaklara bakıp, arada bir yudumu biraz ağızda bekletip, ona odaklanıp, sonra kendime döner, büyük kararlar almalık, alınan kararları tartmalık, kendi kendine gülümsemelik bir gece eylerim.
Şarap viski kadar yalnızlık istemese de, ben en çok kalabalık akşamlar için sofra hazırlarken, fonda kendi seçtiğim müzikler sırayla çalarken, arada misafirlere yaptığım peynir tabağından tırtıklayıp, tezgahtaki kadehten bir yudum çekerken severim.
Bunun dışında şarabın sağladığı bir rahatlık da çok meşakkatli yemek sofrasına ihtiyaç duymaması. İnce hamurlu bir pizza, üzüm ve ceviz ile çeşitlendirilmiş peynir tabağı, ince kereviz sapları ya da galeta ile hafif dip soslar, meyve tabağı ya da şurupsuz tatlılar şaraba yakışıyor.
Bazen siyaset gündemi dışında konuşmak iyidir. Bir sinema filmi üzerine, edebiyat üzerine, bir atasözünün nereden çıkmış olabileceği üzerine, teknoloji en son hangi noktaya varabilir, bir dizi senaryosu yazsak nasıl olurdu, odadan kaçış oyunu tasarlasak konuyu ne seçerdik, minimalist bir yaşam mı yoksa komünal bir hayat mı, İtalyanlarla mı daha iyi anlaşırdık Yunanlarla mı? Paraları yeniden basacak olsak kaçar lira basardık ve üzerine kimin resmini koyardık? Yeni bir resim akımı çıkar mı bu teknolojik dünyadan?
Akıl yürütmek, fikir üretmek için kalabalık arkadaş meclislerine uygundur şarap. Bir anda sarhoş etmez. Ağır içilir. Uzun sohbete izin verir.
Öte yandan sevdiğinizle paylaşmak için de manzaralı bir tepe, çimenlik bir alan, deniz kıyısı kayalıklar için taşıması kolay, yükü, derdi azdır. Ekonomiktir.
Pikniğe uygundur. İyi bir açık hava eşlikçisidir.
Birayı en çok mangala yakıştırırım bir de deniz kıyısına. Kızarmış patates kızartması ile bardağı buğulanmış bir bira sonrası, kendini suya bırakmak gibisi yok. Bir de işte mangal kolektif iştir. Getiri götürü çoktur. Elde taşıması rahat, ayakta sohbete elverişli, neşeli akşamların içkisi.
Votka ve cin sizi dans ettirir. Müziğe güvendiğiniz yerlerde, enerjiniz çabuk bitsin istemiyorsanız tercih edilir. Yemekle pek yakışmaz. Yanında atıştırmalık istemez bile.
Bütün tartışmaların odağı rakıya çevirelim gözümüzü.
Rakı ile herkes anlaşabilir yeter ki metodunu bulsun. Sek içen büyük içicidir de pavyon dublesi içen çabuk çarpılır gibi kurallara inanmıyorum. Her içkide olduğu gibi kim nasıl keyif alıyorsa en doğrusu odur. Yanında şalgam seven de bulunur, soda içen de. Olmazsa olmazı eskilerin “çimdikleme” usulü dediği mezelerle tüketilmesidir. Boş mideye de çok doluya da gelmez. Kendiyle aynı hızla ufak lokmalarla yemek ister yanına.
Rakı sofrasına tanımadık insanla oturmayı tavsiye etmem. Dil çözer rakı, dert sübabını açar. Dökülür insan.
Kademe kademe gelir etkisi. İlk yudumlarda kontrollü, görünmek istediğimiz kişi gibi davranırız. Sonra kilidi kırar kadehin dibi. Neşe gelir önce. En çok rakı sofralarında şarkılara eşlik edilmesi bundandır.
İkinci kadehte bir şarkının güftesi ya da araya giren keman alır götürür zihinleri. Gözler dolar. İçine atamaz insan. Sofraya dökülür. Sonrası hep birlikte üstesinden gelinir dertlerin. Şifalar, teselliler o masada bulunur. Sırtlar sıvazlanır, mendiller uzatılır, arınılıp yeniden eğlenceye geçilir. Dinlemeyi bilen, anlatmaktan korkmayan, açık insanlarla güzel olur meyhane sofraları. Egonun, tabunun yüküyle oturulmaz masaya. Şerefe derken kadehleri vurduktan sonra bir kez de masaya vururuz. Adettendir. Anlamı için kimisi der ki “Bu güzel masanın şerefine, onun da hakkıdır diye vuruyoruz”, kimi “Bu rakı sofrasıdır, burada konuşulan burada kalır, şeref sözü” demektir. İkisi de güzeldir. Vurunuz masaya da.
Tartışma çıkacaksa da edebini bilenler için mevzuyu çözmeye birebirdir.
Açık konuşturur ama siniri baskılar. Bir öz eleştiri verilecekse benim mekan tercihim meyhanelerdir.
Fondaki müzik hep kısık olur, duymak istediğinizde duyarsınız. Duymak istediğinizde yan masayı da duyarsınız. Birisi 3. kadehte dayanamaz, alır sazı eline, yüksek perdeden girer şarkıya. Sizin şarkınızdır, tam aklınızdan geçendir, bir meyve gönderir, bir kadeh kaldırırsınız şereflerine, nakarata eşlik edersiniz. Bakarsınız gecenin sonunda uç uca birleşmiş masalar.
Lakin masaların birleşmesi, rakının üçüncü evresine tekabül eder: gamsız eğlenmenin başladığı, herkesi çok sevdiğimizi hissettiğimiz, affettirici zamana.
Bazen de dertler dağdır, masalar kendi içine kapanır. Bazen deişler yolunda gitmez.
Yanlış bir tayfadır, bir ağızdan konuşulur. Kimse kimseyi duymaz olur. Mezelerin tadı kaçar. Peynire kavunun suyu karışır. Mideleri bozan bu masalar olur.
Halit Ziya Uşaklıgil Mai ve Siyah’ta böyle bir masanın tasviri ile başlar romanına:
“Herkes söylüyor, hiç kimse dinlemiyordu. Ahenksiz, vezinsiz aletlerden mürekkep bir musiki heyeti gibi mukaddemesiz, müntehasız, kırık, dökük muhavereler, çok içilmiş, çok yenmiş zamanlara mahsus bir seri fikir ve lisan akışı...”
1897’de yazıldı. V. Murat zamanına tekabül ediyor. Pek sevilip okunması ise meşhur 2. Abdülhamit zamanlarına.
Bir devri çilingir sofrası üzerinden yargılayan yazarların Osmanlı’sını, kendine Osmanlı diyene ispatlamanın uzak bir ihtimal olduğu günümüzde, Uşaklıgil’in yazıya döktüğü sofra gibiyiz: “Şurada devrilmiş biz tuzluk...Ötede birisinin can sıkıntısı ile iç çataldan teşkiline çalıştığı bir ehram...Yer yer tabakların üzerine yahut şişelerin yanına bırakılmış peşkirler...düşmüş de kaldırılmasına üşenilmiş bir bardak... sofrayı baştan başa örten bir kargaşalık sanki yedi kuvvetli çenenin hücumundan yorgun düşmüş, melul bir enkaz kümesi şeklinde serilmiş bir sofra.”
Sofrayı toplamaya gayret ediyorum kendimce. En azından bir tadımız bari kaçmasın diye. Kalmasın öylece ortada. Geçmiş günlerin güzel anılarına hürmeten, alıştığımız şekilde devam. 17. yy’dan kalma mermer ince işçilik sebil çeşmelerinin üzerine kaldırım döşemek, Topkapı’nın surlarına beton dökmek kadar ihanettir geçmişimize rakıdan utanır olmak.
Bu pazar Müzeyyen Hanım eşlik etsin size, dünyanın neresine gidersen git, özlemden burun sızlatan memleket meyhanelerine, dost sofralarına gelsin.
Aman sâkî canım sâkî
Doldur doldur da ver
Neş’emde var bir terakki yaşar
Doldur doldur da ver
Doldur doldur da ver
Bir bûsecik başım için
Koklat koklat da ver
Bugün bana düğün bayram yaşa
Doldur doldur da ver
Doldur doldur da ver
Not: Bir yerli film var: Arkadaşlar Arasında diye. 4 arkadaşın dilini çözen bir gecelik bir rakı masası hikayesi. Satır arası çok olan, samimi bir film. Bence seversiniz.
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24
- Ben aptal mıyım bay başkan? 12 Ekim 2024 04:40
- Ottolaşmak üzerine 05 Ekim 2024 04:40
- Estetik özlem 28 Eylül 2024 05:04
- Katlanmak ya da katlanmamak 21 Eylül 2024 04:42
- Hakikat ve utanç 14 Eylül 2024 04:19
- Başka türlü, bambaşka, çok yeni, hiç denenmemiş, işe yarayacak bir şeyler… 07 Eylül 2024 04:58
- Hangi barış neyin savaşı 31 Ağustos 2024 04:26