‘Takke düştü kel göründü’ meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Bir zamanlar, “Hoca Efendi” deyip yere göğe sığdıramadığımız, namazından niyazından zerre kadar şüphe duymadığımız, kelimenin tam anlamıyla “dini bütün” bir zatın, yıllardan beri gizliden gizleye tezgahlayıp, ya da saman altından su yürüterek inceden inceye planladığı bir “darbe” ile ansızın “şerefyap” olunca; evvelemirde ülkemizin serdümeninde oturan “Reis”imizin yanı sıra, keza “sokaktaki vatandaş” damgasıyla çarşı-pazar gezinip filesini doldurmaya çalışırken enflasyon canavarına yenik düşen yurttaşlar olarak önce feleğimizi şaşırdık, akabinde de böyle bir tufaya nasıl geldiğimizi kös kös düşünmeye başladık...
Şaşırdık, afalladık, hatta şaşkınlığımızı da, “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” türküsüyle gayriihtiyarı dillendirirken, diğer taraftan da argo deyimiyle “mandepsi”ye bastığımız için efkarlanıp durduk!
Efkarlandık, içten içe kızdık, burulduk, üzüldük çünkü neredeyse on yılda bir kafasına esen kimi “asil” ruhlu vatan evlatlarının, ülkemizi ne denli çok sevdiklerini kanıtlamak için her defasında kendi işkembelerine göre devreye soktukları bu “darbeler faslı”nın gari gerilerde kaldığını, nitekim muz cumhuriyetinden demokratik hukuk devletine “terfi” edip “sınıf” atladığımız için Misakımilli sınırları dahilinde artık bu tür “macera”lara kalkışmanın mümkün olmadığını tekrarlayıp dururken, sen şu mendebur şeytanın işine bak ki, daha önceleri genelde “apolet” zoruyla ya da “dipçik” dayatmasıyla karşı karşıya kaldığımız bu darbelerin yeni bir “versiyon”unu, tam da bir yaz akşamında, “Hoppala yavrum yaz geldi, çarşıya kiraz geldi, aldım on beş paralık, o da bana az geldi” türküsü eşliğinde hiç mi hiç ummadığımız bir anda memleket sathında maalesef yaşadık...
Aslında, Osmanlı atalarımızın bir vakitler özellikle Balkan ellerindeki zeki, yetenekli kefere gençlerinin içinden devşirip, Yeniçeri olarak yetiştirdikleri bu “Hristiyan dölleri”nin belki de “fıtrat”ları mucibince ikide bir “kazan kaldırıp”, bir nevi gelenek haline dönüştürdükleri bu davranışlarını sanki kopyalayan bu “darbekolik”lerin karıştırdıkları bu tür haltların, yedikleri herzelerin eskiden beri milletçe yabancısı olmadığımız halde, bu kez nedense öfkemiz, amiyane deyimiyle “tavan” yaptı!
Neden?..
Çünkü daha önceki darbeleri planlayıp, uygulamaya kalkışanların ekseriyeti omuzlarındaki, daha da doğrusu sırmalı apoletlerinde taşıdıkları hayli kalabalık “yıldız”larına güvenirken, bu son “huruç” hareketini kotarmak için kollarını sıvayıp, bunun öncülüğüne soyunanların öncelikli dayanağı, günde beş vakit alınlarını secdeye koyup, başlarındaki “takke”nin ta kendisiydi...
Atalarımız, “Takke düştü kel göründü” deyimini belki de tam da bu gibi durumlar için mi kullandılar, bunu kendi payıma bilemem ama bilebildiğim kadarıyla ülkemizin istikbalini, geleceğini “teminat” altına almak için öncelikle “dindar nesiller” yetiştirmeye odaklayıp, bunun gerçekleşmesi için de, neredeyse ilkokul bebelerinden itibaren kademe kademe tüm eğitim sistemini “din, iman, ahiret” üçgeni içine hapsetmeye yönelik bir “iktidar”ın, onun bu baptaki temsilcilerinin bizatihii “dini bütün” bir kişinin başlarına ördüğü bir çorapla baş başa kalmaları, belki de bir ironi miydi kim bilir Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30