12 Nisan 2018

Emperyalist saldırganlığa karşı dayanışmayı büyütme zamanı

D. Trump “liderliğindeki” ABD, “Şam yönetiminin Doğu Guta’da kimyasal silah kullandığı ve masum sivilleri katlettiği” gerekçesiyle Suriye’yi “en etkili şekilde cezalandırma”ya kararlı olduğunu açıkladı. Bu açıklamalarla birlikte CIA ve Pentagon’un Suriye’de vurulacak 22 hava meydanı ve askeri tesisi tespit ettiği, Amerikan savaş gemilerinin Suriye’ye doğru yol aldığı haberleri de yaygınlık kazanınca, insan soyu karşısında az da olsa sorumluluk taşıyan burjuva kesimlerle birlikte çok geniş halk kitleleri hemen tüm dünya ülkelerinde “bir üçüncü dünya savaşına doğru mu gidiliyor” endişesine haklı olarak kapıldılar. BMGK toplantısında, Amerikan, İngiliz ve Fransız temsilcilerinin Rusya-İran ve Suriye’ye karşı savurdukları tehditler, Doğu Guta’daki olayların Batılı emperyalistlerin hazırlayıcısı oldukları daha zengin bir mizansenle bağlı olduklarını gösteriyordu, ve bu da tedirgin olmak için yeterli olandan da fazlası demekti.

Olayların ardışıklığı ve gelişmelerin kullanılması yönündeki ABD-Fransız ve İngiliz politikası, İsrail’in de saha korsanı ve öncü saldırı kuvveti olarak kullanıldığı bu büyük provokasyon ve canice saldırı planlanmasının, ileri sürüldüğü üzere “sivillere yönelik kimyasal silah saldırısı”yla değil, bölgenin zengin kaynaklarıyla ulaşım yolları ve hatları üzerine hegemonya stratejisiyle bağlı olduğunu, başkaca kanıtlara gerek bırakmaksızın ortaya koyuyor. Asıl dertleri, Rusya ve İran’ın bölgede önceki durumlarından çok daha ileri düzeyde etkili hale gelmesi; buna karşın kendilerinin IŞİD-Nusra-ÖSO türü terör çeteleri eliyle sağlayamadıkları başarıyı dolaysız askeri saldırılarla sağlamaktır. Bölge üzerine yağmacı hedeflerince belirlenen bu politika bu üç gücün çakal işbirliğiyle ve Türkiye’nin savaş ve fetih harekâtlarına hevesli yönetimini de yanlarına alarak Suriye üzerinden, Suriye’nin yıkımı üzerinden Rusya ve İran’a, ve eğer topa girerse Çin’e karşı daha ileri mevzilere yürümeyi içeriyor. Pahası çok ağır olacak bu provokatif politika ve saldırının sadece bölge halklarına değil dünyanın tüm halklarına karşı bir yeni kıyım ve canice  savaş ilanı olduğunu anlamak için, ABD ve ‘müttefikleri’nin uluslararası anlaşmaları da “bypas ederek” daha önce giriştikleri işgallerle baş vurdukları kitle katliamlarına bakmak yeterlidir. Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’de yaşananlarda; Balkanların parçalanıp Slavların-Hırvatların ve Boşnakların birbirlerine kırdırılmalarında, Huti-Tutsi ilkel ve barbarca kırımında, failler hep aynı adrese çıkıyor. Bir süredir İngiliz, Fransız ve Amerikan yöneticiler, Rusya’yı boyun eğdirmeye uğraşıyor ve bunun için çeşitli senaryoları devreye koyuyorlardı. Ajan zehirlenmesi olaylarının Batı’nın “ortak politikası” için tramplen haline getirilmesi; diplomatların “sürülmesi”; ekonomik, askeri ve mali ambargolar bu kuşatma harekâtının birer adımıydı. Şimdi daha ileri adımlar atılıyor ve emperyalist çıkarları için dünyanın kana bulanmasını davet eden askeri eylemleri gündeme getiriyorlar.  

Başvuracaklarını ilan ettikleri yeni saldırılar durumu daha da tehlikeli hale getirecektir. Önceki süreçte baş vurulan provokasyon ve saldırıların sayısal çokluğunu ve çapını bir yana bırakalım. Amerikan emperyalizmi, sadece son on sekiz yıllık süreçte dünyayı en azından birkaç kez büyük çaplı bölgesel savaşların ve hatta yeni bir büyük dünya savaşının eşiğine getirdi.  “Saddam’ın taaa ABD’ne dek her yeri vurabilecek nükleer başlıklı füzeleri”nin varlığı üzerine propaganda kampanyasıyla dünya halklarını aldatma girişiminden çok önce, Irak’ı işgal kararı almıştı bile. Goebels’in adıyla meşhur Hitlerci yalan makinesinin Amerikan tarzı hayli verimli sonuçlar doğurdu ve Irak’ta sadece on yıllar boyu onarılamaz düzeyde yıkım ve tahribata imza atılmadı; 1 milyon civarında insan katledildi. Hitler sonrası zamanların bu en büyük kitle kırımı sanığı şimdi, -“Esed” diye Tayyip Erdoğan’ın aşağılamak üzere kullandığı sözcüğü de kullanarak- Şam yönetiminin “muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı” senaryosuna inanılmasını istiyor ve Suriye’nin kara, deniz ve hava gücünü “yok etme”ye kararlı olduğunu; Birleşmiş Milletler’de aksi yönde karar alınsa dahi Suriye’yi cezalandıracağını ilan ediyor. D. Trump’un “dengesizlikleri”yle açıklanamayacak denli ciddiyet taşıyan bu büyük tehdit, sadece bölge halklarını değil dünyanın hemen her tarafındaki tüm insanlar açısından da yeni ve daha büyük çaplı savaşlara sürükleme potansiyeli taşıyor.

Başta ABD’ninkisi olmak üzere emperyalistlerin dayattıkları bu saldırgan, savaşçı ve işgalci politikalara dur demek bütün halkların, bütün ülkelerin işçi ve emekçilerinin ama en çok da bizim ülkemizin de içinde bulunduğu bölgemiz halklarının yaşam sorunuyla dolaysızca bağlıdır. Suriye’ye emperyalist saldırılara karşı çıkmak bütün halkların, bütün yurtseverlerin, ilhakçı yıkıcı savaş karşıtlarının görevi haline gelmiştir. Yeni bir büyük savaşa doğru genişleyip genişlememesini beklemeksizin Amerikan korsanlığı ve İsrail işgalci saldırganlığını durdurmak için bölgesel düzeyde halklar dayanışmasına ihtiyaç vardır. Suriye’den toprak ilhakı ve Kürtlere boyun eğdirme amaçlı savaş politikaları son bulmalıdır. Suriye yönetiminin kimyasal silah kullanıp kullanmadığı henüz bilimsel araştırma ve analizlerle dahi tespit edilmemişken, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, “BM’nin bu saldırıları ve sorumlularını belirleyemediğini” açıklamışken, Rusya, söz konusu bölgede kimyasal silah kullanıldığına dair iz olmadığını söyler ve gerekli araştırma için heyet oluşturulmasını isterken, kesin ve peşin kararla Esad yönetimini suçlu ilan ederek cezalandıracaklarını ilan edenlerin neden bu denli acele ettiklerini halklar merak etmekle kalmayıp sorgulamalı ve emperyalistlere dur demelidirler. Emevi Camii’nde “namaz kılma” söylemiyle Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına dörtnal sürükleyenlerin yeni maceralara atılmaları da ancak böyle önlenebilir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
21 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et