18 Nisan 2018

50 yıl sonra: Kağıttan kaplan

Eğer ’68 hareketini 1968 Mayısı’nda Paris’te başlayan öğrenci hareketlerine sabitlersek, vatandaşlık, insan ve kadın hakları bakımından paradigma değiştiren önemli bir tarihsel deneyimin 50. yıl dönümündeyiz. Fakat ’68’i bu tarihten önce başlayan Vietnam işgaline karşı direnişten yalıtarak anımsamak mümkün değil. Bu bakımdan birkaç aya değil, sürece yayılmış olan ’68’in en önemli mirası ilk cümlede sayılanlardan daha fazlasıdır. En önemli mirası da emperyalist işgal ve saldırılara karşı, sömürge ve yarı sömürge ülke halklarında zaten var olan bir karşı çıkışı Batılı kamuoyuna da genelleştirmiş olmasıydı. 

Avrupa’dan biraz daha geç başlayan Türkiye ’68’inin temel itici gücünün antiemperyalizm olması da bir tesadüf değil. Dünyanın bir süper güç tarafından yönetilmesine yönelik itirazın giderek bu durumdan bir kurtuluş yolu aramaya eşlik ettiği hareket, dünyanın da ruh haline uygundu. Küba kazanmıştı, Vietnam başarıyordu, Çin’de bir devrim olmuştu ve Amerikan emperyalizmi bulunduğu her yerden parça parça sökülüyor gibiydi. ABD’deki siyah hareketi kazanımlar elde etmekteydi. O halde Dolmabahçe’ye demirleyen 6. Filo’yu kovarak işe başlayan Türkiye gençliği de başarabilirdi. 

’68’de emperyalizm öz güvenli kitleler tarafından “kağıttan kaplan” muamelesi görüyordu. ABD’nin Vietnam’daki yenilgisinin bir nedeni de bu öz güvenli mücadeleydi. 

Dünya daha sonraları, antiemperyalist bilinç ve tepkinin, artık emperyalist sömürünün bittiği ve yerini karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin aldığı, dolayısıyla uluslararası ilişkileri emperyalizm kavramıyla açıklamanın arkaik bir siyasi pozisyona denk düştüğü iddiasıyla küçümsendiği entelektüel şiddete de maruz kaldı. Ne var ki Irak ve Afganistan’da olanlar bu bağımlılığın pek öyle iddia edildiği gibi karşılıklı olmadığını kanıtlıyordu.

Şimdilerde, ’68 baharının en uzun sürdüğü ülkede, 50 yıl sonra antiemperyalizm bir resmi söylem olarak telaffuz ediliyor. Suriye’deki paylaşım savaşına büyük emperyal hayallerle dahil olan iktidar gücünün kendisinden ve o andaki müttefiklerinden başka herkese yakıştırdığı emperyalist ithamının Afrin’le başlayan operasyona, içeride en geniş desteği sağlamayı hedefliyor olması bunun önemli nedeni. Bunun için yeniden canlandırılan “Dolmabahçe’de 6. Filonun denize dökülmesi” imgesine rağmen  harekatın emperyalizme karşı yapıldığı iddiası doğal olarak fazla alıcı bulmadı. Çünkü iktidar mekanizması yatsıya kadar yanan mumların ısısından çoktan yalama olduğu için yalan artık para etmiyordu.  
Aradan çok zaman geçmeden, emperyalist ABD’nin Suriye’yi vurmasına destek çıkan siyasi iktidarın, emperyalizm karşıtlığının süresi de bir sigara içimi kadardı nihayetinde.

Çağımızda pragmatizmin saf, taraf, ittifak, yönelim değişkenliğindeki aşırı esnekliğin belkemiksizliğe evrilmesini Zygmunt Bauman (kibarca) akışkanlık olarak niteliyor. Bu akışkan zamanlarda, diğer başka her şey gibi,  emperyalizmin de antiemperyalizmin de kesin birer tarifi yokmuş da bunlar her durumda anlam değiştirirmiş gibi davranmanın “kesin bilgi” olarak empoze edilmesi de bu belkemiksizliğin doğrudan sonuçlarından. 

Oysa emperyalizmin de antiemperyalizmin de ana ve duruma göre değişen tanımları, akışkan bir niteliği yok. Başkalarına ait topraklara sermaye ihraç ederek orada yaşayan halkları sömürmek, siyasal bağımsızlıklarını hiçe saymak, işgal etmek, istediğin zaman bombalamak emperyalizmin sabitleridir. Antiemperyalizm ise bütün bunlara karşı çıkmak anlamına gelir. Aynı işi ABD yaptığında kötü, Rusya yaptığında iyi, Fransa yaparsa fena Türkiye yaparsa ala gibi kendi çıkarından başlatabileceğin tanım değişkenliğine müsait değil.

Zihinsel akışkanlığın emperyalist paylaşım savaşında binbir renge giren iktidar sakinlerine tapulu olmadığını, bunun aynı zamanda kimi muhalefet kesimlerine de metastaz yaptığı da açık. Aynı pragmatizmden ve sabite yoksunluğundan beslenmeyi kabul ederek antiemperyalist reaksiyonuna milliyetçi rezervler koyanlarda da var.

Fakat ’68’in bize öğrettikleri arasındaki, bu milliyetçi rezervler ile antiemperyalizmin buluşamayacağı bilgisi hâlâ baki. 

Bugünkü dünyadaki tarafların, Vietnam savaşı ve 6. Filo hadisesinde olduğu gibi açıkça görülmesini engelleyen birçok neden olabilir. Lakin 6. Filo ile Dolmabahçe sahilindeki kitleden oluşan bir resimdeki, “kağıttan kaplan”ın imgesini eğip bükerek bozan bir akıntıda kaybolmamanın yolu da yine, dönüp ’68’e bir daha bakmaktan geçiyor. 

Evrensel'i Takip Et