26 Nisan 2018 23:15

Pozisyon almak erek veya politika değil

Pozisyon almak erek veya politika değil

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanı insan yapan başlıca özelliklerden birinin özgürlük olduğu söylenebilir. Özgürlük; insanın kendi anlamını kendisinin tanımlaması, kendine erek koyabilmesi ve bu koyduğu ereklere ulaşmaya çalışması sayılır.

Baskın seçim kararı sonrası en önemli gündem cumhurbaşkanı adaylarının kimler olacağı. Muhalefet aday arayışında: Gül de olabilir, Kesici de olabilir, İnce de olabilir, Şener de olabilir. Akşener’in nesi var? Karamollaoğlu’nun nesi var?

Böyle bir aday arayışı bir ilke veya ereğe dayanmıyor gibi, duruma göre pozisyon almayı çağrıştırıyor.

“Batı aklı” (Öyle kategoriler yapmayı çok sevmiyorum ama bazen ayrımı gösterici oluyor) en azından bilim teknolojiyi kullanıyor, sentetik ve analitik aklı kullanıyor.

Türkiye’de düzenli sistematik gerekçeli bir düşünme mümkün mü, yaşanmışlıkların getirdiği ham sezgi gücüyle mi çözeceğiz sorunlarımızı; bilemiyorum, ancak analitik düşünme için başlangıç kuralları şart, aksiyomlar, postulatlar a priori bazı ilke veya ön şartlara bağlı, kurallara bağlı. İlkeler varsa, öncülleri doğru kabul edilirse, gerçekte öyle veya değil, belli bir akıl yürütüp çıkarımlarda bulunulabilir. Öncüllerin doğru olup olmadığını ise bilimler didik didik eder, çözmeye çalışır.

Bilim de mantık da matematik de çok yoğun ve sistemli araştırma, akıl ve düşünme istiyor. Batı; en azından pragmatizmi akla bilime dayalı yapıyor -bu uyarlanmadan başkalarını da kendine uyarlamayı becerebiliyor, yayılıyor, sömürüyor. Türkiye’de hayat öyle işlemiyor, hayatta da akademide de politikada da sadece pozisyon alınıyor; o da daha çok duygu, günlük, kısa erimli el yordamıyla yapılıyor.

Pozisyon almak bir telos içermiyor, bitkiler de böcekler de pozisyon alıyor, hatta çoğu kez aklını kullanamayan insandan daha iyi pozisyon alıyorlar -bitki ve çoğu hayvanın pozisyon almak için yüksek bir beyne veya akla ihtiyacı da bulunmadığı söylenebilir.

Adama sormuşlar “Hangi şarap iyi” diye. Birini tatmış, “öbürü” demiş. “Henüz bunu tatmadın” demişler. “Tattığımdan daha kötü olamaz!” demiş.

Bunun bir garantisi var mı? Yok. Mevcuttan kurtulmak da bir kurtuluş mu; bir tür pozisyon almaktır, ama bir telos veya politika sayılamaz.

U. Nutku Hocam sosyolojinin, antropolojinin insana dair tanımlamasını öz olarak dile getiriyor: Uyarlanmanın yanında aynı zamanda uyarlayan varlık. İnsan hem uyarlanan hem de uyarlayan olarak diğer bitki ve hayvanlardan ayrılıyor, kültür de politika da bu anlama geliyor -bitki ve diğer hayvanlar da uyarlanıyor ama uyarlama konusunda insan türü kadar başarılı değiller.

Potansiyel, paradoksal veya disharmonik varlık (Mengüşoğlu) olarak insan türü uyarlayabiliyor da. Ancak burada da bir paradoks var, bu uyarlama da ilkeleri olmasa çok yıkıcı olabiliyor. Hobbes, bu uyarlama gücünün birbirine (türdeşine) yöneldiği zaman şiddete dönüştüğünü, birbirlerine yönelik şiddeti-yok ediciliği ancak daha üstün bir baskı gücünde uzlaşarak, Weber’in belirlenimiyle şiddet tekelini de bu üstün güce (devlete) teslim ederek işin içinden çıkmaya çalıştığını iddia ediyor. Comte, köleciliğin bitki ve hayvanların evcilleştirilmesinden daha üst bir evrim basamağı olduğunu söylüyor, Marx’ta ikinci yabancılaşmaya karşılık sayılıyor.

İnsan aklı ve düşüncesinin bedeninin ötesine geçmesi belki de çok hayırlı sonuçlar vermiyor, yaratıcı olsa da çok yaşatıcı olmayabiliyor.

İnsanın insana şiddetini devlet önleyebiliyor mu? Yoksa devlet de belli bir sınıfın veya zümrenin oyuncağı mı haline geliyor veya beş on büyük finans ailesi istediği gibi eviriyor çeviriyor mu? Ortadoğu üç beş aşiretin, askerin veya kişinin elinde mi kalıyor, despotluğa mı varıyor?

Kendi amacını oluşturamayan, kendi kaderini kendisi elinde tutamayan kişi ve kurumlar; kıt aklıyla ancak pozisyon alabiliyor. Politika yapan, telosu amaçları olan insanın salt pozisyon almakla yetinmesi onun insan oluşunu inkarı anlamına geliyor, 1970’lerin deyimiyle “Ot gelip ot gibi yaşayıp ot gibi gitmek” yani biyolojik olarak doğmak ve diğer hayvanlar gibi bir ömrü yaşayıp ölüp gitmek… insan türünün biyolojik kısmı için yeterli, ancak insanın türsel ayırıcılığını ifade eden kendine amaç koyan ve amaca ulaşmaya çalışan varlık için yeterli değil. İnsanı insan yapan kendi kendisine amaç koyabilen ve bu amaçlara erişmeye çalışan insan tanımı için yetersiz kalan bir özellik salt uyarlanma.

CHP yine duruma göre pozisyon mu alıyor? HDP, MHP, Saadet de öyle mi yapıyor? Kim politika yapıyor?

Demokrasi de insan olmak da erek koyma ve bunun için mücadele etmeye yani özgürlüğe dayalıdır, ereği olmayan ve bunun için çabalamayan kişi uyan kişidir, özgür değildir, daha da kötüsü belki de özgürlükten kaçıyor, insan olmaktan kaçıp biyolojik kısmına, ot gibi yaşamaya, “Kitleye uymaya” razı oluyor demektir. Özgürlük; çaba, enerji, sorumluluk, cesaret istiyor - özgürlük verili bir şey değil hak edilmesi gerekiyor. Demokrasi özgürlüğü göze alanların, amacını kendisi koyanların, insan olmayı hak edenlerin rejimidir, kendinde -şey değil kendisi- için şeydir; nesnelikten özne olmaya geçme irade ve cesaretidir. Cumhurbaşkanı kim olacak? İnsan olmayı, özgür olmayı yani devrimci olmayı göze alma cesaretimiz yoksa kim olursa olsun geriye birilerinin empoze ettiği birini onaylama kalacaktır.

O halde pozisyona uymak değil herkesin kendi telosunu taşıyıcı olacak adayını çıkarması en uygun yol olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa