Salonda bir değil iki fil var
Fotoğraf: Envato
Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Barış ve Uzlaşma Çabaları (Peace and Reconciliation efforts) birimi bulunan Norveç’in başkenti Oslo’da geçen hafta “Çözümünde Medyanın Rolü” başlıklı bir toplantı yapıldı. Toplantıyı Democratic Progress Institute (DPI) düzenledi ve Türkiye’de farklı medya kuruluşlarından çalışan gazeteciler ve köşe yazarları davetliydi. Türkiye’de kolay kolay yan yana gelemeyecek bir grup olduğunu söyleyebilirim.
Türkiye’nin buzdolabına kalktığı söylenen çözüm sürecini konuşmak zor. Hele de bu süreçte aktif rol oynayıp aracılık sorumluluğunu üstlenen HDP’nin eş başkanları dahil dokuz milletvekili hapiste, 11’inin milletvekilliği düşürülmüşken. Ve yine çözüm sürecini farklı taraflardan aktarmaya çalışan medya kuruluşları kapatılmış, gazeteciler işsiz kalmışken... Kolombiya ve İrlanda barış süreçlerinin ayrıntılarını dinlediğimiz oturumlarda soru soran gazetecilerin bir kısmının kendilerini “işsiz gazeteci” olarak tanıtması iktidarın medyaya biçtiği rolü gayet net açıklıyor zaten.
Kolombiya ve İrlanda süreçleri umut verici deneyimler ancak silahlar sussa da henüz tam anlamıyla barışın gelmiş olduğu söylenemez. Kolombiya Hükümeti FARC’la uzlaşmaya vardı ancak ELN ile çatışmalar sürüyor. Bu ayın başında sekiz polis öldürüldü. Mayıs ayında cumhurbaşkanlığı seçimin ilk turu yapılacak. Çözüme hayır blokunun önde gelen isimlerinden ve anketlerde önde giden muhafazakâr aday Iván Duque seçilirse barış anlaşmasını değiştirmeyi vadediyor. Bildiğiniz üzere anlaşma sonrası yapılan referandumda barışa hayır diyenler az bir farkla da olsa (yaklaşık 50 bin oy) kazanmıştı. Kolombiya Hükümeti Eski Basın Sözcüsü ve Gazeteci John Jairo Ocampo Nino “Şiddeti televizyondan seyredenler hayır, görenler, yaşayanlar evet oyu verdi” dedi. “Barış sürecinin medya tarafından doğru analiz edilmemesi, insanların korkularına hitap eden propagandanın başarılı olmasının nedenlerinden biri” yorumunu yaptı. Buna rağmen altını kalınca çizdiği tespiti “Bu süreçte basına asla sansür uygulamadık, uygulamıyoruz ve uygulamayacağız”. Hükümetin basın sözcüsü sıfatı taşımış olması nedeniyle yaptığı açıklamanın istisnalar içerip içermediğini bilmiyoruz ancak diğer Güney Amerika ülkelerine benzer şekilde ticari yayıncılığın sayısı az da olsa güçlü ve devletle iç içe olduğu bir ortamda barışın topluma sağlayacağı kazanımların gazeteciler tarafından doğru analiz edilmemesi şaşırtıcı değil. Popülist politikalara prim veren medya siyaset ilişkileri hesabı dünyanın her yerinde aynı sonucu veriyor. Yine de çıkarılması gereken önemli dersler var, barış müzakerelerinin tek bir elden günü gününe medyaya aktarılması, şeffaf bir iletişim sürecinin yürütülmesi gibi. Kuralların baştan konması tarafların medya yoluyla baskı altına alınmasını önledi dedi Nino.
The Guardian Muhabiri Owen Bowcott ise İrlanda’daki barış sürecinde IRA’nın basını hükümetten çok daha iyi bilgilendirdiğini, iletişim sürecini daha başarılı yürüttüğünü söyledi, karşılığı olmuş elbette, IRA temsilcilerinin televizyona çıkmaları yasaklanmış. Gazeteciler de başka görüntülerle seslerini aktarmayı sürdürmüşler ve sansür böylece boşa düşmüş.
Otosansüre adaylar bile teslim, barışı kim savunacak?
Toplumsal barış ya da çatışma çözümü yalnızca devletle ona karşı çıkan gruplar arası çatışmalardan ibaret değil. İrlanda barış sürecinin bir ayağı Brexit’e uzanıyor mültecilerle birlikte artan korku ve ırkçılığın yükselişi de dahil. Kolombiya, belki gerilla gruplarına silah bıraktırmayı başardı ama kendi yarattığı paramiliter grupların uyuşturucu çetelerine katılmasıyla başka bir çatışmanın içinde buldu kendisini. Türkiye’de hükümet çözüm sürecini bitirdi, 3 Kasım seçimleri sonrası “temizlik harekatına” girişti; bu arada kendi güçlendirdikleri eliyle bir darbe girişimine maruz kaldı. Dolayısıyla toplumsal barışa daha geniş çerçeveden bakmak, barışın kazanımlarını her daim hatırlatmak elzem.
Tüm bunlar bize ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün kısıtlanmasının yalnızca hapisteki gazeteciler ya da hak savunucularının sorunu olmadığını bir kez daha gösteriyor. Sansür ikliminde toplumsal barışı sağlamak mümkün değil. 24 Haziran seçimlerinde şimdilik yalnızca adaylar konuşuluyor ne vadettikleri meçhul. Göz göre göre gelen ekonomik kriz ani seçim kararının şu an için bilinen gerekçesi, diğer krizlere sıra gelmiyor. Bir grubun hayalindeki adayın Abdullah Gül olmasının nedeni daha ılımlı olmasından / görünmesinden ibaretti. Bu sebeple Kürt oylarını çekeceği düşünülüyordu, bunca çatışmanın ardından Kürt sorunu ve hapisteki gazetecilere dair tedirgin bir-iki demece bel bağlamak benim açımdan pek anlaşılır değildi. Meral Akşener’in içişleri bakanlığı dönemindeki gömleğini çıkarıp çıkarmadığına dair bir fikrimiz yok. CHP adayını açıklamadı ama önceliğinin ekonomi olduğu işaretini verdi.
Salonun ortasında bir değil iki fil var. Ekonomik krizi konuşup barışı yok saymak sandık için ve medya için sanıldığı kadar güvenilir bir alan olmayabilir. Son yıllarda toplumun her kesiminden şiddeti bizzat yaşayanların sayısı artarken, televizyonda gördüklerine inananların oranı azaldı. Fatura konuşana değil susana, susturulmaya sessiz kalarak destek verene de kesilebilir.
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50